3. Hukuk Dairesi 2014/10836 E. , 2014/16966 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İZMİR 2. AİLE MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/03/2014
NUMARASI : 2014/115-2014/276
Taraflar arasında görülen nafaka artırımı davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalının 2009 yılında boşandıklarını, velayeti müvekkilde kalan çocuğun ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için 250,00 TL iştirak nafakası ödenmesinin boşanma protokolünde öngörüldüğünü, bu miktarın mahkemece nafaka olarak bağlandığını, zaman içerisinde davalı yanın nafakayı küçük miktarlarda artırdığını ve 2013 yılı içinde aylık 328,00 TL ödeme gerçekleştirdiğini ,2014 yılında nafakaya dair artırım için şifahi talebi reddettiğini, davacının ekonomik durumunun 2009 yılına göre gerilediğini, davalının gelirinde ise ciddi bir artış yaşandığını, çocuğun okul, gündelik ve sosyal yaşamı için ihtiyaç duyulan maddi miktarın her geçen gün arttığını, hükmedilen nafakanın dava tarihinden itibaren aylık 750,00 TL"ye çıkarılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile, tarafların anlaşma protokolü uyarınca boşandıklarını, protokolde iştirak nafakasının her yıl ÜFE oranında artırılacağının kararlaştırıldığını, müvekkilinin belirlenen oranda nafakayı artırdığını, gelirinde ciddi oranda artış olduğu iddiasının doğru olmadığını, DSİ"de çalıştığını ve maaş artışının devlet tarafından yapıldığını, davacının babasından yetim aylığı aldığını, ayrıca yazları Kuşadası"nda çalıştığını ancak yetim aylığını kaybetmemek için sigorta yaptırmadığını, istenen nafaka bedelinin fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalıya usulüne uygun olarak tebligat yapıldığı, davalının cevap verdiği, tarafların mali ve ekonomik durumlarının araştırıldığı görülmüş, kararda nafaka alacaklısı tarafından 2013 yılında nafaka bedeli hesaplanarak takip başlatıldığı, nafaka bedelinin 328,00 TL olduğu hususunda taraflar arasında çekişme bulunmadığı, boşanma davasında onanan protokolde iştirak nafakasının gelecek yıllarda ÜFE oranında artırılacağının belirlendiği gerekçe gösterilerek, iştirak nafakasının 348,04 TL"ye yükseltilmesine yönelik duruşma yapılmadan dosya üzerinde inceleme yapılarak hüküm kurulmuştur.
Hüküm, davacı ve davalı taraflarca ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
Davacı temyiz dilekçesi ile; davanın dosya üzerinden sonuçlandığını, yeterli inceleme ve araştırma yapılmadığını, tarafların değişen ve mali koşulları ve müşterek çocuğun yaşının büyümesinden kaynaklanan ihtiyaçları gözetilmeden karar verildiğini, kararın bozulmasını istemiştir.
Davalı temyiz dilekçesi ile; taraflar arasındaki boşanmanın birlikte imzaladıkları protokol uyarınca gerçekleştiğini, protokolde çocuk için aylık nafaka miktarı ve bu bedelin yıllık ÜFE oranında artırılmasının yer aldığını, halihazırda artışın belirlenen oranda yapıldığını davalının dava açmakta hukuki yararı bulunmadığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
Dava, iştirak nafakasının artırılaması istemine ilişkindir.
1982 Anayasasının “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36.maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmü yer almaktadır.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun “Hukuki Dinlenilme Hakkı” başlığı adı altındaki 27.maddesinde ise; “(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
HMK.nun 27.maddesinde düzenlenen “Hukuki dinlenilme hakkı” iddia ve savunmada bulunma hakkından daha geniş olarak ve Anayasanın 36.maddesine uygun bir düzenlemedir. Buna göre davanın taraflarının yargılama ile ilgili bilgi sahibi olma, açıklama ve ispat hakkı bulunmaktadır. Maddenin gerekçesinde açıklandığı üzere bu hak Anayasanın 36.maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. İddia ve savunma hakkı olarak da bilinen bu hak, tarafların yargılama konusunda tam bilgi sahibi olmalarını, açıklama ve ispat hakkını tam ve eşit olarak kullanabilmelerini, yargı organlarının da bu açıklamaları dikkate alarak gereği gibi değerlendirme yapıp karar vermelerini zorunlu kılmaktadır. Hakim tarafları dinlemeden veya açıklama ve ispat hakkını kullanmaları için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. (YHGK."nun 2009/52 Esas, 2009/105 Karar sayılı kararı)
HMK.nun 137.maddesinde; “(1) Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılır. Mahkeme ön incelemede; dava şartlarını ve ilk itirazları inceler, uyuşmazlık konularını tam olarak belirler, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapar, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onları sulhe teşvik eder ve bu hususları tutanağa geçirir.
(2) Ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemez ve tahkikat için duruşma günü verilemez.” hükmü ile ön incelemenin kapsamı belirlenmiştir.
HMK.nun 138- (1).maddesinde de, “Mahkeme, öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verir; gerektiği takdirde kararını vermeden önce, bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebilir.” hükmü ile dava şartları ve ilk itirazlar hakkında mahkemece verilecek karara ilişkin vurgulama yapılmıştır.
Hakim, dilekçeler tamamlandıktan sonra, öncelikle dosyayı bu haliyle incelemeli ve mümkünse gerekli kararı vermelidir. Dosya üzerinden karar verilmesi mümkün olan ön inceleme işlemleri, dava şartları ve ilk itirazlardır. (HMK 138) Dava şartları ve ilk itirazlarda eksiklik yoksa diğer ön inceleme işlemleri için duruşma açılmalıdır. (Prof.Dr.Hakan Pekcanıtez, Prof.Dr.Oğuz Atalay, Prof.Dr.Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku, 2013 14.Baskı, sayfa 572 vd.)
Somut olayda; mahkemece dava dilekçesi ve tensip zaptı davalıya; tensip zaptı davacıya tebliğ edilmiş, ön inceleme duruşması yapılmadan, duruşma günü için taraflara davetiye çıkartılmadan dosya üzerinden ve davanın esasına yönelik karar verilmiştir. Yukarıda da bahsedildiği üzere, dava şartları ve ilk itirazlar dışında ön inceleme işlemlerinin duruşmalı olarak incelenmesi, ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra gerekli görülmesi halinde tarafların tahkikat için duruşmaya davet edilerek davanın esasına yönelik karar verilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca, taraflara iddia ve savunmada bulunmaları için usulüne uygun olarak mahkemeye çağrılıp dinlenilmeden, hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilerek davanın esasına yönelik hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
Bozma nedenine göre, sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 22.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi