11. Hukuk Dairesi 2016/9678 E. , 2016/9439 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada ... 9. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 03/11/2011 tarih ve 2009/307-2011/322 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olup, bazı noksanlıkların ikmali için dosya mahalline gönderilmişti. Bu noksanlıkların giderilerek dosyanın gönderildiği anlaşılmakla, duruşma için belirlenen 06/12/2016 günü hazır bulunan davalılar vekili Av. ... ile davacı vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili nezdinde “işyerim paket sigortası poliçesi” ile sigorta kapsamına alınan dava dışı ... Metal Sanayi A.Ş’nin kiracı olarak bulunduğu iş hanının giriş katında bulunan elektrik panosunda çıkan yangın sonucu sigortalı işyerinin islenmek suretiyle hasara uğradığını, yangın raporu ve ekspertiz raporunda yangının elektrik panosundan kaynaklandığının bildirildiğini, davalı bina maliklerinin BK’nın 58. maddesi uyarınca sorumlu olduklarını ileri sürerek, 20.279.25 TL’nin rücuen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, yangının çıkmasında müvekkillerinin ihmali bulunmadığını, arıza nedeniyle elektrik kontağından çıktığını, müvekkillerinin teknik arızayı bilmek durumunda olmadıklarını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, BK’nın 58. maddesi uyarınca bina maliki olan davalıların sorumlu tutulabilmeleri için zararın yapı noksanından ya da bakımsızlıktan meydana gelmesi gerektiği, olay anında mevcut olan elektrik tesisatının eski ya da problem içeren bir yapıda olduğu veya davalılarca bakımsız bırakıldığı konusunda delil bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava, işyeri sigorta poliçesine dayalı rücuen tazminat istemine ilişkin olup, mülga 1086 sayılı HUMK yürürlükte bulunduğu sırada açılmış, yargılama sırasında 6100 sayılı HMK yürürlüğe girmiştir. 6100 sayılı Kanunun 184 ve devamı maddeleri uyarınca, yargıç, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan kanıtları inceledikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verir. Taraflar, tahkikatın tamamı hakkında açıklamada bulunduktan sonra, yargıç yeniden araştırma yapılmasını gerektiren bir husus kalmadığı sonucuna varırsa, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim eder. Anılan Kanunun 186. maddesi hükmüne göre, tahkikatın bitiminden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet eder.
Taraflara çıkartılacak olan davetiyede, belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirilir. Ancak, taraflar duruşmada hazırsa bu bildirim sözlü olarak yapılır, tutanağa geçirilir ve taraflara imzalatılır. Sözlü yargılama aşamasında taraflara son sözleri sorularak hüküm tefhim edilir. Sözlü yargılama safhasında taraflar, kanıt sunmadan, kendisi ve karşı tarafın iddia ve savunmaları ile kanıtlarıyla ilgili hukuki değerlendirme yaparak neden haklı olduklarını açıklama hakkı elde ederler, yargıç da gerektiğinde salt hukuki değerlendirmeye esas olmak üzere taraflara soru sorma ve tereddütlü noktaları son kez açıklığa kavuşturma imkanına sahip olur.
Somut uyuşmazlıkta, mahkemece 03.11.2011 tarihli celsede gelen ek bilirkişi raporu okunup bir örneği taraf vekillerine verildikten sonra davacı vekili ek raporu inceleyip beyanda bulunmak istemesine rağmen mahkemece, yukarıda açıklanan hükümler çerçevesinde 6100 sayılı HMK"nın 186. maddesi uyarınca davacı vekiline raporu inceleyip beyanda bulunması ve sözlü yargılama için gün tayin edilmeden, taraflara süre verilmeden doğrudan davanın reddine karar verilmiştir. Bu itibarla mahkemece, HMK"nın 184 ve devamı maddelerinde belirtilen usullere uyulmadan, tarafların iddia, savunma ve hukuki dinlenilme hakkını kısıtlar şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
2-Kabule göre de mahkemece, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş ise de 818 sayılı BK’nun 58. maddesi uyarınca “Bir bina veya imal olunan herhangi bir şeyin maliki, o şeyin fena yapılmasından yahut muhafazadaki kusurundan dolayı mesul olur”. Bu sorumluluk kusur sorumluluğu olmayıp kanundan kaynaklanan özel bir kusursuz sorumluluktur. Bina veya imal olunan şeyin sahibi zararın mücbir sebepten, zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan meydana geldiğini kanıtlayamadığı sürece yapım ve bakım eksikliğine bağlı olarak meydana gelen hasardan sorumludur. Somut uyuşmazlıkta da yangının elektrik panosundan meydana gelen kısa devre sonucu çıktığı sabit olup bu durum davalıların da kabulünde olduğuna göre BK"nın 58. maddesi hükmü yanlış değerlendirilmek suretiyle yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) ve (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.350,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalılardan alınıp davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 08/12/2016tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(M)
KARŞI OY
6100 sayılı HMK"nın Geçici 3/2. maddesi delaletiyle temyiz incelemesinde uygulanması gereken 1086 sayılı HUMK"nın 5236 sayılı Yasa ile değişiklikten önceki 428/2. maddesi "Usulü muhakemeye muhalefetten dolayı bir hükmün nakzolunabilmesi mahkemeye ait vezaifte usulü muhakemenin ihlal olunmasına ve işbu kusur ve hatanın lahik olan hükmü tağyir edecek derecede bulunmasına veya müddei, yahut müddeaaleyh tarafından usulü muhakemenin tağyir ve ihlal olunduğunu ispat edecek derecede itiraz olunup da mahkemede tetkik edilmemiş olmasına mütevakkıftır." hükmünü içermektedir. Şu durumda, madde hükmünün, temyiz incelemesinin hangi sıra ve çerçevede yapılması gerektiğine ilişkin olduğuna da işaret ettiği gibi temyiz incelemesi sonucunda, maddede işaret olunan usuli yanlışlıklarının dışında kalan hallerde, tek başına bozma kararı verilemeyeceğine işaret ettiğinin kabulü gerekir. Bu nedenle, yerel mahkemece sözlü yargılama için duruşma günü belirlenip taraf vekillerine tebliğ edilmemiş olması, 6100 sayılı HMK"nın 184 ve 186. maddesindeki usul hükmünün ihlali niteliğinde ise de, yukarda anılan kanun hükmü doğrultusunda, tek başına bozma sebebi olarak kabul edilemez. Dairemiz çoğunluğunun (1) numaralı bozma kararı bu niteliktedir.
Öte yandan, konuyla ilgili HGK"nın 15.3.1995 tarih ve 1994/7-804, 1995/167 sayılı kararında ve buna benzer pek çok Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Özel Daire kararlarında vurgulandığı üzere, kabule göre bozma, işin esası ile ilgili olmayıp mahkemenin kabulüne göndermede bulunan ve fakat bu kabule varılması için izlenen yolun dahi yerinde olmadığına ilişen nitelikte bir eleştiri ve tavsiye niteliğindedir. Bu yaklaşım çerçevesinde "kabule göre bozma" teknik anlamda bir bozma kararı niteliğinde olmayıp mahkemece bozmaya uyulması halinde usuli kazanılmış hak da doğurmaz. Esasen kabule göre bozma yapılabilmesi, yukarıda açıklanan yasa hükmü de nazara alındığında, Yargıtayın öncelikle işin esasına yönelik bir kararının bulunmasını icap ettirmektedir. Dairemiz çoğunluğunun (2) numaralı bozma kararı, aslında öncelikle incelenmesi gerekli işin esası ile ilgili bir karar mahiyetinde görünmekte ise de, kabule göre denilmek suretiyle teknik anlamda bir bozma kararı olmaktan çıkarılmış, kanımca bu durum, Daire kararının, sadece usuli nedenlerle bozmaya ilişmesi gibi bir paradoksal hale de yol açarak HUMK 428/2. maddesinin de ihlaline neden olmuştur.
Hal böyle olmakla, yapılan temyiz incelemesi sonucunda -tarafımca da paylaşıldığı üzere- yerel mahkeme kararının esas yönünden hukuka uygun olmadığı saptandığına göre, usuli nitelikteki yargılama hatalarının da, mahkemenin kabulüne göre bozma kararında vurgulanarak eleştirilmesi ile yetinilmesi ve bu suretle yerel mahkeme kararının bozulması gerektiği düşüncesinde olduğumdan, yukarda yazılı şekilde bozma kararı verilmesinin yerinde olmadığı kanısındayım.