3. Hukuk Dairesi 2016/205 E. , 2017/6995 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :AİLE MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki ziynet ve çeyiz eşyası alacağı davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili; tarafların boşandıklarını, düğünde takılan takıların ve çeyiz eşyalarının müşterek evde bırakmak zorunda kaldığını, davalının çocukları olmamasını bahane göstererek davacıya ait tüm ziynetlere ve çeyizlere el koyduğunu, takıların aynen iadesine olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik bilezik ve cumhuriyet altınlarından oluşan 50.000 TL takı bedelinin ve 30.000 TL çeyiz eşyası bedelinin davalıdan dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı; davacının kendi isteği ile evi terk ettiğini, ziynet eşyalarını yanında götürdüğünü, ziynet eşyalarının büyük bir kısmının ailesi tarafından takıldığını, düğüne davacı taraftan kimsenin gelmediğini, toplamda 5 tane düz bilezik ve 1 gerdanlık oldğunu, bunlardan 3 tane bilezik ve gerdanlığı evlilik süresinde zaman zaman sıkıştıkça bozdurduklarını, davacının evden giderken kalan 2 bileziği ve 1200 TL nakit parayı da götürdüğünü, çeyiz eşyalarının evde durduğunu, tamamını teslim etmeye hazır olduğunu belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; ispatlanamayan ziynet eşyasına ilişkin davanın reddine, çeyiz eşyalarına ilişkin davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlamakla yükümlüdür.
Kural olarak düğün sırasında takılan ziynet eşyaları kim tarafından takılırsa takılsın, aksine bir anlaşma bulunmadıkça kadına bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu eşyaların iade edilmemek üzere kocaya verildiği, kadının isteği ve onayı ile bozdurulup müşterek ihtiyaçlar için harcandığı hususu davalı tarafça kanıtlandığı takdirde, koca bu eşyaları iadeden kurtulur.
Somut olaya bakıldığında; dosya kapsamında davalının “Toplamda 5 tane düz bilezik ve 1 gerdanlık vardı. Bunlarda 3 tane bilezik ve gerdanlığı evliliğimiz süresinde zaman zaman sıkıştıkça bozdurduk. Çocuk tedavisi için sık sık doktora gidiyordu, bu gibi ihtiyaçlar için bozdurduk. Davacı evden giderken kalan 2 bileziği ve 1200 TL nakit parayı da götürdü.” şeklindeki beyanları ile davalının bilezik bozurularak harcandığını kabulü karşısında 3 adet bileziğin ve gerdanlığın evlilik birliği içinde bozdurulduğu anlaşılmaktadır. Davalı, davacı kadının bunları iade edilmemek üzere rıza ile verdiğini kanıtlayamamıştır.
Hal böyle olunca, davalı kocanın, müşterek ihtiyaçlar için harcanan ziynetlerin, rızayla ve iade şartı olmaksızın kendisine verildiğini ispatlayamadığı, bu nedenle dava konusu olan ve varlığı ispat edilebilen ziynetleri iadeyle mükellef olduğu hususu tartışmasızdır.
Öyle ise, mahkemece; bozdurulduğu anlaşılan 5 adet bilezik ve 1 adet gerdanlık (ayar, gram ve bedeli) yönünden, inceleme yapılarak, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, ziynet eşyalarına yönelik talebin tümden reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.