20. Hukuk Dairesi 2017/10119 E. , 2020/2559 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tazminat
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili 30.12.2011 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin ...ili, ...ilçesi, ... mahallesi 4494 parsel sayılı taşınmazı 09.02.2007 tarihinde 146.250 m² yüzölçümlü olarak satın aldığını, ancak Kadastro Müdürlüğü tarafından kendisine tebliğ edilen yazıda taşınmazın 125.673 m2 olduğunun bildirildiğini, taşınmazın tapu kütüğünde belirtilen büyüklükte bulunmaması sebebiyle müvekkilinin zarara uğradığını ileri sürerek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak şimdilik 500.000,00 TL tazminatın taşınmazın satın alındığı tarih olan 09.02.2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, tapu sicilinde çaplı olarak kayıtlı bulunan taşınmazların çapa bağlı yüzölçümleri ile geçerli oldukları, çekişmeli taşınmazın çaplı krokiye bağlı olarak satın alındığı, bu durumda Devletin sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapuda kayıtlı taşınmazın yüzölçümünde, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41. maddesi gereğince yapılan düzeltme sonucu meydana gelen azalma nedeniyle uğranılan zararın, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini isteğine ilişkindir.
Dosya kapsamından ... mahallesi 3610 parsel sayılı taşınmazın 1973 yılında yapılan tapulama sırasında senetsizden 146.250,00 m2 yüzölçümü ve tarla-bağ niteliği ile dava dışı kişi adına tespit ve tescil edildiği, ...Asliye Hukuk Mahkemesinin 1989/357-4695 E.,K. sayılı kararı ile taşınmazın 25 m2"lik kısmının kamulaştırılmasına ve TEKGM adına tapuya tesciline, 775 m2"lik kısmı için de TEK lehine irtifak hakkı tesisine karar verildiği, verilen kararın 06.12.1990 tarihinde tapuda infaz edilerek 25 m2"lik kısmın 4495 parsel numarası altında pilon yeri olarak TEK adına tescil edildiği, bakiye 146.225,00 m2"lik kısmın da 4494 parsel numarası altında tarla-bağ niteliği ile o zamanki tapu maliki olan Hüseyin Arıca adına tescil edildiği, 4494 sayılı parsel üzerine taşınmazın 775 m2"lik kısmında TEK lehine irtifak hakkının bulunduğuna ilişkin de şerh konulduğu, eldeki dosya davacısı ...’ın 09.02.2007 tarihinde 4494 sayılı parseli satın aldığı, akabinde 16.03.2011 tarihinde tapu kaydına 41. maddeye göre düzeltim vardır şerhi konulduğu, Kadastro Müdürlüğü tarafından 41. madde kapsamındaki düzeltim çalışmaları sonucunda ise taşınmazın 146.225,00 m2 olan yüzölçümünün 125.673,96 m2 ye düşürüldüğü, söz konusu düzeltim işlemine karşı davacı ... maliki tarafından 28.09.2011 tarihinde itiraz davası açıldığı ve ...3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/1581-2012/924 E.-K. sayılı kararı ile davanın reddine karar verildiği, verilen kararın temyiz edilmeksizin 18.12.2012"de kesinleştiği, eldeki davanın ise düzeltme işlemine karşı açılan dava henüz derdest iken 30.12.2011 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.
Mahkemece verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki, 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun “Sorumluluk” kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi; “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür.” hükmünü içermektedir.
Burada Devlete yüklenen sorumluluk kusursuz sorumluluktur. Maddede yer alan kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Dayanaksız ya da hukuksal duruma uymayan kayıtlar düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamdadır.
Bundan başka, tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak, birbirini takip eden sıralı işlemler olup, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, kadastro kayıtlarından kaynaklanan hatalardan da TMK"nın 1007. maddesi anlamında Devlet sorumludur. Zira, kesinleşen kadastro işlemi sonrasında, bu işlem esas alınarak tapu sicili oluşturulmaktadır. Bu itibarla, tapu sicili kavramı geniş anlamda kadastro işlemlerini de kapsamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; sınırlarının zeminde sabit olduğu anlaşılan davacıya ait parselin yüzölçümünün kadastro sırasında fazla miktarlı olarak tespit edilip, bu haliyle tapuya tescil edilmesi ve sonrasında bu hatalı işlemin düzeltilmesi ile davacının tapulu parselinin yüzölçümünün, parseli satın aldığı tarihe göre azaldığı anlaşılmaktadır. Şu hale göre, davacının zararının oluştuğu ve bu zararın tazminini TMK"nın 1007. maddesi uyarınca Devletten isteyebileceklerinin kabulü gerekir. Zira, az yukarıda da belirtildiği gibi tapu sicili kavramı geniş anlamda kadastro işlemlerini de kapsamaktadır. (HGK"nın 18.11.2009 gün ve 2009/4-383 - 2009/517 ve 16.06.2010 gün ve 2010/4-349 - 2010/318 sayılı kararları da bu yöndedir)
Ayrıca zarar, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41. maddesi gereğince yapılan düzeltme işleminin tapu kaydına işlenmesinden önce 41. madde uygulamasının kesinleşmesi ile doğacağından, dava açabilmek için 41. madde uygulamasının tapuya işlenmesini beklemek gerekli olmadığı gibi zarar hesabı da 41. madde uygulamasının kesinleştiği tarihe (41.madde uyarınca yapılan düzeltim işlemine karşı açılan itiraz davasının reddine ilişkin mahkeme kararının kesinleştiği 18.12.2012 tarihine) göre yapılmalıdır.
Hal böyle olunca, mahkemece taşınmazın niteliği arazi ise, net gelir metodu yöntemi ile, arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle taşınmazın eksilen yüzölçümünün gerçek değeri ve davacının zararı belirlenerek karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
Bunun yanında Medenî Kanunun 1007. maddesi gereğince davalı sıfatı Hazinenin olup, tapu müdürlüğünün davalı sıfatı bulunmadığından tapu müdürlüğü aleyhine açılan eldeki davanın husumetten reddi gerekeceği hususu düşünülebilir ise de; Yüksek Hukuk Genel Kurulunun 2011/9-718 E. - 2012/36 K. sayılı kararında da değinildiği üzere, HMK’nın 124/4. maddesindeki, “Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder.” hükmü uyarınca, somut olayda, tapu müdürlüğünün davalı gösterilmesi ve tapu müdürlüğünün de Hazine vekili tarafından temsil edilmiş olmasının temsilcide yanılgı olarak değerlendirilmesi gereklidir. Yargıtayın istikrar kazanmış uygulamalarına göre de, davacı, temsilcideki yanılmayı sonradan düzeltebilir. Temsilcide yanılmanın hukukî yaptırımı, hasımda yanılmada olduğu gibi, davanın reddi gibi ağır bir sonuç doğurmaz.
Davanın niteliğine göre, husumetin Hazineye yöneltilmesi gerekirken, taraf sıfatı bulunmayan tapu müdürlüğü hasım gösterilmiştir. Dava dilekçesindeki anlatım ve istemden, asıl dava edilmek istenenin tapu müdürlüğü değil, Hazine olduğu anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın davalı olarak sadece tapu müdürlüğüne yöneltildiğinden söz edilemez. Ortada belirgin biçimde temsilcide yanılma hali vardır. Mahkemece temsilcide yanılma hali re"sen gözetilerek, davanın Hazineye yönlendirilmesi için davacı yana olanak verilmesi, Hazinenin delilleri toplanarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken taraf teşkili sağlanmadan işin esası hakkında hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 08/07/2020 günü oy birliği ile karar verildi.