21. Hukuk Dairesi 2018/2154 E. , 2019/1526 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
TÜRK MİLLETİ ADINA
Davacı, iş kazası sonucu malüliyetinden doğan maddi ve manevi tazminat ile tedavi giderinin ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davacı ... davalılardan ... ile ... vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle, kanuni gerektirici sebepler ile temyiz kapsam ve nedenlerine göre davalı ... ile Davalı ... vekilinin tüm, davacı vekilinin ise aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine,
2- Dava, 23/08/2005 tarihli iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan davacının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece Davalı ... ile ... yönünden açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine, asıl davada 4.702,91 TL geçici iş göremezlik tazminatı ve 2.500,00 TL tedavi gideri olmak üzere toplam 7.202,91 TL maddi tazminatın ve 12.500,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 23/08/2005 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ... Enstitüsünden alınarak davacıya verilmesine, birleşen davada 43.471,69 TL sürekli iş göremezlik tazminatının 5.000,00 TL sine olay tarihi olan 23/08/2005 tarihinden, bakiye 38,471,69 TL’sine ıslah tarihi olan 27/11/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ... Enstitüsünden alınarak davacıya verilmesine, Davalı ... tarafından yapılan 23.985,00 TL lik ödemenin infaz sırasında dikkate alınmasına karar verilmiştir.Dosyadaki kayıt ve belgelerden, Davalı ...’nün ruhsat sahibi olduğu ...arkeolojik kazı alanında, davalı Prof Dr. ...’nın kazı ekibi başkanı olduğu, restorasyon işlemlerinin ise ... tarafından yürütüldüğü, olaydan önce yaklaşık 500 kg Ağırlığında taşların düşmesi nedeniyle yerine yenilerinin konması, yerinden oynamış taşların ise yerinin sağlamlaştırılması işinin yapıldığı, ...ve beraber çalıştığı davacı ... ve ... isimli işçiler iskelede bulundukları sırada, yaklaşık 500 kg. Ağırlığındaki antik taşın kaldırılması sırasında, yerinden düşüp iskeleye çarptığı, iskelenin devrildiği, iskele üzerinde çalışmakta olanların yere düşmesi neticesinde ..."in vefat ettiği, davacı ... ile ...’ın ise yaralandığı anlaşılmıştır. Mahkemece verilen 16/12/2013 tarihli ilk kararın Dairemizin 20/01/2015 tarih ve 2014/12352 Esas -2015/686 Karar sayılı ilamıyla olayın SGK tarafından iş kazası olarak kabul edilmesi ve maluliyet oranının tespiti yönünden bozulduğu, bozma üzerine yapılan yargılama neticesinde olayın SGK tarafından iş kazası olarak kabul edildiği, davacı ...’nın maluliyet oranının % 49 olarak kesinleştiği anlaşılmıştır. Davalı ... hakkında açılan ceza davasında ... Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2010/305 E- 2011/265 K sayılı ilamı ile mahkumiyetine karar verildiği ve kararın kesinleştiği, mahkemece hükme esas alınan 04/05/2009 tarihli kusur raporunda ise davalı ...’nün %80, müteveffa ...’in ise %20 kusurlu olduğu kabul edilirken; ... ile ...’nin kusursuz olduğunun kabul edildiği anlaşılmıştır.
Somut olayda uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle asıl işveren-alt işveren kavramlarının açıklanması gerekir.4857 sayılı Kanun"un 2.maddesine göre bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir.İş Kanunu"nun 2.maddesinin 7.fıkrasına göre bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.5510 sayılı Kanun"un 12/6.maddesi ile de asıl işveren, bu Kanunun işverene yüklediği yükümlülüklerden dolayı alt işveren ile birlikte sorumlu tutulmuştur.
4857 sayılı Kanun"un 2/7.maddesi ile işçilerin İş Kanunu"ndan, sözleşmeden ve toplu iş sözleşmesinden doğan hakları, 5510 sayılı Kanun"un 12/6.maddesi ile de Kurumun alacakları ve işçinin sosyal güvenlik hakkı daha geniş koruma-güvence altına alınmak istenmiştir. Aksi halde, 4857 veya 5510 sayılı Kanun"dan kaynaklanan yükümlülüklerinden kaçmak isteyen işverenlerin işin bölüm veya eklentilerini muvazaalı bir biçimde başka kişilere vermek suretiyle yükümlülüklerinden kaçması mümkün olurdu.Asıl işveren ile alt işverenin birlikte sorumluluğu "müteselsil sorumluluktur". Asıl işveren, doğrudan bir hizmet sözleşmesi bulunmamakla birlikte İş Kanunu"nun 2.maddesinin 6.fıkrası gereğince alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur. Bu nedenle meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını müteselsil sorumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da açabilirler.Alt işverenden söz edebilmek ve asıl işvereni, aracının borçlarından sorumlu tutabilmek için bir takım zorunlu unsurlar bulunmaktadır.
a) İşyerinde işçi çalıştıran bir asıl işveren bulunmalıdır. Sigortalı çalıştırmayan “işveren” sıfatını kazanamayacağı için, bu durumdaki kişilerden iş alanlar da aracı sayılmayacak ve anılan madde kapsamında dayanışmalı sorumluluk doğmayacaktır.
b) Bir başka işveren, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde iş almalı ve sigortalı çalıştırmalıdır.
c) İşverenlik sıfatını, alınan işte ve o iş nedeniyle sigortalı çalıştırılması sonucunda kazanmış olması aranacaktır. Bu kişinin diğer bir takım işyerlerinde çalıştırdığı sigortalılar nedeniyle kazandığı işverenlik sıfatının sonuca etkisi bulunmamaktadır.
d) İşverenden alınan iş, işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir işyeri olarak değerlendirilebilecek nitelikte olmamalıdır, aksi halde iş alan kimse aracı değil, bağımsız işveren niteliğinde bulunacaktır.
e) İşin bütünü başka bir işverene bırakıldığında, iş anahtar teslimi verildiğinde veya işveren kendi iştigal konusu olmayan bir işi kendisi sigortalı çalıştırmaksızın bölerek ihale suretiyle farklı kişilere vermişse, iş sahibi (ihale makamı) Yasanın tanımladığı anlamda asıl işveren olmayacağından, bir alt-üst işveren ilişkisi bulunmayacaktır.
f) Alt işverenin aldığı iş, işverenin asıl işinin bölüm ve eklentilerindeki işin bir kesimi yada yardımcı işler kapsamında bulunmalıdır. Asıl işverenden alınan iş, onun sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir nitelik taşımaktaysa, işi alan kimse alt işveren değil, bağımsız işveren sayılacaktır. Bu noktada belirleyici yön; yapılan işin, diğerinin bütünleyici, yardımcı parçası olup olmadığıdır. İş yerindeki üretimle ilgili olmayan ve asıl işin tamamlayıcısı niteliğinde bulunmayan bir işin üstlenilmesi halinde, alt işverenden söz etme olanağı kalmayacak, ortada iki bağımsız işveren bulunacaktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.05.1995 gün ve 1995/9-273-548 sayılı kararı da aynı yöndedir.)
Bu açıklamalar doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde, davalı ... Bakanlığının asıl işi olan arkeolojik kazı yapma işini ... Arkeoloji Enstitüsü’ne ruhsatname ile verdiği halde, ruhsatnameye göre bir bakanlık temsilcisinin kazı çalışmalarına daimi surette refakat edeceğinin ve bu yetkilinin kazı alanında çalışan işçileri işten çıkartma yetkisi gibi olağanüstü yetkilerinin bulunduğunun anlaşılması karşısında davalı Bakanlık ile davalı Enstitü arasında asıl işveren - alt işveren ilişkisinin bulunduğu, bu nedenle davalı ... Bakanlığının hükmedilecek tazminatlardan müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulması gerekirken yazılı şekilde hakkındaki davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.
3- Davaya konu olayda Davalı ...’nin iş kazasından sorumlu olup olmadığı noktasında da uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu açıdan “Ceza Hukuku ile Medeni Hukuk Arasındaki İlişki” üzerinde de durulması gerekmektedir.
Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu"nun 53. maddesine göre; hukuk hakimi zarar verenin kusuru olup olmadığına karar vermek için ceza hukukunun sorumluluğa dair hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, kusurun takdiri ve zarar miktarının belirlenmesi konusunda da ceza mahkemesi kararı ile bağlı değildir. Ancak Ceza Mahkemesinin mahkumiyet kararındaki, fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağını saptayan maddi olaya ilişkin kabul, hukuk hakimini de bağlar. Aynı şekilde de bu düzenleme olay tarihinden sonra yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 74. maddesinde de yer almaktadır. Bu açıklamalar doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde, olay tarihinde kazı ekip başkanı olarak görev yapan davalı ...’nin Ceza Davasında mahkum olduğu ve kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği dikkate alındığında, oluşan iş kazasından sorumlu tutulması gerektiği ve hükmedilecek tazminatlardan müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulması gerekirken yazılı şekilde hakkındaki davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.
4- İş kazası nedeniyle tazminat alacağı haksız fiile dayalı olup, faiz başlangıcı tazminatı doğuran zararlandırıcı olay tarihidir. Somut olayda, dava konusu iş kazasının 23/08/2005 tarihinde meydana geldiği, birleşen dava dosyasının dava dilekçesinde ve talep artrıım dilekçelerinde talep edilen maddi tazminat istemleri yönünden olay tarihinden itibaren faiz işletilmesi talep edilmiş iken; mahkemece birleşen dava ile ilgili olarak dava dilekçesinde istenilen miktar için kaza tarihinden, bakiye kısmı için ise talep artırım tarihinde faize hükmedilmesi hatalı olmuştur.
5- 2004 sayılı İcra İflas Kanunun 40. maddesinde “Bir ilâmın bölge adliye mahkemesince kaldırılması veya temyizen bozulması icra muamelelerini olduğu yerde durdurur. Bir ilâm hükmü icra edildikten sonra bölge adliye mahkemesince kaldırılır veya yeniden esas hakkında karar verilir ya da Yargıtayca bozulup da aleyhine icra takibi yapılmış olan kimsenin hiç veya o kadar borcu olmadığı kesin bir ilâmla tahakkuk ederse, ayrıca hükme hacet kalmaksızın icra tamamen veya kısmen eski hâline iade olunur.” düzenlemesi yer almaktadır
O halde mahkemece verilen ilk kararın icraya konulması nedeniyle ödendiği belirtilen miktarın İİK 40. maddesi gereğince re’sen İcra Müdürlüğünce değerlendirilmesi mümkün iken; başka dosyalara ilişkin ödemeleri de kapsayan ödemenin tamamının iş bu kararın infazında dikkate alınmasına karar verilmesi de hatalı olmuştur.Mahkemece bu maddi ve hukuki olgulara dikkat edilmeden karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.O halde, davacı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlerden davacıya iadesine, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz edenlerden davalılara yükletilmesine, 04/03/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.