10. Hukuk Dairesi 2016/17722 E. , 2017/6345 K.
"İçtihat Metni"
Dava, oda kaydının geçerli olduğunun ve buna göre 1479 sayılı Yasaya kapsamındaki zorunlu sigortalılığı ile yaşlılık aylığı tahsisine hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak hükümde belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Eldeki davada, mahkemece verilen ilk karar, Dairemizin 26.05.2015 günlü ve 2014/21451 Esas, 2015/10089 K. Sayılı ilamıyla; “....davacının 1479 sayılı Yasanın 24 ve 25. maddeleri ile 5510 sayılı Yasanın 4/1-b maddesi dikkate alınarak davacının sigortalılık süresinin belirlenmesi ile bu arada 5510 Sayılı Yasanın geçici 54’üncü maddesi kapsamında Kurumca işlem yapılıp yapılmadığının belirlenmesi ile sonucuna göre uyuşmazlığın devam ettirilip ettirilmediğinin belirlenmesi ile sonucuna göre karar verilmesi ” gereğine işaret edilerek, araştırma yapılmak üzere bozulmuştur.
Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı).
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekl
Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur. (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
Mahkemece Dairemizce verilen bozma kararına uyulmuş ise de, bozma gereğinin tam olarak yerine getirildiğinden bahsedilmesi mümkün değildir.
./..
Mahkemece, davacı hakkında bozma kararımızda belirtilen araştırmanın yapıldığından bahsedilmesi mümkün olmadığı gibi, öncelikle davalı kurumdan davacı hakkında, 6111 sayılı Yasadan faydalanmak üzere yaptığı, 30.03.2011 tarihli talebine göre hangi dönemlerde sigortalı kabul edildiği ve hangi dönemlere göre prim borcu tahakkuk ettirilip tahsil edildiği hususu netleştirilmeli, sonrasında ise, davacı hakkında, 5510 Sayılı Yasa’nın geçici 54’üncü maddesi gereğince herhangi bir işlem yapılıp yapılmadığının, yapılmamış ise yapılmama gerekçesinin açıklıkla belirlenmesi ile, bozma sonrasında davacının sunduğu belgede, 26.05.1986-02.11.2011 ve 13.10.2005-16.11.2015 tarihleri arasında sicil kaydının varlığının belirtimiş olması karşısında, 01.10.2008 tarihi ve sonrasındaki dönem bakımından davanın yasal dayanağı olan 5510 sayılı Yasanın 4. maddesinin 1. fıkrasında yer alan;
“B)-Bu Kanunun kısa ve uzun vadeli sigorta kolları uygulaması bakımından;
....b)Köy ve mahalle muhtarları ile hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan ise;
1)Ticarî kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit usûlde gelir vergisi mükellefi olanlar,
2)Gelir vergisinden muaf olup, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı olanlar, sigortalı sayılırlar.” Düzenlemesi gereğince sigortalılık durumunun yeniden irdelenmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Belirtmek gerekirse, yukarıda anılan düzenleme ve devamındaki “Sigortalılığın Başlangıcı” başlığını taşıyan 7. madde hükümlerine göre, “...kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlar” olarak nitelendirilen çalışanlardan “gerçek ve basit usulde gelir vergisi mükellefi olanlar” için mükellefiyetin başlangıç tarihinden, “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışmakla beraber gelir vergisinden muaf olanlardan “esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtlı olanlar" kayıtlı oldukları tarihten itibaren sigortalı sayılmaktadırlar.
Hâl böyle olunca, mahkemece, ilk bozma kararımız çerçevesinde ve uyuşmazlık konusu dönemden 01.10.2008 sonrası bakımından, davacının 5510 sayılı Yasanın 4/1-b maddesi gereği vergiden muaf olup olmadığı araştırılmalı, vergiden muaf olduğu anlaşılırsa sicil kaydının varlığı ve bağımsız çalışmasının varlığı araştırılarak sonucuna göre zorunlu sigortalılık durumu değerlendirilmeli ve “sosyal güvenliğin vazgeçilmez ve kaçınılamaz” kamusal yapısı gereği yöntemince ve re’sen araştırma yapılarak sonucuna göre karar verilmelidir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, eksik araştırma ve inceleme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 03.10.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.