1. Hukuk Dairesi 2014/12302 E. , 2015/15318 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : .. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında birleştirilerek görülen elatmanın önlenmesi, tapu iptali ve tescil veya bedel davası sonunda, yerel mahkemece asıl davanın açılmamış sayılmasına, birleşen davanın reddine ilişkin olarak verilen karar asıl davanın davacısı ... ve davalı ... ile birleşen davanın davacıları tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, tetkik hakimi ... raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp, düşünüldü;
-KARAR-
Asıl dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine, birleşen dava ise, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde bedel isteğine ilişkin olup, hükmüne uyulan bozma ilamı sonrasında mahkemece, asıl davanın açılmamış sayılmasına, birleşen davanın ise reddine karar verilmiş, hüküm asıl ve birleşen davanın davacıları ile davalı Sulhi tarafından temyiz edilmiştir.
Asıl davada davacı, kayden maliki olduğu 98 ada 16 parsel sayılı taşınmazı davalıların haksız kullandıklarını ileri sürerek elatmanın önlenmesine ve satın alma tarihi olan 11.06.2009 tarihinden itibaren tespit edilecek ecrimisilin tahsiline karar verilmesi isteğiyle eldeki davayı açmıştır.
Birleşen davada davacılar, mirasbırakan ... 1.000,00 TL aldığı borcun teminatı olarak maliki olduğu 98 ada 16 parsel sayılı taşınmazı davalı ... satış suretiyle temlik ettiğini, borç ödenince taşınmazın iadesinin kararlaştırıldığını, murisin borcun 650,00 TL miktarını banka havalesi ile kalan miktarı da zaman içinde davalıya ödediğini, taşınmazın iadesi yapılamadan murisin öldüğünü, taşınmazı 15 yıldır kendilerinin tasarruf ettiğini, taşınmazın el ve işbirliği içinde hareket eden davalılar arasında muvazaalı olarak devredildiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adlarına tesciline, olmadığı taktirde tespit edecek değerinin davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Asıl davanın bir kısım davalıları, dava konusu taşınmazla ilgili tapu iptali ve tescil davası açtıklarını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Birleşen davanın davalıları ise, dava konusu taşınmazın satışlarının gerçek olduğunu, iddiaların doğru bulunmadığını, davacıların iddiasının yazılı belge ile kanıtlanması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, dairece; asıl davada, dava dilekçesinde elatmanın önlenmesi isteği ile ilgili olarak davacı tarafından bir değer gösterilmediği, mahkemece elatıldığı iddia edilen taşınmaz için keşfen belirlenen değer üzerinden harcın tamamlanması konusunda ihtarat yapılmasına rağmen harç ikmali yapılmaması karşısında HUMK"nun 409. maddesi uyarınca "davanın açılmamış sayılmasına" karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Öte yandan birleşen davanın davacıları, çekişmeli taşınmazın murisleri tarafından borca karşı teminat olmak üzere dava dışı ... 30/11/1994 tarihli satış akdi ile temlik edildiği, mirasbırakanlarının 1999"da öldüğü, taşınmazı temellük eden alacaklı ... 22/04/2009 tarihinde dava dışı ... onun da kısa bir süre sonra 11/06/2009 tarihinde birleşen davalı ... tapuda satış göstermek suretiyle devrettiği, temliklerin muvazaalı olduğu, 1994 tarihinden buyana çekişmeli taşınmazda ikamet ettikleri iddiasıyla eldeki iptal- tescil davasını açmışlardır. Yukarıda değinilen olgular ve iddianın ileri sürülüş biçimi gözetildiğinde; davacıların murisi ile dava dışı ...arasındaki hukuki ilişkinin inançlı işleme dayalı olduğu, kayıt malikinin TMK"nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp- yararlanmayacağının araştırılması gerektiği kuşkusuzdur. Hemen belirtilmelidir ki; davada ileri sürülen iddiaların 05.02.1947 tarih, 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yazılı belge ile kanıtlanması gerekir. Eğer iddia yazılı bir belge ile kanıtlanamıyorsa, taraflar arasında yapılan yazışmalar, banka dekontları vs. gibi HUMK’nun 292. maddesinde öngörülen yazılı delil başlangıcı sayılacak hususların varlığının saptanması halinde iddianın her türlü delille ispatlanması olanaklıdır. Somut olayda, TMK’nun 6 ncı maddesi hükmü uyarınca ispat külfeti kendisine düşen birleşen davanın davacılarının ispata elverişli nitelikte yazılı bir belgesinin bulunmadığı, mahkemece de "yazılı delille kanıtlanamadığı" gerekçesiyle davanın reddedildiği görülmektedir. Hal böyle olunca; inançlı işleme dayalı tapu iptal ve tescil davası yönünden mahkemeye ibraz edilen Ziraat Bankasına ilişkin banka dekontları, mirasbırakanlarının alacaklısı olup borca teminat olmak üzere temlik ettiğini iddia ettikleri davalı Sulhi Çalkı"ya keşide edilen 25/07/2008 tarihli ihtarname gibi belgelerin yazılı delil başlangıcı teşkil edip etmeyeceği yönünde gerekli araştırmanın yapılması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması, yazılı delil başlangıcının olduğunun kabul edilmesi halinde tanık dinlenebileceği gibi delil listesinde yemin deliline de dayanıldığının gözetilmesi ve son kayıt maliki olan birleşen davanın davalısının TMK"nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlamayacağı hususunun duraksamaya yer bırakmayacak şekilde ortaya konulması, bu yönlere ilişkin toplanan ve toplanacak delillerin birlikte değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir” gerekçesiyle bozulması üzerine bozma ilamına uyularak mahkemece, asıl davanın açılmamış sayılmasına, birleşen davanın ise reddine karar verilmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki, bozma ilamına uyulmuş olmakla, bozma lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşur ve mahkemece bozma ilamı doğrultusunda işlem yapmak zorunlu hale gelir.
Somut olayda ise, yukarıda içeriği açıklanan dairenin bozma ilamına uyulmuş, bozma ilamı sonrasında yapılan araştırma ve inceleme, yazılı delil başlangıcı ve tanık beyanları ile çekişme konusu 98 ada 16 parsel sayılı taşınmazın muris ... tarafından davalı Sulhi"ye devrinin inançlı işlem gereğince olduğu hususunun kanıtlanmış olduğu açıktır.
Diğer taraftan, bilindiği gibi, dava konusu taşınmazı davalı ... edinen davalılar ... iyi niyetli olmaları halinde Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi anlamında bu edinimlerinin korunacağında kuşku yoktur.
Ne varki, mahkemece, içeriği açıklanan dairenin bozma ilamına uyulduğu halde davalıların taşınmazı edinimlerinin iyi niyetli olup olmadığı konusunda yeterli araştırma ve inceleme yapılmış değildir.
Bilindiği gibi, hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK"nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3. ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Hâl böyle olunca; mahkemece, hükmüne uyulan bozma ilamı ve yukarıda açıklanan ilke ve olgular uyarınca gerekli araştırma ve inceleme yapılarak davalılar ... ve ... çekişme konusu taşınmazı edinimlerinin iyi niyetli olup olmadığının toplanan ve toplanacak deliller doğrultusunda kuşkuya yer bırakmayacak şekilde saptanması, diğer taraftan, birleşen davanın davacılarının murisi Mehmet Nuri Karabulut"un davalı Sulhi"den aldığı borcun ödendiğine dair iddialarının Borçlar Kanununun 81. (yeni Türk Borçlar Yasasının 97.) maddesi hükmü uyarınca değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
Kabule göre de, birleşen davanın reddedilmesine rağmen kendilerini avukatla temsil ettiren davalılar ... ve ... yararına Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca vekalet ücretine hükmedilmemiş olması da doğru değildir.
Tarafların bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.