10. Hukuk Dairesi 2017/4619 E. , 2017/7160 K.
"İçtihat Metni".........
Dava, 06.04.2009 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu %27,2 oranında sürekli iş göremez hale gelen sigortalıya bağlanan gelir ve yapılan masraflar nedeniyle oluşan kurum zararının davalıdan rücuan tahsili istemine ilişkindir.
Davacı Kurum 23.12.2016 günlü ıslah dilekçesiyle, sigortalının yargılama sırasında 15.09.2015 tarihindeki vefatı nedeniyle istemini, hak sahiplerine bağlanan gelir ve yapılan masraflar şeklinde ıslah etmiştir.
Mahkemece, uyulan bozma ilamı uyarınca ıslahen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum ile davalı işveren avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, tarafların sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- 06.04.2009 tarihinde gerçekleşen iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan gelirler sebebiyle Kurum zararının davalıdan yasal faiziyle birlikte rücuan alınmasına ilişkin davanın yasal dayanağı olan 5510 sayılı Kanunun 21. maddesinin 1. fıkrasında, iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamının, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirileceği, işverenin sorumluluğunun belirlenmesinde kaçınılmazlık ilkesinin dikkate alınacağı belirtilmiştir. Anlaşılacağı üzere rücu alacağından sorumluluk belirlenirken, gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri (inceleme konusu somut olayda sigortalının, yargılama sırasında vefat etmiş olması ve gelirin fiili ödemeye dönüşmüş olması karşısında; fiili ödeme tutarı) ile yargılamada yöntemince hesaplanacak gerçek (maddi) zarar karşılaştırması yapılıp düşük (az) olan tutarın hükme esas alınması gerekir.
2-Mahkemece, Dairemiz bozma ilamına uyularak karar verilmiş ise de; bozma sonrası davacı avukatının 23.12.2016 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini artırması sonucu, ıslah ile arttırılan talebe göre karar verildiği görülmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulun 16.03.2005 tarihli 2005/13-97 Esas, 2005/150 Karar sayılı ilamında ayrıntıları açıklandığı üzere; bilindiği gibi, ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen
./..
düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 176. ve ardından gelen maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiş; 176. maddede, davanın her iki tarafının da, yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurulabileceği; 177. maddede, ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği belirtilmiştir. Sonraki hükümler, ıslahın şekline ve sonuçlarına ilişkin düzenlemeleri içermektedir. Yeri gelmişken, Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 177. maddesindeki kuralın ve o çerçevede tahkikat kavramının irdelenmesinde yarar vardır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 147. ve izleyen maddeleri hükümlerine göre, tahkikat evresi, ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra, tarafları duruşmaya çağırmasıyla başlar; tarafların veya vekillerinin duruşmada dinlenmelerinden sonra, gerektiğinde çekişmeli hususlar hakkında tarafların delillerinin toplanmasıyla ve bunların incelenmesiyle sona erer. Tahkikat evresinin ardından, sözlü yargılamanın da (Hukuk Muhakemeleri Kanunu md. 186 ve devamı) tamamlanmasından sonra, davanın hüküm verilecek derecede aydınlanmış olması halinde hüküm verilir ve tefhim edilir. Buna göre, tahkikat kavramı, layihalarla yeterince aydınlanmamış olan bir davada, tarafların duruşmaya çağrılmalarıyla başlayıp, çekişmeli yönlere ilişkin taraf delillerinin toplanmasıyla biten ve uygulamada, davaların tamamına yakın bölümünde gerçekleşen bir evreyi ifade etmektedir. Vurgulanmalıdır ki; tahkikat evresi, bozmanın içerik ve kapsamına göre, bazı hallerde bozmadan sonra da gerçekleşebilir. Ancak, 177. maddedeki "Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir." ifadesinden, Kanunun, tahkikat ve hüküm arasında düzenlediği sözlü yargılama evresinde ıslaha izin vermediği sonucu çıkarılabilmektedir.
Uyuşmazlıkla doğrudan ilgisi bulunduğundan, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 04.02.1948 tarih ve 1944/10 E., 1948/3 K. ve 06.05.2016 tarih ve 2015/1 E.,2016/1 K. sayılı kararları uyarınca da bozmadan sonra ıslah yapılabilmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmış olmakla; 06.04.2009 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu %27,2 oranında sürekli iş göremez hale gelen, ancak Dairemiz bozma kararı sonrası 2015 yılında vefatı üzerine hak sahiplerine bağlanan gelir ile yapılan masraflar nedeniyle oluşan kurum zararının davalıdan rücuan tahsili istemine ilişkin olan davada; bozmadan sonra ıslah olamayacağı yönündeki usul kuralı da gözetilerek sigortalının vefat tarihine kadarki fiili ödeme tutarı usulünce belirlenmek suretiyle yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 24.10.2017 gününde oy birliğiyle karar verildi.
.........