10. Hukuk Dairesi 2015/7667 E. , 2017/7219 K.
"İçtihat Metni"
Dava, kurumca yapılan 6183 sayılı Yasa kapsamındaki takipler nedeniyle hisse devrinden sonra tahakkuk eden primler dolayısıyla kuruma karşı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davanın yasal dayanaklarından olan 6183 sayılı Kanunun “Ödeme emri” başlıklı 55. maddesinin ilk fıkrasında; kamu alacağını vadesinde ödemeyenlere, yedi gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları gereğinin bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı; “Ödeme emrine itiraz” başlığını taşıyan 58. maddesinin birinci fıkrasında; kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişinin, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itirazda bulunabileceği belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi; “menfi tespit” niteliğindeki ödeme emrine itiraz/ödeme emrinin iptali davasının yedi günlük hak düşürücü süre içerisinde açılması zorunlu olduğu gibi, kendisine ödeme emri gönderilen borçlunun itirazları da üç nedenle sınırlandırılmıştır. Kanun koyucu tarafından, tahsil edilmesi istenen alacak, kamusal nitelikte imtiyazlı olduğundan sürüncemede kalması önlenerek, hızla tahsilinin sağlanması istenmiş, bu nedenle kamu alacağına ilişkin takip kesinleştikten sonra, yeni ve ayrı bir menfi tespit davası açılması yönünde herhangi bir hüküm öngörülmemiştir. . İtiraz etmezse borç kesinleşmiş olur. Başka bir anlatımla, 6183 sayılı Kanunda, 2004 sayılı Kanunun 72. maddesine koşut bir düzenleme bulunmadığı gibi, 6183 sayılı Kanunda menfi tespit davasına, “Üçüncü şahıslardaki menkul malların, alacak ve hakların haczi” başlıklı, 08.04.2006 günü yürürlüğe giren 5479 sayılı Kanunun 5. maddesi ile değiştirilen 79. maddesinde “… Herhangi bir nedenle itiraz süresinin geçirilmesi halinde üçüncü şahıs, haciz bildirisinin tebliğinden itibaren bir yıl içinde genel mahkemelerde menfi tespit davası açmak ve haciz bildirisinin
./..
tebliğ edildiği tarih itibarıyla amme borçlusuna, borçlu olmadığını veya malın elinde bulunmadığını ispat etmek zorundadır. …” düzenlemesi ile yalnız üçüncü kişiler yönünden yer verilmiş, bu hak ve olanak, kamu alacağı borçluları için tanınmamıştır. Buna göre; takibin itiraz edilmeksizin/dava açılmaksızın kesinleşmesi veya itirazın/davanın, hak düşürücü sürenin geçirilmesi nedeniyle reddine karar verilmesi durumunda, kamu alacağı borçlusunun, aynı konuda menfi tespit veya geri alım (istirdat) davası açabilmesi olanaksız olup, ancak, koşulları gerçekleştiği ve kanıtlandığı takdirde 506 sayılı Kanunun 84. maddesine dayalı olarak açılacak dava ile primler Kurumdan geri istenebilecektir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.04.2006 gün ve 2006/21–198 Esas, 2006/249 Karar; 03.10.2007 gün ve 2007/21–623 Esas, 2007/717 Karar, 27.02.2008 gün ve 2008/21–139 Esas, 2008/204 Karar numaralı ilâmlarında da aynı görüş ve yaklaşım benimsenmiştir.
Yasal yedi günlük süre içerisinde iptali yönünde dava açılmayan ödeme emrine konu borcun kesinleşmesine ilişkin olgu var olursa, bu kapsamda, kamu borçlusu yönünden 506 sayılı Kanunun 80./5510 sayılı Kanunun 88., 6183 sayılı Kanunun 35. veya mükerrer 35. madde düzenlemelerinin uygulama koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin de irdelenemeyeceği açıktır.
Eldeki davada ise, dava dışı limitet şirket ortağı olan davacı hakkında 18.03.2009 tarihinde bizzat tebliğ edildiği anlaşılan ve 2002/6 ay ile 2007/3. Aylar arasında ödenmeyen prim borçlarını konu edinen 2008/17463 sayılı ödeme emrinden sonra davacının 29.04.2011 tarihinde davalı kurumdan yapılandırma talebinde bulunduğu ve davalı Kurumca kendisine taksitler halindeki ödeme planı da tebliğ edildikten sonra 11.08.2011 tarihinde açtığı bu dava ile ödeme emri nedeniyle kendisinin hisse devrinden sonraki borçlardan sorumlu tutulmaması gerektiğinin tespitini istediği anlaşılmakta olup, davacıya tebliğ edilen ödeme emrinden sonra yasal 7 günlük hak düşürücü süresi içerisinde eldeki davanın açılmadığı belirgin olduğu gibi, davalı Kurumca yapılandırma sonucunda anlaşmaya varılan tutarın da indirilmesinin mümkün olmadığı hususları dikkate alınmaksızın davanın reddi yerine kısmen kabul kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 24.10.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.