4. Hukuk Dairesi 2013/669 E. , 2013/4486 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 24/05/2010 gününde verilen dilekçe ile yargı kararının uygulanmaması nedeniyle tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davanın husumetten reddine dair verilen 13/09/2012 günlü kararın Yargıtay’da duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 12/03/2013 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine taraflardan kimsenin gelmediği görüldü, davacı vekili Avukat ..."ın mazeret dilekçesi gönderdiği görüldü. Okundu, rahatsızlığından dolayı duruşmaya gelemeyeceğini, duruşmanın başka bir güne ertelenmesini istediği görüldü. Mazeret yerinde görülmedi. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.
Dava, İdari yargı kararının uygulanmaması nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece dava husumet yokluğundan reddedilmiş, kararı davacı temyiz etmiştir.
Davacı, davalı belediye başkanının idari yargı kararını uygulamaması nedeniyle zarara uğradığını belirterek tazminat istemiştir.
Yerel mahkeme, davanın idare aleyhine açılması gerektiği, zaten idare aleyhine açılan davanın reddedildiği ve davalıya husumet yöneltilemeyeceği gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
Anayasa’nın 138/4. maddesi gereğince; yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28/1. maddesi gereğince de; idare, idare mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının gereklerine göre gecikmeksizin işlem yapmak ve eylemde bulunmak zorunda olup bu süre hiçbir biçimde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Aynı maddenin 4. fıkrası gereğince, mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi durumunda ilgili kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi hakkında tazminat davası açılabilir.
Somut olayda davacı, davalının yargı kararını uygulamadığı gerekçesiyle zarara uğradığını iddia ettiğine göre davacının istemi ve yukarıdaki düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde davalıya husumet düşeceğinin kabulü ile işin esasına girilmek gerekirken yanlış değerlendirmeye dayalı olarak verilen kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 12/03/2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava, İdari Yargı kararlarının kasten yerine getirilmemesi nedeniyle uğranılan zararlarla ilgili açılan maddi ve manevi tazminat davasıdır.
Bu davaların yani İdari Yargı kararlarının kasten yerine getirilmemesi nedeniyle açılacak maddi ve manevi tazminat davalarının yasal dayanağı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28/4. maddesindeki düzenlemedir.
Aslında bu düzenlemedeki “Kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir.” hükmü, Anayasamızın “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydı ile ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.” hükmünü içeren 129/5 maddesine açıkça aykırıdır. Ancak, Anayasa Mahkemesi verdiği 27/09/2012 tarih E. 2012/22 – K. 2012/133 sayılı kararı ile bu düzenlemeyi Anayasa aykırı bulmamış ve iptal etmemiştir.
Şahsen söz konusu düzenlemenin Anayasanın 129/5 maddesine açıkça aykırı olduğuna (zira, yasal düzenlemeler Anayasal düzenlemeye aykırı olamaz.) dair düşünce ve görüşümü muhafaza etmekle birlikte, yürürlükteki yasalar iptale kadar geçerli olduklarından ve yargı olarak yürürlükteki yasaları uygulamak görevimiz olduğundan yasaları amacına uygun olarak en iyi şekilde yorumlayıp uygulamamız gerekir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28/4. maddesindeki düzenlemeye göre uyuşmazlık,
İdari Yargı kararlarının kasten yerine getirilmemesi nedeniyle İdari ve kamu görevlisi aleyhine açılacak maddi ve manevi tazminat davalarının Adli Yargıda mı ? yoksa, İdari Yargıda mı ? açılacağı konusundadır. Aslında, İdareye karşı açılacak davanın İdari Yargıda görüleceği konusunda uyuşmazlık olmamakla birlikte, aynı düzenlemede hakkında dava açılabileceği kabul edilen kamu görevlisine açılacak davanın nerede görüleceği noktasındadır.
Uygulama ve dairemizin sayın çoğunluğunun görüşü, kamu görevlisine karşı açılacak davanın Adli Yargı yerinde açılıp karara bağlanması yönündedir.
İdari Yargı kararlarının kasten yerine getirilmemesi, kamu kurumu (idare) adına yetkili ve görevli kamu görevlisi kişilerin idari işlem ve eylemleri ile meydana gelmektedir. Bu işlem ve eylemlerden dolayı kamu görevlileri aleyhine Adli Yargıda dava açılabileceğine dair herhangi bir yasal düzenleme yoktur. Aksine kamu görevlileri aleyhine İdari Yargıda dava açılamayacağına dairde bir düzenleme yoktur. Kaldı ki, idare yanında kişilere karşı açılan davalara da idari yargıda bakılmaktadır. Ayrıca, mahkemelerin görevleri yasalar ile belirlenir.
Mahkemelere, yasalarla verilmemiş görevler, mahkeme kararları ile verilemez. Dolayısıyla, İdari Yargı kararının kasten yerine getirilmemesi nedeniyle uğranılacak zararlardan dolayı idare aleyhine dava açılabileceğinin yanında kamu görevlisine de dava açılabileceği düzenlemesi sadece İdari Yargılama yasasında yer almış ve bu düzenlemede onunla ilgili açılacak davanın Adli Yargıda açılabileceğine dair bir hüküm de bulunmadığından ve dava açanın zararı da idari işlem ve eylemden kaynaklanıp zararın varlığının değerlendirilmesi tamamen idari yasalara göre yapılacağından kamu görevlisi aleyhine açılacak davanın da İdari Yargı yerinde görülmesi ve karara bağlanması açıklamaya çalıştığım yasal düzenlemelerin gereğidir.
Sonuç olarak, İdari Yargı kararlarının kasten yerine getirilmemesi nedeniyle uğranılan zararlardan dolayı İdare yanında kamu görevlisine de dava açılabileceğine dair istisnai düzenlemenin İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28/4. maddesinde yer alması, kamu görevlisi ile ilgili olarak idareden ayrı olarak Adli Yargıda dava açılacağına ve Adli Yargının görevli olacağına dair yasal düzenlemenin olmaması idare yanında kişiler aleyhine açılan davalarında İdari Yargıda bakılmakta oluşu ve bunun yargılama usulüne ve ekonomisine uygun düşmesi göz önüne alındığından kamu görevlisi hakkında açılacak davanın da İdari Yargı yerinde görülmesi gerektiği görüş ve düşüncesinde olduğumdan dava dilekçesinin yargı yolu yönünden reddine karar verilmesi düşüncesi ile sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum. 12/03/2013