Esas No: 2018/6577
Karar No: 2019/1378
Karar Tarihi: 26.02.2019
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2018/6577 Esas 2019/1378 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ:İş Mahkemesi
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasındaki tazminat davası nedeniyle verilen hükmün bozulmasına ilişkin Dairemizin 27/03/2018 gün ve 2016/18188 Esas - 2018/2908 Karar sayılı ilamına karşı davacılar vekili tarafından süresi içinde maddi hatanın düzeltilmesi yoluna başvurulmuş olmakla dosya incelendi. Gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
Davacı vekili 16/10/2018 tarihli dilekçe ile Dairemizin 27/03/2018 tarih, 2016/18188 Esas,
2018/2908 Karar sayılı Bozma ilamında maddi hata olduğunu, maddi hatanın giderilmesini istemiştir. Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8/3. maddesi gereğince İş Mahkemesi kararlarına karşı karar düzeltme yolu kapalıdır. Ancak; Yargıtay onama ya da bozma kararlarında açıkça maddi hatanın bulunduğu hallerde, dosyanın yeniden incelenmesi mümkündür. Zira maddi yanılgıya dayalı olarak verilmiş onama ya da bozma kararları ile hatalı biçimde hak sahibi olmak, evrensel hukukun temel ilkelerine ters düştüğünden karşı taraf yararına sonuç doğurmamalıdır. Dairemizin giderek Yargıtay’ın yerleşmiş görüşleri de bu doğrultudadır.Maddi yanılgı kavramından amaç; Hukuksal değerlendirme ve denetim dışında, tamamen maddi olgulara yönelik, ilk bakışta yanılgı olduğu açık ve belirgin olup, her nasılsa, inceleme sırasında gözden kaçmış ve bu tür bir yanlışlığın sürdürülmesinin Kamu düzeni ve vicdanı yönünden savunulmasının mümkün bulunmadığı, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde etkileyen ve çoğu kez tersine çeviren ve düzeltilmesinin zorunlu olduğu açık yanılgılardır.
Uygulamada zaman zaman görüldüğü gibi, Yargıtay denetimi sırasında, uyuşmazlık konusuna ilişkin maddi olgularda, davanın taraflarında, uyuşmazlık sürecinde, uyuşmazlığa esas başlangıç ve bitim tarihlerinde, zarar hesaplarına ait rakam ve olgularda ve bunlara benzer durumlarda; yanlış algılanma sonucu, açık ve belirgin yanlışlıklar yapılması mümkündür. Bu tür açık hatalarda ısrar edilmesi ve maddi gerçeğin göz ardı yapılması, yargıya duyulan güven ve saygınlığı sarsacağı gibi, Adalete olan inancı ortadan kaldırır ve yok eder. Bu nedenledir ki; Yargıtay; bu güne değin maddi yanılgının belirlendiği durumlarda soruna müdahale etmiş baştan yapılmış açık maddi yanlışlığın düzeltmesini kabul etmiştir. Kaldı ki kimi açık maddi yanılgıya dayalı ve yanlışlığı son derece belirgin haksız ve adaletsiz sonuçların giderilmesi kamu düzeni açısından zorunludur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2002/10-895E ve 2002/838K, 2003/21-425E ve 2003/441K sayılı kararları da bu doğrultudadır.Somut olayda, Dairemiz kararında maddi hatanın söz konusu bulunduğu anlaşılmakla Dairemizin 27/03/2018 tarih, 2016/18188 Esas ve 2018/2908 Karar sayılı bozma kararının kaldırılmasına karar verilerek yerel mahkemenin 26/05/2016 tarih ve 2013/416 Esas -2016/768 Karar Sayılı ilamına karşı taraf vekillerinin temyiz itirazları ile dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenler ile temyiz kapsam ve nedenlerine göre, davacılar vekilinin tüm, davalı vekilinin de aşağıdaki açıklamaların kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava, 18/11/2008 tarihli iş kazası neticesinde sigortalının vefatı nedeniyle yakınlarının maddi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.Mahkemece, asıl ve iki adet birleşen dava birlikte değerlendirilmek suretiyle ,davacı eş lehine 130.001,00 TL, davacı çocuk ... lehine 48.501,00 TL ve davacı çocuk ... lehine 43.861,00 TL maddi tazminatın 2,00 TL’lik kısmından davalılar müştereken ve müteselsilen sorumlu olmak, kalan kısmından ise sadece davalı ... sorumlu olmak üzere iş kazası tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davacılara verilmesine karar verilmiştir.Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; davacılar murisinin, TTK tarafından rödovans sözleşmesi ile işletilmesi ... Mad.Nak.Tic.San.Ltd.Şti.’ne verilen maden ocağında şirket işçisi olarak çalışmaktayken, olay günü ocak içerisinde vagonun geri kaçması ve murise çarpması neticesinde vefat ettiği, iş kazasının gerçekleşmesinde davalı ...’nun %60, kazalı müteveffanın ise %40 oranında müterafik kusurunun bulunduğu, temyiz incelemesine konu eldeki dava tarihinden önce karara bağlanan ... 1. İş Mahkemesi’nin 2009/266 Esas ve 2012/744 Karar sayılı dava dosyasında, iş kazası nedeniyle eş ve iki çocuk için toplamda 3,00 TL maddi tazminatın davalı ... Mad Ve Nak. Tic.San. Ltd.Şti."nden tahsiline karar verilmesinin talep edildiği, bunun yanında birleşen dava ile davacıların manevi tazminat istemlerinde de bulundukları, bu davanın yargılaması sırasında hesap bilirkişiden alınan 27/06/2011 tarihli hesap raporunda asgari ücret üzerinden hesap yapılmak ve davacılara iş kazası sigorta kolundan bağlanan gelir tenzil edilmemek suretiyle davacı eşin maddi tazminat alacağının 66.098,64 TL, Çocuk ...’nın 13.966,22 TL, çocuk ...’nın 17.948,74 TL olarak hesap edildiği, davacının hesaba esas alınan ücretin azlığı yönünden itirazda bulunduğu, iş bu davanın yargılamasının devamında bu 2009/266 Esas sayılı dava dosyasının 11/12/2012 tarihli celsesinde davacılar vekilinin "asıl davada açmış olduğumuz maddi tazminat miktarı ile sınırlı olmak ve fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla davamızdan feragat ediyoruz, birleşen davadaki taleplerimiz gibi karar verilsin" şeklinde beyanda bulunduğu, mahkemece maddi tazminat yönünden asıl davanın feragat nedeniyle reddine, manevi tazminata ilişkin birleşen davanın ise kısmen kabulüne karar verildiği, kararın taraf vekillerince temyizi üzerine Dairemizin 04/06/2013 tarihli kararıyla onanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır.İş kazası sonucu vefata dayalı destek maddi tazminatının hesaplanmasında, gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta primi ödenmesi amacıyla zaman zaman iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Öte yandan, gerçek ücretin ise; Toplu iş sözleşmesi veya imzalı bordroların varlığı halinde bu ücret, bu nitelikte belge bulunmadığı halde ise işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır.Öte yandan Dairemizin emsal 08/12/2015 tarih ve 2015/12731 Esas, 2015/21966 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere sağ kalan eşin yaşamının ilerleyen dönemlerinde yeniden evlenmek suretiyle ölenin desteğinden çıkması ihtimaline karşılık tazminatından bir miktar indirime gidilmesi gerektiğine işaret edilmiştir.Bu aşamada usuli kazanılmış hak kavramının da üzerinde durulması faydalı olacaktır. Usuli kazanılmış hak davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.( HGK.nun 12.07.2006 T., 2006/4-519 E, 2006/527 K, 03.12.2008 T., 2008/10-730 E., 2008/732 K.) Usuli kazanılmış hak ilkesi kamu düzeniyle ilgilidir. (09.05.1960 T., 21/9; 04.02.1959 gün 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı) O halde mahkemece yapılacak iş, davacının maddi tazminat istemini ileri sürdüğü 2009/266 Esas sayılı dosyada alınan 27/06/2011 tarihli hesap raporunun, ücrete ilişkin kısmının gerçeği yansıtmadığı ve davacı vekilinin bu duruma itiraz ettiği dikkate alınarak, hesabın yapıldığı 27/06/2011 tarihindeki veriler dikkate alınarak kazalı sigortalının “Toplu İş sözleşmesine” göre aldığı ücret dikkate alınarak hesap yapmak, bu raporda tespit edilen bilinen devre tarihini ileri çekmemek ve sonradan yürürlüğe giren asgari ücret farklarını rapora yansıtmamak suretiyle davacıların maddi tazminat alacaklarını belirlemek, öte yandan davacı eşin murisin vefatından sonra 19/06/2010 tarihinde ve 13/12/2011 tarihlerinde evlilik dışı birlikteliğinden çocuklarının dünyaya geldiği de dikkate alınarak, bu davacının maddi tazminat alacağından yapılan evlenme olasılığı indirminin az olduğu da gözetilerek, hakkaniyete uygun bir miktarda evlenme olasılığı indirimi yapılması, aynı zamanda davacıların tamamına SGK tarafından iş kazası sigorta kolundan bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değeri veya fiili ödeme miktarlarının rücuya kabil kısmını maddi tazminat alacaklarından tenzil ederek, netice maddi tazminat alacakları usuli kazanılmış hak ve önceki dosyada feragat edilen kısımlar da dikkate alınarak tespit edilerek bu miktarlara karar vermekten ibarettir.Mahkemece, maddi tazminatın hesabında açıklanan bu hususlara dikkat edilmeksizin karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 26/02/2019 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin murisi ... ..."ın davalıya ait işyerinde çalışmakta iken 18.11.2008 tarihinde iş kazası sonucunda vefatından dolayı destekten yoksun kalmaları nedeniyle maddi tazminat talebinde bulunmuştur. Mahkemece davanın kabulü ile davacı eş ... için 130.001,00 TL maddi tazminatın 2,00 TL"sinin her iki davalıdan müteselsilen, kalan kısmının sadece davalı ..." dan olmak üzere ölüm tarihi olan 18/11/2008 tarihinden itibaren yasal faiz oranı ile birlikte alınarak davacıya verilmesine, davacı çocuk ... için 43.861,00 TL maddi tazminatın 2,00 TL"sinin her iki davalıdan müteselsilen, kalan kısmının sadece davalı ..."dan olmak üzere ölüm tarihi olan 18/11/2008 tarihinden itibaren yasal faiz oranı ile birlikte alınarak davacıya verilmesine, davacı çocuk ... için 48.501,00 TL maddi tazminatın 2,00 TL"sinin her iki davalıdan müteselsilen, kalan kısmının sadece davalı ...’dan olmak üzere ölüm tarihi olan 18/11/2008 tarihinden itibaren yasal faiz oranı ile birlikte alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Karar taraf vekillerince temyiz edilmiştir.Yüksek Özel Daire Sayın Çoğunluğu tarafından ‘’Mahkemece yapılacak iş, davacının maddi tazminat istemini ileri sürdüğü 2009/266 Esas sayılı dosyada alınan 27.06.2011 tarihli hesap raporunun, ücrete ilişkin kısmının gerçeği yansıtmadığı ve davacı vekilinin bu duruma itiraz ettiği dikkate alınarak, hesabın yapıldığı 27.06.2011 tarihindeki veriler dikkate alınarak kazalı sigortalının “Toplu İş sözleşmesine” göre aldığı ücret dikkate alınarak hesap yapmak, bu raporda tespit edilen bilinen devre tarihini ileri çekmemek ve sonradan yürürlüğe giren asgari ücret farklarını rapora yansıtmamak suretiyle davacıların maddi tazminat alacaklarını belirlemek, öte yandan davacı eşin murisin vefatından sonra 19.06.2010 tarihinde ve 13.12.2011 tarihlerinde evlilik dışı birlikteliğinden çocuklarının dünyaya geldiği dikkate alınarak, bu davacının maddi tazminat alacağında hakkaniyete uygun bir miktarda indirim yapmak, aynı zamanda davacıların tamamına SGK tarafından iş kazası sigorta kolundan bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değeri veya fiili ödeme miktarlarının rücuya kabil kısmını maddi tazminat alacaklarından tenzil ederek, netice maddi tazminat alacakları usuli kazanılmış hak ve önceki dosyada feragat edilen kısımlar da dikkate alınarak tespit edilerek bu miktarlara karar vermekten ibarettir’’ görüşüyle mahkeme kararı bozulmuştur.Bozma ilamında, Sayın Çoğunluğun davacı eş yönünden hakkaniyet indirimi yapılması şeklindeki görüşüne aşağıdaki nedenlerle katılmıyoruz.
6098 sayılı TBK madde 55’ e göre; ‘’Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz.Bu Kanun hükümleri, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine ya da kişinin ölümüne bağlı zararlara ilişkin istem ve davalarda da uygulanır’’.Maddede de belirtildiği üzere hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile arttırılamaz veya azaltılamaz hükmü getirilmiştir.“Borçlar Kanununda, ölüme ve vücut sakatlığına bağlı zararlar ayrı hükümler hâlinde düzenlenmiştir. Ayrı düzenleme, düzenleme tarihi itibariyle bu zararların mahiyetinden, yeni kanunumuz bakımından ise, ek olarak bu zararların insan hakkı niteliklerinden kaynaklanmaktadır.‘’İnsan Zararları” olarak da kavramlaştırılabilecek olan bu zararların hesabında Borçlar Kanunu, özellikle yeni 49 - 52 madde hükümleri, diğer özel yasalar ve sorumluluk hukuku ilkeleri gözetilecektir. Destekten yoksun kalma ve işgöremezlik tazminatları, bu yönüyle takdir temelinden daha çok, bağımsız bir yapı özelliği kazanmış metrik temele (tazminat metriğine) dayanır (YHGK 21.3.1990 t, 4 - 586/199 - E/K; YHGK 21.3.1990 t, 10 - 688/191 - E/K. Any. m. 19/ son fıkra,“…tazminat hukukunun genel prensipleri…” ibaresi). Bu zararların belirlenmesinde ortaya çıkan farklı uygulamaları yeknesaklaştırıcı yeni ve özel hükümler öngörülmüştür. Bu hükümlerin sevkinde tazminatın önleyici işlevi, insan hakkı karakteri, zarar vereni ödüllendirme sonucunu doğuracak yöntemlerden kaçınma ve sorumluluk hukukunun diğer ilkeleri esas alınmıştır.Sosyal güvenlik ödemelerinin, denkleştirme (indirim) işlevi görebilmesi, onun sorumluluğu doğuran olaya sebebiyet verenlere rücu edilebilmesine bağlıdır. Bir kural gereği rücu edilemeyen (emekli sandığı maaşı, malullük aylığı, ölüm sigortası aylığı) sosyal güvenlik ödemeleri; teknik arıza, tam - kaçınılmazlık hâlindeki ödemeler ve benzeri ödemeler bu tazminatlardan indirilemeyecektir. Aynı şekilde prensip olarak rücu edilebilen sosyal güvenlik ödemelerinden bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi denkleştirilemeyecektir. Zarar görenin kusuruna (müterafik kusura) yansıyan sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen sosyal güvenlik ödemelerindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza hâlindeki ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi denkleştirilemeyecektir.İnsan zararlarına ilişkin tazminat hakkının, rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ve ifa amacını taşımayan diğer edinimlerle bir bağı ve bağlantısı yoktur. Bu nevi ödemelerin denkleştirilmesi, zarar vereni ödüllendirme anlamına gelir. Rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemelerinin, sorumluluk hukuku ile koruma altına alınan tazminatı ikame veya telafi fonksiyonları bulunmamaktadır. Tazminata, rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile yahut ifa amacı taşımayan diğer ödemelerle karşılanmayan zarar biçiminde bir yaklaşım, ne onun kaynağı ile ve ne de onun işlevi ile bağdaşmaz. Bu yönüyle sorumluluk (tazminat) hukuku ile sosyal güvenlik hukuku arasında bir mahiyet farkı bulunmaktadır. Öte yandan rücu edilemeyen sosyal güvenlik hak ve ödemelerinin oluşmasında zarar verenin bir katkısı olmadıktan başka, rücu edilen ödemelere nazaran zarar verenin mükerrer ödemesi de yoktur. Rücu edilememe durumunda denkleştirmenin kurucu unsuru olarak illiyet bağı koşulu da gerçekleşmemektedir.İfa amacı taşımayan ödemeler, tazminattan indirilemeyecektir. Zarar veren yahut üçüncü kişi tarafından ödeme kastı dışında kalan saiklerle yapılan ödemeler (sözgelimi yardımlar ve benzerleri) denkleştirilemeyecektir.
Zarar görenin mamelekine yukarıda belirtilen türden dâhil olan ödemelere, tazminat hakkını veya destek ilişkisini çökerten bir etki tanınamaz. Tersine bir yaklaşım, sorumluluk hukukunun önleyici (tenkil) karakteri ile de bağdaşmaz. Yasa koyucu bu tercihi ile farklı uygulamaları hak ekseninde bütünleştirmiştir.Tasarının 49 - 52 hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanan insan zararı kökenli tazminata, hâkim, genel takdir hakkı (TMK m. 4) yahut hakkaniyet (mülga 818 sayılı BK m. 43) kurallarına dayanarak müdahale edemeyecektir. Tazminat, azlığından bahisle takdiren artırılamayacak, çokluğundan bahisle takdiren indirilemeyecektir. Zarar görenin hafif kusuru ile müzayakaya düşme (yoksullaşma) nin bir arada gerçekleşmiş olması (Tasarının 52/II, mülga 818 sayılı BK m. 44) hâli ve Tasarının m. 52/I hükmündeki özel hâller ile denkleştirme dışında, uygulamada adlandırıldığı şekliyle “çokluk indirimi / hakkaniyet indirimi yahut azlık artırımı / hakkaniyet artırım“ yolu kapatılmıştır. Yürürlükteki hukuka göre objektif veri ve ölçütler temelinde belirlenen tazminat (hakkı), iktisadi görünümü itibarıyla ayrıca bir mülkiyet hakkı karakterindedir. Bu yönüyle tazminat, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 1 No’ lu ek - protokolün 1 inci maddesi kapsamında özel koruma görmektedir (Anayasa m. 90). Yasaya ve hesaplama ilkelerine uygun olarak belirlenen ve denkleştirilen tazminata artırıcı veya azaltıcı yönde bir müdahale, bu hakkın ve nesafet hukukunun mahiyeti ile bağdaşmaz. Tazminatın hesaplama sonunda az veya çok çıkması, yargının yahut yargıcın sorunu değildir. Tazminatın önleyici işlevi, kriterlere ve verilere uygun olarak belirlenen sonuca (miktara), alacaklı ve borçlu dışında bir özne tarafından dokunulmamasına bağlıdır. Bu, hâkim de olsa...Vücut bütünlüğünün bozulmasına veya ölüme bağlı zararların idarenin sorumluluk sebeplerinden doğmuş olması hâlinde dahi bu Kanun hükümleri uygulanacaktır. Doğrusu, insan zararlarında farklı hukuk düzenlemelerinden bütüncül bir düzenlemeye ve yargı birliğine geçmektir. Teklif, bu amaca yönelik ön adım niteliğindedir.
Madde belirtilen gerekçeyle kabul edilmiş ve Tasarının sonraki maddeleri buna göre teselsül ettirilmiştir.Bu Maddenin birinci fıkrasının son cümlesinde öngörülen artırma veya azaltma yasağı, sorumluluk hukukunun öngördüğü hesaplama yöntemiyle ortaya çıkan miktarla ilgilidir. Başka deyimle yöntemine göre belirlenen tazminatın çok az çıkması hâlinde artırılması, çok yüksek çıkması hâlinde azaltılması, hâkimin bu yolla belirlenen miktara müdahale yetkisinin bulunmadığı vurgulanmaktadır. Bünyevi istidat, kaçınılmazlık, hatır taşıması gibi hesaplama yöntemiyle ilgili bulunmayan nedenler, hakkaniyet hukukunun gerekleri içinde elbette ki birer indirim nedenleridir. Hâkimin, bu hâllerde mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunun 43 (Tasarı m. 51) ve Türk Medenî Kanununun 4 üncü maddeleri kapsamında takdir hakkı vardır. Düzenleme ile amaçlanan husus, yöntemince belirlenen tazminatın miktarı esas alınarak, azlığı yahut çokluğuna dayalı bir takdir hakkının bulunmadığı hususudur. Önergenin gerekçesinde vurgulandığı üzere yasa, yüksek bir miktar içermesi hâlinde tazminattan indirimi, borçluyu aşırı ekonomik zorluğa düşürmüş olması hâli ile sınırlamıştır. Bu hâlde dahi borçlunun kusurunun hafif olması ve hakkaniyetin indirimi gerekli kılması kurucu unsurdur (mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunu m. 44/II, Tasarı m. 52/II). Yoksullaşmaya dayalı indirim kuralının insan zararlarında da (m. 55) uygulanacağı tabiidir (m. 52/II).Bilirkişi raporlarının sorumluluk davalarındaki delil işlevi diğer davalardakinden farklı değildir. Hâkim tazminat hesabında temel alınan varsayımları, yöntemleri ve hesap işlemini denetleyebilir. Ayrıca tazminat hesabına ilişkin bilirkişi raporu, diğer davalarda olduğu gibi sorumluluk davalarında da hâkimi bağlamaz” (6098 sayılı TBK madde 55’ in meclis gerekçesi).Yasa koyucu TBK madde 55 ile hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz hükmüyle hakkaniyet indirimini yasaklarken hangi hallerde tazminattan indirim yapılabileceğini TBK madde 52’ de hükme bağlamıştır.6098 sayılı TBK madde 52’ ye göre; ‘’Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir.Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir’’.
Somut olayda, davacıların murisinin geçirdiği iş kazası sonucunda hayatını kaybettiği, olayın meydana gelmesinde davalı şirketin % 60 oranında,% 40 oranında kazazede işçinin kusurlu olduğu anlaşılmıştır. Maddi tazminat istemi yönünden yapılan irdelemede; hesap raporu ile davacıların destek kayıpları ayrı ayrı hesaplanmış olup davacıların ayrı ayrı maddi tazminat talebinin yerinde olduğu görülmüş taleplerin kabulüne karar verilmiştir.İlk derece mahkemesince haklı bir gerekçeyle, ölenin eşi davacı ..."nın ölenin kardeşi ile fiili birliktelik yaşaması nedeniyle ölenin desteğinden çıkmadığı, belirli bir süre yaşanan fiili birlikteliğin davacı ..."nın bakım ihtiyacını ortadan kaldırmadığı, bu birlikteliğin davacı ... açısından bir güvence teşkil etmediği, davalı tarafça da davacı ..."nın bakım ihtiyacının ortadan kalktığının ispat edilemediği nedenleriyle davalı şirket vekilinin davacı ..."nın ölenin desteğinden çıktığı yönündeki iddiasına değer vermemiştir.
Somut olayda, TBK’ nun 55. maddesinde açıklanan indirim yasağı nedeniyle davacı eşin tazminatından hakkaniyet indirimi yapılamayacağı gibi, tazminattan indirim koşullarını açıklayan TBK’ nun 52. maddesinin de uygulama kabiliyeti bulunmamaktadır.Yüksek Özel Daire Sayın Çoğunluğunun bozma ilamındaki, davacı eşin tazminatından hakkaniyet indirimi yapılması gerektiğine ilişkin kısmına yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı katılmıyoruz. 26/02/2019
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.