1. Hukuk Dairesi 2014/6055 E. , 2015/15221 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVATÜRÜ:ELATMANIN ÖNLENMESİ VE ECRİMİSİL
Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 29.12.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilenler vekili Avukat gelmedi yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR-
Dava, paydaşlar arasında çaplı taşınmazlardaki paya vaki elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.Davacı, çekişme konusu 64 ayrı taşınmazda davalılarla birlikte kayden paydaş olduğunu, taşınmazların tamamını davalıların tasarruf ettiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, davacının dava konusu taşınmazlardan doğrudan gelir desteği aldığını, davacının kullanımına engel olmadıklarını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Davanın kısmen kabulüne ilişkin karar Dairece “... paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planı olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir....” gerekçesi ile bozulmuş, mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda tarafların murislerinden kalan tüm taşınmazlarda taksim yaptıkları, davacıya bir kısım taşınmazların bırakıldığı ve davacının dava konusu taşınmazlardaki kullanımının davalılar tarafından engellenmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bilindiği üzere;bozma kararına uyulmuş olmakla taraflar yararına kazanılmış hak doğar. Bu nedenle kazanılmış hak (usûli müktesep hak) kuralı uyarınca bozma kararında gösterilen şekilde inceleme yapılarak belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verilmesi zorunludur. Bu hususun kamu düzeniyle ilgili olduğu tartışmasızdır. Ne varki; mahkemece bozma kararına uyulduğu halde bozma ilamının gereğinin eksiksiz olarak yerine getirildiğini söyleyebilme olanağı yoktur.Daha önceki bozma kararlarında da belirtildiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir. Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir.Bilindiği üzere 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237., Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.), Tapu Kanunu"nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında TMK"nin 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.O hâlde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK"nin müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra yapılan keşifte yetersizdir. Keşif tutanağında keşif mahalline gelindiği belirtilmiş, dosyada çok sayıda taşınmaz olduğu hâlde, hangi taşınmaz ya da taşınmazlarda keşif yapıldığı, davalı taşınmazların zilyetlik durumu, taşınmazların hangi paydaş ya da paydaşlar tarafından kullanıldığı, kullanım konusunda anlaşma ya da fiili kullanım biçimi oluşup oluşmadığı konularında bozma kararlarında ve yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda bir araştırma yapılmamış, davalılarca davacıya verildiği ileri sürülen taşınmazlar saptanmaya çalışılmıştır. Paylaşmanın geçerli kabul edilebilmesi için tüm paydaşlara her taşınmazda pay verildiğinin saptanması gerekir.Öte yandan, dosya içeriğinden, dava konusu edilen bir kısım taşınmazlar bakımından davacının doğrudan gelir desteği ödemesinden yararlandığı, ancak bu konuda da yeterli araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca, davacının hangi taşınmazlar ve dönemler için doğrudan gelir desteği ödemesi aldığının belirlenerek bu hususta da gözetilerek dava konusu taşınmazlar yönünden yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte önceki bozma ilamları da göz önünde bulundurulmak suretiyle hükme yeterli bir araştırma ile mahallinde uzman bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılarak, hangi taşınmazı hangi paydaşın tasarruf ettiğinin saptanması her bir paydaşın zeminde kullandığı yerin infaza elverişli rapor ve krokiye yansıtılarak sonucuna göre elatmanın önlenmesi ve ecrimisil istekleri yönünden bir karar verilmesi ecrimisil yönünden karar verilirken resmi verilerden yararlanılması gerekirken, bozma gereği yerine getirilmeksizin yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacının, temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.12.2015 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.350.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, 29.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.