1. Hukuk Dairesi 2015/11121 E. , 2016/2131 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 23.02.2016 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... ile temyiz edilen vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, ehliyetsizlik, hata, hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil olmazsa bedelin tahsili isteğine ilişkindir.
Davacı ..., davalı ... ile eşi ..."nın kandırmaları sonucu 3517 ada 4 parsel sayılı taşınmazdaki payını davalıya satış göstererek bedelsiz devrettiğini, 72 yaşında olmasına rağmen hiçbir sağlık ve heyet raporu alınmaksızın satış işlemi yapıldığını, kandırılmaya son derece müsait bir kimse olduğunu, içinde kendisinin ve eşinin eşyaları bulunan ve Türkiye"ye geldiğinde kaldıkları taşınmazı satmak için nedeni bulunmadığını ileri sürüp tapunun iptali ile adına tescilini olmazsa 100.000,00 TL"nın davalıdan tahsilini istemiş, yargılama sırasında davacıya vasi tayin edilip husumete izin verilmiş ve davayı vasi takip etmiştir.
Davalı, davacının kendi rızası ile hiçbir hata ve hileye maruz kalmadan yaptığı bu satış için açtığı davada hak düşürücü sürenin geçtiğini, hata, hile olgusunun bulunmadığını, dava açıldıktan kısa bir süre sonra davacı ile aralarında "davadan feragat etme ve sulh sözleşmesi" yapıldığını, davacının dengesiz bir kişi olup eşinin ve çocuklarının baskısıyla bu davayı açtığını bildirip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacı asilin ... Kurumuna başvurmayarak bu konuda rapor düzenlenmesini sağlamadığından, ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Ne var ki, hükme yeterli inceleme ve araştırma yapıldığı söylenemez.
Şöyleki; bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış, 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK"nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz (11.06.1941 tarihli ve 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ).
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her nekadar 6100 sayılı HMK’nın 282. maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle ... Kurumu"ndan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Ancak, mahkemece değinilen ilkeler gözardı edildiği gibi, kısıtlı ..."nun temlikin yapıldığı tarihte ehliyetli olup olmadığının 2659 sayılı Yasanın 7/6 ve 16/d maddeleri gereğince ... Kurumu"ndan alınacak rapor ile saptanması gerekirken, kısıtlının 19.08.2013 tarihinde ... Kurumu"nda olması için ara kararı verildiği, davacının gitmemesi üzerine yeniden 26.05.2014 tarihinde... Kurumu"nda muayeneye gitmesi için süre verildiği, buna rağmen kısıtlı davacının ... Kurumu"na gitmemesi nedeniyle davanın kanıtlanamadığının kabulü doğru değildir. Davacının ... Hastanesi"nden ve yurt dışındaki hastane ve doktorlardan alınmış bir çok raporu ve muayene sonucu vardır. Raporlardan birisinde davacının kronik ve son safhalarındaki hastalığından dolayı seyahat edemeyeceği bildirilmiştir. Davacının muayene için ... Kurumu"na gönderilmesi mümkün olamaz ise kısıtlıya ait vasi dosyası, sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kağıtları, muayene evrakları, yurt içi ve yurt dışından verilen doktor raporları, reçeteler vs. toplanarak dosyanın kül halinde rapor için ... Kurumu"na gönderilerek işlem tarihinde kısıtlı davacının akıl sağlığının yerinde olup olmadığının saptanması, ... Kurumu"nun bu şekilde rapor veremeyeceğini bildirmesi halinde ise istinabe usulünün düşünülmesi gerekmektedir.
Ehliyetsizlik iddiası kamu düzeni ile ilgilidir. Bu bakımdan mahkemece re"sen dikkate alınması ve incelenmesi gerekir. 6100 sayılı HMK"nın 325.maddesi hükmü dikkate alındığında inceleme giderlerinin re"sen karşılanması yukarıda açıklanan niteliğinden ötürü düşünülmelidir.
Öte yandan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.04.1990 günlü ve 1990/1-152 E.; 1990/236 K. sayılı kararında da vurgulandığı üzere davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırılık yoktur.
O hâlde, ehliyetsiz olduğunun anlaşılması halinde davanın bu nedenle kabulü, davacının temlik tarihinde ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde ise dayandığı diğer hukuki nedenlerin araştırılması gerekirken, eksik inceleme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü ( 6100 sayılı HMK"nın geçici 3. maddesi yollamasıyla) HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.12.2015 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.350.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 23.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.