Davacı, 31.12.1984-20.10.1988 tarihleri arası Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespiti ile yaşlılık aylığı bağlanmasına karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davacının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davacı, 31.12.1984-20.10.1988 tarihleri arasında da 1479 sayılı Yasa kapsamında Bağ-Kur sigortalısı sayılarak yaşlılık aylığına hak kazandığının; bu mümkün olmadığı taktirde sadece vergi kaydı esas alınarak 1479 sayılı Yasa kapsamında Bağ-Kur sigortalısı sayılması gerektiğinin tespitini istemiştir.
Mahkemece, davacının 31.12.1984-20.10.1988 tarihleri arasında vergi, mesleki kuruluş ve esnaf sicil kaydı olmadığı gerekçesiyle Bağ-Kur sigortalısı sayılamaması nedeniyle 25 yıl prim ödeme gün sayısı olmadığından yaşlılık aylığına hak kazanamayacağından yaşlılık aylığı talebi yönünden ve sigortalılık hak ve yükümlülüklerinden vazgeçilemeyeceğinden de sadece vergi kaydı esas alınarak sigortalı sayılması gerektiğinin tespiti talebi yönünden istemin reddine karar verilmiştir.
Mahkemece, 1479 sayılı Yasa’nın 26.maddesi uyarınca sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceği ve kaçınılamayacağı kuralı kamu düzenine ilişkin emredici yasa hükmü olduğundan, davacının, sadece vergi kaydı esas alınarak sigortalı sayılması gerektiğinin tespiti talebi yönünden istemin reddine karar verilmesi doğrudur. Davacının diğer istemlerine gelince;
01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren, 1479 sayılı yasanın 24. maddesi ilk şekliyle, sigortalılığın oluşumu için, kendi ad ve hesabına bağımsız çalışma olgusunun gerçekleşmesi yanında, ayrıca, kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olma koşulunu da aramıştır. Bu kuruluşlara kayıt tarihi ise, sigortalılığın başlangıcı yönünden, yasal karine kabul edilmiştir. 04.05.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2229 sayılı yasa, Bağ-Kur’lu olabilme yönünden, söz konusu 24. maddenin öngördüğü meslek kuruluşlarına kayıtlı olma koşulunu kaldırmış, sadece yasanın temel ilkesi olan kendi ad ve hesabına çalışma koşulunun gerçekleşmesi durumunda, sigortalılığın oluşacağını yeterli görmüştür. Buna karşın, 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı yasa bağımsız çalışanların sigortalı olabilmeleri yönünden vergi yükümlülüğünü öngörmüş, vergiden muaf olanların da kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olmaları durumunda yine sigortalı sayılacaklarını kabul etmiştir. Nihayet, 22.03.1985 yürürlük tarihli 3165 sayılı yasa, sigortalılığa karine yönünden vergi kaydının, bu kaydın bulunmaması veya vergiden muaf olunması halinde, esnaf ve sanatkar sicili veya kanunla kurulu meslek kuruluşu kayıtlarının esas alınacağını belirlemiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, 24.10.1988 tarihli giriş bildirgesine istinaden, 20.04.1982 tarihi itibariyle vergi kaydı esasa alınarak Bağ-Kur sigortalısı olarak kayıt ve tescilinin yapıldığı, 21.11.1988 - 11.10.1993 ve 30.07.1998 - 05.08.2005 tarihleri arasında Meslek Odası kaydı, 30.07.1998-18.04.2006 tarihleri arasında esnaf ve sanatkar sicil kaydı ve 01.01.1982 - 31.12.1982; 01.01.1983 - 31.12.1984; 20.10.1988-08.02.1991; 01.05.1991 - 30.04.1993; 21.10.1993 - 22.12.1994; 10.04.1995 - 16.05.1995 ve 04.09.1995 - 29.03.2002 tarihleri arasında vergi kaydının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, davacının uyuşmazlık konusu dönem olan 31.12.1984 - 20.10.1988 tarihleri arasında vergi kaydı, esnaf ve sanatkar sicili kaydı veya kanunla kurulu meslek kuruluşu kaydı bulunmadığından zorunlu Bağ-Kur sigortalılık şartlarını taşımadığı açıktır.Ancak davacı, 31.12.1984-20.10.1988 dönemine ait prim borçlarını Kurum’a yatırdığını iddia etmiş, dosya içerisindeki 13.02.2007 tarihli prim ekstresinde de davacının 20.04.1982-31.12.1982; 01.01.1983-11.10.1993; 10.04.1995-13.02.2007 tarihleri arasında sigortalı sayıldığında (Askerlik borçlanması hariç 23 yıl, 4 ay, 9 gün sigortalı sayılarak) ödemesi gereken 2.310,00.- YTL prim borcunu 22.02.2007 tarihinde ödeyerek tahsis talebinde bulunduğu görülmektedir. Davacının, 27.02.1989-12.06.1995 ve 29.05.2006- 22.02.2007 tarihleri arasında devam eden prim ödemeleri olduğu gibi, 5458 sayılı Yasa’dan yararlanarak tüm prim borçlarını 22.02.2007 tarihinde ödediği, böylece ihtilaflı dönem olan 31.12.1984-20.10.1988 tarihleri arasındaki dönemin prim borçlarını geçmişe dönük olarak toplu halde 1995 yılından önce ödediği anlaşılmaktadır. Davalı Kurum’un geçmişe yönelik (uyuşmazlık konusu dönemi de kapsar şekilde) prim tahsil etmesi ve uzun süre bu primleri kullanması ve daha sonra davacının sigortalılığını iptal etmesi Medeni Kanun’un 2. maddesinde ifadesini bulan objektif iyi niyet kurallarıyla bağdaşmayacaktır. Sosyal güvenlik kurumlarının anayasal görevlerini yerine getirirken, sigortalılara karşı olabildiğince yasal haklarını hatırlatması ve bu durumlarını izlemesi zorunlu görev olarak ortaya çıkar. Bağ-Kur’un bu anayasal sosyal güvenlik ödevinin gereği olarak, sigortalısını uyarmaması sonucu, primleri tahsil edilen sürelerin 1479 sayılı yasaya tabi zorunlu sigortalı olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.10.1997 gün ve E: 1997/10-578, K: 1997/758; 24.09.2003 gün ve 2003/10-489, 2003/490 sayılı kararı da bu doğrultudadır.
Yapılacak iş; davalı kurum 31.12.1984-20.10.1988 tarihleri arasındaki dönemin primlerini geçmişe yönelik (uyuşmazlık konusu dönemi de kapsar şekilde) tahsil etmiş ve uzun süre bu primleri kullanmış olduğundan daha sonra davacının sigortalılığının iptal edilmesi Medeni Kanun’un 2. maddesinde ifadesini bulan objektif iyi niyet kurallarıyla bağdaşmayacağından, davacının 31.12.1984-20.10.1988 tarihleri arasında da Bağ-Kur sigortalısı olduğu kabul edilerek yaşlılık aylığı için taşıması gereken yasal koşulların oluşup oluşmadığını tartışmak ve çıkacak sonuca göre bir karar vermektir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 05.03.2009 gününde oy birliği ile karar verildi.