Davacı, murisinin yaşlılık aylığını iptal eden kurum işleminin iptali ile dul aylığı bağlanmasına karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalı Kurum’un sair temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava, davacının eşi olan T.Ç.’ın yurt dışı çalışmaları nedeni bağlanan yaşlılık aylığının, iptaline ilişkin Kurum işleminin iptali ile yurt dışında emekli olduğu 12.11.1996 tarihinden itibaren yaşlılık aylıklarının ödenmesine, ayrıca davacıya ölen eşinden dolayı dul aylığı bağlanmasına karar verilmesi istemine ilişkindir
Mahkemece davanın kabulü ile davacının Murisi T.Ç.’a 12.11.1996 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğine, ancak T.Ç.’a 01.03.1996-12.11.1996 tarihine kadar yapılan fuzuli ödemenin terekeye intikal etmemiş olması nedeni ile mirasçı durumundaki davacıdan talep edilemeyeceğine, davacıya eşi T.Ç.’dan dolayı bağlanan dul aylığının kesildiği tarihten itibaren yeniden (Ağustos 2006) tahsis edilmesi gerektiğinin tespitine karar verilmişse de; T.Ç.’a 01.03.1996-12.11.1996 tarihine kadar yapılan fuzuli ödemelerin terekeye intikal etmemiş olması nedeni ile mirasçısı durumundaki davacıdan talep edilemeyeceğine ilişkin varılan sonuç doğru değildir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden davacının murisi olan T.Ç.’a 3201 sayılı Yasa kapsamındaki borçlanması nazara alınarak 01.03.1996 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlandığı, 14.12.2003 tarihinden itibaren ölümü nedeni ile davacıya dul aylığı bağlandığı, T. Ç.’ın 01.11.1995-11.11.1996 tarihleri arasında yurt dışından işsizlik yardımı aldığının tespit edilmesi üzerine Kurum tarafından 25.07.2006 tarihinden itibaren bağlanan aylıklar başlangıçtan itibaren iptal edilerek davacıya 42.914,66 TL. borç çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık davacının murisi olan T.Ç.’a sağlığında kurum tarafından 01.03.1996-12.11.1996 tarihleri arasında yersiz olarak ödenen aylıkların mirasçılardan talep edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 599. maddesi uyarınca; “Mirasçılar, mirasbırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar...mirasbırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar...” Kural olarak, bir kimsenin ölümü ile mal varlığının bir bütün olarak mirasçılarına geçmesini ifade eden külli halefiyet gereğince, mirasbırakanın kişisel özelliklerinin ağır bastığı, düşünsel ve bedeni özellik ve yetenekleri göz önünde bulundurularak yapılmış, borcun bizzat mirasbırakan tarafından yerine getirilmesi gereken şahsi edim borçları dışında, malvarlığından ifa durumunda olunan maddi edim borçları mirasçılara intikal eder.
Mirasbırakanın borçları, ölümünden önce yaptığı hukuki işlemlerden, işlediği haksız fiillerden, malvarlığında meydana gelen sebepsiz zenginleşmeden ve ölüm anına kadar oluşan bir takım olgular nedeniyle doğrudan doğruya kanundan doğabilir.
Mirasçıların sorumluluğu bakımından borcun kaynağı önemli değildir. Bu sorumluluk, mirasın kesin olarak kazanılması ile başlar, borcun esası ile sınırlı olmayıp, işlemiş ve işleyecek faizlerini de kapsar.
Davaya konu alacak, mirasbırakanın sebepsiz zenginleşmesinden kaynaklanmakta olup, ölümünden sonra mirasçılarına karşı ileri sürülmesinde yasaca bir engel bulunmamaktadır; mirasbırakanın malvarlığına ve terekesine dahildir.
Sebepsiz zenginleşen kişi, malvarlığında sebepsiz yere meydana gelen artışı iade ile yükümlüdür. İade yükümlülüğünün konusu ve kapsamı ise BK. 63. maddede hükme bağlanmıştır. Bu maddeye göre; “Haksız olarak bir şeyi istifa eden kimse, onun istirdadı zamanın da elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği miktar nisbetinde red ve iade ile mükellef değildir. Şukadar ki kabız, o şeyi suiniyet ile elden çıkarmış yahut onu elden çıkarır iken bilahare red ve iadeye mecbur olacağına vakıf bulunmuş olursa red ve iadeye mecburdur.”
Görüldüğü gibi, maddede, iade borcu zenginleşen kişinin iyi veya kötüniyetli olmasına göre farklı şekilde ele alınmıştır.
Haklı bir sebebe dayanmaksızın zenginleşen kimse kötüniyetli ise iade borcu zenginleşmenin tamamını kapsar. Diğer bir ifadeyle, kötüniyet halinde iade borcu, geri verme zamanındaki zenginleşme miktarıyla sınırlı değildir. Anılan maddeye göre, sebepsiz zenginleşen kimse o şeyi kötüniyetle elden çıkarmış veya onu elden çıkarırken sonradan geri vermek zorunda kalacağını bilmek durumunda ise, iade ile yükümlüdür. Zenginleşmeyi iade edeceğini ve dolayısıyla zenginleşmenin haklı bir sebebe dayanmadığını bilen veya gerekli özeni gösterdiği takdirde bilebilecek durumda olan kişi, kötüniyetli zenginleşen konumundadır.
3201 sayılı Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun 6. maddesinin (A/a) bendinde; Bu Kanuna göre değerlendirilen sürelere istinaden aylık tahsisi yapılabilmesi için; Yurda kesin dönülmüş olmasını hüküm altına alınmıştır. Bu nedenle emekli olduktan sonra yurt dışından işsizlik yardımı almaya devam eden mirasbırakan, zenginleşmenin haklı bir sebebe dayanmadığını, geri vermekle yükümlü olduğunu bilecek durumdadır. Dolayısıyla, iade borcu zenginleşmenin tamamını kapsamaktadır.(HGK 18.10.2007, 21/235-248)
Davacının, murisi T.Ç.’ın 01.03.1996-12.11.1996 tarihleri arasında yersiz aldığı aylıklar nedeniyle SSK’na borçlu bulunduğu ve bu borcun terekeye dahil olduğu gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır
SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 02.03.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.