Davacı, davalı işveren nezdinde l2.5.l980- 3l.7.l989 tarihleri arası çalıştığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalılardan kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davacı, 12.05.1980-31.07.1989 tarihleri arasında davalı işverene ait işyerinde sigortalı olarak çalıştığının tesbitini istemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ise de bu sonuç usul ve yasaya aykırıdır.
Gerçekten; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasa’sının 2 ve 6. maddelerinde açıkça belirlendiği üzere, sigortalılığın oluşumu yönünden çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Eylemli veya gerçek biçimde çalışmanın varlığı saptanmadıkça, hizmet akdine dayanılarak dahi sigortalılıktan söz edilemez. Fiili veya gerçek çalışmayı ortaya koyacak belgeler, işe giriş bildirgesiyle birlikte 506 sayılı Yasa’nın 79. maddesinde belirtilen sigortalının gün sayısını, kazanç durumunu, çalışma tarihleriyle birlikte ortaya koyan aylık sigorta gün bilgileri ile Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin 17. maddesinde belirtilen 4 aylık prim bordroları gibi Kuruma verilmesi zorunlu belgelerdir. Yöntemince düzenlenip süresi içerisinde Kuruma verilen işe giriş bildirgesi, kişinin işe alınmış olduğunu gösterirse de fiili çalışmanın varlığının ortaya konulması açısından tek başına yeterli kabul edilemez. Sigortalılıktan söz edebilmek için, çalışmanın varlığı, Yargıtay uygulamasında 506 sayılı Yasanın 79/10. maddesine dayalı sigortalılığın tespiti davaları yönünden kabul edilen ilkelere uygun biçimde belirlenmelidir. Zira, sigortalılığın başlangıcına yönelik her dava sigortalılığın tespiti istemini de içerir. Aksine düşünce, özellikle yaşlılık aylığının kabulü için öngörülen sigortalılık süresi yönünden çalışanlar ile çalışmayanlar arasında adaletsiz ve haksız bir durum yaratır. Bu nedenle, işe giriş bildirgesinin verildiği ancak yasal diğer belgelerin bulunmadığı durumlarda çalışma olgusunu ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtlar aranmalı, kamu düzenine dayalı bu tür davalarda hakim, görevi gereği doğrudan soruşturmayı genişleterek sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını belirlemelidir. Bu yön, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555, 5.2.2003 gün 2003/21-35-64, 15.10.2003 gün 2003/21-634-572, 3.11.2004 gün 2004/21-480-579 ve 2004/21-479-578, 10.11.2004 gün 2004/21-538 ve 1.12.2004 gün 2004/21-629 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacının sigortalı çalıştığını iddia ettiği dönemde öğrenci olduğu,Gölcük B. H. Lisesinden 01.07.1988 tarihinde mezun olduğu,davalı işverenin davacının abisi olduğu,davalı işyerinin eczane olduğu,davacının 12.05.1980 tarihinde işe girdiğine dair işe giriş bildirgesi düzenlendiği ,talep edilen dönemde hiç prim ödemesi yapılmadığı anlaşılmıştır.
Mahkemece davacının sigortalı çalıştığının tesbitini istediği 12.05.1980-31.07.1989 tarihleri arasında 01.07.1988 tarihine kadar öğrenci olduğu ,davalı işyerinin eczane olması nedeniyle mesai saatleri dışında nöbetçi olunan günler hariç çalışmanın mümkün olmadığı,mesai saatlerinin de öğrenim görülen saatlerle çakışacağı , bu durumda fiili çalışmanın mümkün olamayacağı, ayrıca davalı işverenin, davacının ağabeyi olması gerçeği karşısında; işverenin, kardeşi olan davacıyı hayatın olağan akışına aykırı olarak sosyal güvenlik hakkından yoksun bırakmasının düşünülemeyeceği hususları göz ardı edilerek davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum"un bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 23.02.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.