3. Hukuk Dairesi 2020/6290 E. , 2021/8019 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalı kurumun 2013-2014 dönemini kapsayan özel güvenlik hizmetini yerine getirdiğini, yıllık ücretli izin kullanan personelin hak edişinde herhangi bir kesinti yapmadığını, ancak davalı tarafından yasal olmadığı halde yıllık ücretli izin kullanan personelin izin süresindeki çalışma bedellerinin hak edişinden düşülmesi suretiyle kesinti yapıldığını, yıllık izin kullanan personel durumunun eksik hizmet olarak değerlendirilmesinin yasalara aykırı olduğunu ileri sürerek; yıllık izin ücret kesintileri toplamı olan 21.098,81 TL"nin davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı; ihtirazi kayıt konulmaksızın ödemelerin kabul edildiğini, teknik şartnamede yıllık izin gibi durumlarda eksik hesaplama yapılacağının belirlendiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar davalı tarafın temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 03/12/2015 tarihli 2014/42929 E. 2015/35484 K. sayılı kararıyla; “... davanın asliye hukuk mahkemesinin görevine girdiği gözetilerek, asliye hukuk mahkemesi sıfatıyla bakılması gerekirken Ticaret mahkemesi sıfatıyla karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı” olduğu gerekçesiyle bozulmuştur.
Bozma ilamına uyan mahkemece; davacı yüklenicinin iş akdi ile istihtam ettiği güvenlik personelinin mevzuata uygun bir biçimde senelik kanuni izinlerini kullandırmak zorunda olduğu, işçilerin bir kısmının izne ayrılmış olmasının hizmetin 55 işçi ile verilmediği sonucunu doğurmayacağı gerekçesiyle, davanın kabulü ile 21.098,81 TL alacağın davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık ( Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda ) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. İşte bu bağlamda hakim, somut olayın verilerine göre alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu yararına onun tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verebilir ve müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlar. Bununla birlikte her talep vukuunda sözleşmeyi değişen hal ve şartlara uydurmak mümkün değildir. Aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan "irade özgürlüğü","sözleşme serbestisi" ve "sözleşmeye bağlılık" ilkelerinden sapma tehlikesi ortaya çıkar. Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai, tali (ikinci derecede) yardımcı nitelikte olup, ancak uyarlama kurumunun şartlarının mevcudiyeti halinde anılan kurumun uygulanması gündeme gelebilecektir.
Taraflar 6098 sayılı TBK"nın 26 ncı maddesi uyarınca, kanunda öngörülen sınırlar içinde diledikleri gibi sözleşme yapabilirler. Sözleşme ilkesine egemen olan ve öncelikle uyulması ve uygulaması gereken hükümler sırasıyla, emredici hükümler ve emredici hükümlere aykırı olmamak kaydıyla tarafların kendi kararlaştırmalarıdır. Sözleşmeyi geçersiz saymak tarafların amacına aykırı düşer.
Sözleşme serbestisi ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile davacı tarafın tacir olduğu ve basiretli olarak davranması gerektiği kabul edildiği dikkate alındığında, somut olayda taraflar arasında yapılmış olan hizmet alımı sözleşmesinin eki olan teknik şartnamenin 5.6. maddesine göre; davacı taraf yıllık izin, hastalık izni vb durumlarda eksik hizmet hesabı yapılmasını yapmasını kabul etmiştir. Bu hükmün emredici kanun hükümlerine aykırı olmadığının kabulü halinde ilgili uyuşmazlıkta uygulanmaması hatalıdır. Zira, işçiye yıllık izin kullandırılmasını emreden İş Kanunu, asıl işveren olan davalı ve alt işveren olan davacının işçiye karşı olan sorumluluğunu düzenlemiştir. İşçinin aleyhine bu yasal düzenlemenin aksine bir sözleşme kurulamaz. Ancak dava konusu sözleşmede işçi aleyhine bir hüküm yoktur. Taraflar yıllık izin kullandırımı neticesine ilişkin kendi aralarındaki sorumlulukları düzenlemiştir. Bu nedenle, bu düzenlemeyi yapmalarını engeller bir emredici kanun hükmü bulunmamaktadır.
Buna göre, mahkemece; taraflar arasında düzenlenen sözleşmeye ilişkin teknik şartnamenin 5.6. maddesi değerlendirilerek dava konusu alacak hakkında bir karar verilmesi gerekirken, sözleşme ve yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK"nın 428 inci maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, 6100 sayılı HMK"nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nın 440 ıncı maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 08/09/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.