Abaküs Yazılım
20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2016/4825
Karar No: 2016/9514

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2016/4825 Esas 2016/9514 Karar Sayılı İlamı

20. Hukuk Dairesi         2016/4825 E.  ,  2016/9514 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
    Taraflar arasındaki tazminat davasının yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 25/10/2016 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden davalı Hazine vekili Av. ... ile diğer taraftan davalı ... Yönetimi vekili Av. ... ve davacı ... vekili Av. ... geldiler, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü:
    K A R A R
    Davacı ... 11.11.2009, 23.06.2011 ve 25.05.2015 tarihli dilekçeleriyle, ... ilçesi, ... beldesi 101 ada 1, 2, 102 ada 1 ve 2, 103 ada 1, 2, 3 ve 8, 104 ada 1, 9 ve 10 sayılı parsellerin tapuda kendi adına kayıtlı olduğu, bu parsellerin aynı köy 96 ve 100 sayılı parsellerin ifrazıyla oluştuğu, bu parsellerin 1956 yılında yapılan genel kadastroda babası ... adına tesbit edildiği, Hazine ve bir kısım gerçek kişilerin açtığı kadastro tesbitine itiraz davalarının reddine ilişkin ... Arazi Kadastro Mahkemesi kararının kesinleştiği ve taşınmazın orman sayılan yerlerden olmadığı halde, orman kadastrosunda orman olarak sınırlandırıldığı, açtıkları orman kadastrosuna itiraz davasının reddine ilişkin Kadastro Mahkemesinin 22.12.2004 gün ve 1996/58-3 sayılı kararının da kesinleştiği, bu kararla birlikte taşınmazların orman olgusunun kesinleştiği, bu şekilde zarar oluştuğu iddiasıyla fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, 120.000,00.-TL ve 580.000.-TL tazminatın işleyecek kanunî faiziyle birlikte davalılar Orman Yönetimi ve Hazineden alınarak kendilerine verilmesi için ayrı ayrı dava açmış, davalar birleştirildikten sonra mahkemece, Orman Yönetimi aleyhine açılan davanın husumetten reddine, Hazine aleyhine açılan davanın kabulüne, 120.000.-TL ve 580.000.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek kanunî faiziyle birlikte davalı Hazineden alınarak davacı gerçek kişiye verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 05.02.2013 gün ve 2012/1390-2013/811 sayılı kararı ile bozulmuştur.
    Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; [... ilçesi, ... köyü, ... mevkii 96 parsel sayılı 37660 m2 yüzölçmündeki parselin çalılık niteliğiyle ... adına tesbitine, Hazine ile ... itiraz etmişler, ... Arazi Kadastro Mahkemesinin 26.04.1960 gün ve 1959/21-105 sayılı, çekişmeli 96 sayılı parselin çalılık niteliğinde ya da Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki diğer yerlerden olmayıp, kadim tarla olduğu, tesbit maliki olan davalı ... yararına zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının oluştuğunun belirlendiği gerekçesiyle Hazine ve gerçek kişilerin itirazlarının reddiyle, çekişmeli 96 ve 100 sayılı parselin tesbit gibi tesciline ilişkin kararının kesinleşmesiyle ...
    adına tapuya tescil edilmiştir. 10.12.1990 tarihinde yapılan taksimle çekişmeli 101 ada 1 ve 2, 102 ada 1 ve 2, 103 ada 1, 2, 3 ve 8, 104 ada 1, 9 ve 10 sayılı parseller davacı ... adına tescil edilmiş, tapu kaydının beyanlar hanesine 11.06.2009 gün ve 11414 yevmiye ile tapu kaydının beyanlar hanesine “bu taşınmazın tamamı orman sınrıları içinde kalmaktadır” şeklinde şerh yazılmıştır.
    ... tarafından davalı sıfatıyla Orman Yönetimi aleyhine, 09.04.1996 tarihinde ... köyü 101 ada 1 ve 2, 102 ada 1 ve 2, 103 ada 1, 2, 3 ve 8, 104 ada 1, 9 ve 10 sayılı parsellerin orman sayılmayan yerlerden olduğu halde, orman olarak sınırlandırıldığı iddiasıyla bu işlemin iptali istemiyle açılan davanın, yapılan araştırma, inceleme ve keşif sonunda parsellerin eski tarihli harita ve fotoğraflarda 8-10 yaşların meşe ağaçları ile kaplı, öncesinin orman sayılan yerlerden olduğunun belirlendiği gerekçesiyle reddine ilişkin ... Kadastro Mahkemesinin 22.12.2004 gün ve 1996/58-3 sayılı kararı, davacı gerçek kişinin temyizi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 12.07.2005 gün ve 2005/4769 - 9664 sayılı kararı ile onanıp, karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 14.04.2006 gün ve 2006/2651 - 5016 sayılı kararı ile reddedildikten sonra kesinleşmiştir.
    Anayasanın Mülkiyet hakkı kenar başlıklı 35. maddesi uyarınca "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz." Tarafı olduğumuz ... Hakları Sözleşmesine Ek 1 Nolu Protokolün "Mülkiyetin Korunması" başlıklı 1. maddesi de "Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak, kamu yararı sebebiyle ve kanunda öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir." hükmünü içermektedir. Ancak, Anayasanın "Ormanların korunması ve geliştirilmesi" kenar başlıklı 169. maddesi gereğince,"...Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.".
    Anayasanın 90. maddesinin 22 Mayıs 2004 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 07/05/2004 tarihli ve 5170 sayılı Kanunla değişik beşinci fıkrası uyarınca "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usûlüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.".
    ... Mahkemesinin (...), ... VE DİĞERLERİ-TÜRKİYE davası (Başvuru No: 1411/03, .., 08.07.2008) kararında, başvuranların tapuları iptal edilinceye ve Hazine adına tescil edilinceye kadar, taşınmazların hukuken maliki olduklarını ve mülkiyet haklarının tartışmasız delilini teşkil eden sicile güven ilkesinden yararlandıklarını, mülkiyet hakkından, kamu yararı bulunması nedeniyle mahkeme kararıyla mahrum kaldıklarını, ancak, Devlet tarafından tazminat ödenmeksizin taşınmazların geri alınmasının orantısız bir müdahale olduğunu ve söz konusu davada tazminat ödememeyi gerektirecek istisnai şartların bulunmadığını kaydederek, kamu yararı ile bireysel haklar arasındaki adil dengenin kurulamadığı gerekçesiyle ...’ye Ek 1 No.’lu Protokol’ün 1.maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.
    .., adil tatmine ilişkin 27.07.2008 gün ve 2003/35785 sayılı ... davasıyla ilgili kararını 13.10.2009 tarihinde açıklamış olup, söz konusu kararda; başvuranların, mülklerinden bir yargı kararıyla yoksun bırakıldıkları tespitine yer verilmiştir. .., başvuranlara uygulanan mülkiyetten yoksun bırakma işlemine gerekçe olarak, gösterilen tabiatın ve ormanların korunması amacının 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi anlamında kamu yararı kapsamına girdiğine dikkat çekmekle birlikte, mülkiyetten yoksun bırakma halinde, ihtilaf konusu tedbirin arzu edilen dengeye riayet edip etmediğinin ve bilhassa da başvuranlara
    orantısız bir yük yükleyip yüklemediğinin belirlenmesi için, iç hukukta öngörülen telafi yöntemlerinin dikkate alınması gerektiğini hatırlatmıştır. Bu çerçevede .., mülkün değerine karşılık gelen makul bir meblağın ödenmeden, mülkten mahrum bırakmanın aşırı bir müdahale teşkil edeceğini ifade etmiştir.
    .., 23.03.2010 gün ve 42082/02 sayılı ... ...; 22.09.2009 gün ve 24620/04 sayılı ... ve ... kararlarında, tapu kaydına dayalı bir mülkün maliki olan başvuranın arazisinin, orman kadastrosunda orman olarak sınırlandırılması ve bu işleme karşı açtığı davanın reddine ilişkin mahkeme kararının kesinleşmesiyle, mülkiyet hakkını kullanmasına yönelik bir müdahalenin varlığı ve bu vasıflandırmanın sözkonusu taşınmazın tasarruf kabiliyetini önemli ölçüde azalttığı, bu bağlamda .., maliki olmasına rağmen ihtilaf konusu taşınmazdan gerçek anlamıyla yararlanamadığı, başvuranın mülkiyet hakkının içeriğinin her anlamda boşaltıldığı, bu şekilde mülkiyet hakkının ihlal edildiği kabul edilmiştir.
    Konu Türk Hukuku açısından incelendiğinde; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1007. maddesi, tapu sicilinin aleniliği ve tapu siciline güven ilkelerinin yansımasının sonucu olarak, mülkiyet hakkı ya da başkaca bir aynî hak edinen kişinin, bu sicilin tutulması nedeniyle uğradığı zararın tazminine ilişkin olup, buna göre "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur”.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 gün ve 2009/4 - 383 E., 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/4-349 E. - 2010/318 K. sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi; Tapu işlemleri kadastro tesbit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK"nın 1007. maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Burada Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Bu işlemler nedeniyle zarar görenler, Medeni Kanunun 1007. maddesi gereğince, zararlarının tazmini için Borçlar Kanununun 146. maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımı süresinde Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilirler.
    Yargıtay Hukuk Genel kurulunun 20.04.2011 gün ve 2011/13-37 E., 2011/198 K. Sayılı kararında değinildiği gibi; kusur sorumluluğunda, bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür. Sanayileşme ile birlikte doğan tehlikeler, bir kimsenin kusurlu olmasa dahi kendisinin verdiği zarar nedeniyle tazmin sorumluluğunu getirmiştir. Öğretide kusursuz sorumluluk halleri “Olağan sebep sorumluluğu - tehlike sorumluluğu” gibi ikili ayırıma tabi tutulduğu gibi, hakkaniyet sorumluluğu-nezaret ve ihtimam gösterme yükümünden doğan sorumluluk-tehlike sorumluğu şeklinde üçlü ayırım yapanlar da vardır. Bir diğer ayrımda "objektif sorumluluk" üst başlığı altında kusursuz sorumluluk halleridir. Bunlardan "tehlike sorumluluğu" terminolojide “ağırlaştırılmış sebep sorumluluğu” ya da “ağırlaştırılmış objektif sorumluluk” olarak yer almaktadır. Bu tür sorumluluk halinde, diğer sorumluluk türlerinden farklı olarak kurtuluş beyyinesi (kanıtı) getirme olanağı yoktur. Bu halde nedensellik bağının kesilmesi halinde sorumluluktan söz edilemeyecektir. İşte Devletin “tapu sicilinin tutulmasından doğan sorumluluğunda" kusursuz sorumluluk, ağırlaştırılmış sebep, ağırlaştırılmış objektif sorumluluk ve tehlike sorumluluğuna ilişkin kurallar uygulanır.
    Görüldüğü üzere, tapu sicilinin tutulmasını üzerine alan Devlet, tapu siciline tanınan güvenden ötürü, hak durumuna aykırı kayıtlardan doğan tehlikeyi de üstlenmektedir. Tapu müdürü ya da memurunun kusuru olsun olmasın, tapu sicilinin tutulmasında kişilerin çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu Devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece Devletin memuruna rücuu halinde, iç ilişkide etkisi söz konusu olmaktadır. Bu sorumluluk türünün, Borçlar Kanununun haksız fiil sorumluluğu, adam çalıştıranın sorumluluğu ve diğer objektif sorumluluk halleri, sebepsiz mal iktisap edenlerin sorumluluğu ile karıştırılmamalıdır. Bu nedenle, Devletin tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan sorumluluğuna dayanılarak açılan davalarda, bu sorumluluk
    hallerine ilişkin olarak düzenlenen zamanaşımı, munzam zarar ve hakkaniyet indirimi ya da makul indirim kurallarının uygulama imkanı yoktur. TMK"nın 1007. maddesine dayanılarak açılan davalar için ayrıca zamanaşımı öngörülmediğinden, 6098 sayılı Borçlar Kanunun 146. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunun 125. maddesindeki) 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması söz konusu olacaktır.
    Oluşan gerçek zarar neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E., 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E., 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E., 2010/668 K. sayılı kararı), tazminat miktarının belirlenmesinde öncelikli konu, tapuda kayıtlı mülkiyet hakkının içi boşaltılan gayrimenkulün niteliğinin ve değerinin belirlenmesi olup, araştırma yöntemi taşınmazların arsa ya da arazi olmasına göre farklılık arz edecektir.
    Hükme dayanak yapılan bilirkişi raporunda çekişmeli parsellerin arsa niteliğinde olduğu bildirildiği gibi, mahkemenin kabulü de bu yöndedir. Belediye tarafından parsellerin rayiç değeri m²’si 7,00.-TL olarak bildirilmiş, bilirkişilerin belirledikleri rayiç değer ile Belediye tarafından bildirilen rayiç bedelin aritmetik ortalaması alınıp, bu değerden kamulaştırma nedeniyle, hiçbir kritere bağlı olmadan % 2 tenzilat yapılarak taşınmazların değeri ve oluşan zararın miktarı hesap edilmiş, taşınmazların piyasa fiyatları ile tapudaki alım satım fiyatları araştırılmamış, yeterince emsal araştırmasına girilmeden, bilirkişiler ve belediye tarafından bildirilen soyut değerler esas alınarak, değer tesbiti yoluna gidilmiştir.
    Taşınmazların belediye nazım imar planı içinde olduğu yönünde uyuşmazlık yoktur. O halde, mahkemece çekişmeli parsellerin değerinin, dava tarihi itibariyle özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması zorunludur. Bu itibarla; emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tesbiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle değer biçilmesi gereklidir.
    Bu durumda; mahkemece taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınmalı, gerekli görülürse tapu müdürlüğünden re"sen emsal getirtme yoluna gidilmeli, yörede kamu tarafından pazarlık usûlüyle yapılan emlak vergi beyanları da belediyeden getirtilmeli, yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, getirtilen belgeler ve serbest piyasa satışlarındaki değerler ile karşılaştırılarak, taşınmazların emsal nitelikteki bu taşınmazlara göre üstün ya da eksik yönlerinin gerekçeli biçimde açıklandığı, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren rapor alınmalı ve oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.] şeklindedir.
    Mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra,
    Asıl davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine,
    Birleşen 2011/357 sayılı davanın kabulü ile 120.000,00.-TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
    Birleşen 2015/112 sayılı davanın kabulü ile 580.000,00.-TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Dava dilekçesindeki açıklamaya ve dosya kapsamına göre dava, Medeni Kanunun 1007. maddesi hükmüne göre tazminat istemine ilişkindir.
    Mahkemece çekişmeli taşınmazın arsa niteliğinde olduğu kabul edilerek, emsal satış yöntemine göre hesaplanan değer dikkate alınmak suretiyle tazminat isteminin kabulüne karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır.
    Ancak; çekişmeli taşınmazların tapu kayıtları iptal edilmemiştir. Taşınmazlar 1960 yılında ... Arazi Kadastro Mahkemesinin 1959/21-105 sayılı kararının kesinleşmesi sonucu ... adına; daha sonra da taksimen davacı adına tescil edilmiş olup, halen davacı adına tapuda kayıtlıdır. Ancak taşınmazların 1996 yılında kesinleşen orman sınırı içine alınması nedeniyle davacının açtığı orman sınırlamasına itiraz davası ... Kadastro Mahkemesinin 1996/58-3 sayılı dosyasında reddedilmiş, 2009 yılında da tapu kayıtlarına "Orman sınırı içinde kalmıştır" şeklinde şerh konulmuştur. Orman şerhi tapu maliki davacının tasarruf yetkisini kısıtlar niteliktedir ve idare tarafından tapu iptali - tescil davasının açılmasını beklemeye gerek olmadan, tapu maliki tarafından da kesinleşmiş orman kadastro sınırları içinde kalan bölümlerin, maliki olduğu parselden ifrazını ve bu bölümün mülkiyetini kaybetme nedeniyle doğacak zararın tazminini istemeye engel bir durum bulunmamaktadır. Bu durumda mahkemece tazminat isteminin tapu iptali tescil istemini de içerdiği kabul edilerek bu konuda da karar verilmesi gerekirken, yalnızca tazminat istemi hakkında karar verilmesi isabetsizdir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, Yargıtaydaki duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre takdir edilen 1350,00.-TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak kendisini avukat ile temsil ettiren davalı Hazineye verilmesine 25/10/2016 günü oy birliği ile karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi