Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2016/2607
Karar No: 2016/3245
Karar Tarihi: 17.03.2016

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2016/2607 Esas 2016/3245 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2016/2607 E.  ,  2016/3245 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

    Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 03.11.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... ile temyiz edilenler vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

    -KARAR-

    Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir.
    Davacı, Almanya"da yaşadığını, Türkiye"deki işlerinin takibi konusunda davalı kardeşi ..."e vekalet verdiğini, ancak ..."in vekalet görevini kötüye kullanarak kayden maliki olduğu 1275 ada 5 parsel sayılı taşınmazını 15.03.2006 tarihinde satış göstermek suretiyle kızı olan diğer davalıya devrettiğini, satışın bilgi ve rızası dışında yapıldığı gibi kendisine herhangi bir bedel de ödenmediğini, davalı ..."nin de durumu bilen ve bilmesi gereken kişi konumunda bulunduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve tescile, iyiniyetli üçüncü kişiye taşınmazın devredildiğinin saptanması halinde ise bedelinin tespiti ile yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
    Davalılar vekili, iddiaların doğru olmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını, eski bir Rum evi olan dava konusu yerin, davacının talebi ile satışa çıkartıldığını, içindeki kiracı ..."ın talip olması neticesinde 100.000 Dolara ona satılmasına karar verildiğini ve 40.000 Dolar kaparo alındığını, ancak kalan kısmın ödenmemesi sebebi ile satıştan cayıldığını, alınan paranın davacının talimatı ile iş ilişkisinin olduğu ..."ya ödenmesi sebebi ile zorluk çıktığını, bunun üzerine taşınmazın yeniden satışa çıkartıldığını ve yatırım amaçlı olarak davalı ..."in 142.200.-TL bedelle satın aldığını, ödemenin nakit yapıldığını, davacının tüm bu olaylardan ve satıştan haberdar olup yine onun talimatı ile vekil tarafından satış bedelinin, bir bölümünün davacının eşine, bir bölümünün de davacının kayınbiraderine ödendiğini, satın aldıktan sonra taşınmazda esaslı tadilat ve tamirat yapılıp kıymetlenmesi üzerine bu davanın açıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, dava konusu taşınmazın davacının talimatı ve bilgisi dahilinde satıldığı ve satış bedelinin davacıya ödendiği, satıştan sonra yapılan iyileştirmeler ile taşınmazın değerinin arttığı, davacının iddiasını ispat edemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
    Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
    6098 s. Türk Borçlar Kanunu"nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
    Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
    Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1. maddesi.) Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
    Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
    Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
    Somut olaya gelince; kayden davacının maliki olduğu kargir ev vasıflı çekişmeye konu 1275 ada 5 parsel sayılı taşınmazı vekili olan davalı ..."nin 15.03.2006 tarihinde 142.200.-YTL bedelle kızı olan diğer davalı ..."ye satış suretiyle temlik ettiği görülmektedir. Her ne kadar davalı ..., dava konusu yeri önce tanık olarak beyanı alınan ..."a satışı konusunda anlaştığını, ancak onun satıştan cayması üzerine taşınmazı yatırım amaçlı, kızı olan diğer davalının aldığını, damadının şirket ortağı olup ekonomik durumunun iyi olduğunu, ödemenin nakit yapıldığını, davacının talimatı ile satış bedelinin bir kısmının davacıya, bir kısmının davacının eşine, bir kısmının ise kayınbiraderine ödendiğini savunmuş ve cevap dilekçesinde bu ödemelere ilişkin olarak ... Bankasına ait 13.07.2007 işlem tarihli, ..."a gönderilen 18.975.-TL bedelli dekont ile 07.08.2008 işlem tarihli, ... ile ..."a gönderilen 9.248,88.-TL bedelli EFT dekontlarına dayanmış ise de, bu ödemelerin çekişme konusu taşınmazın satışından kaynaklanan ödemeler olduğu ve davacının talimatı ile gerçekleştirildiği ispatlanabilmiş değildir. Kaldı ki, davalı vekilin, sonraki aşamalarda satış bedeli olarak davacıya ... aracılığı ile 110.000 USD gönderdiğini iddia ederek, 6 Ağustos 2007 tarihli belgeye dayanmış ise de, davacıya satış bedelinin ne şekilde ve ne miktarda ödendiğine ilişkin vekilin savunmaları arasında bariz çelişkiler bulunması bir yana, satışın 15.03.2006 tarihinde gerçekleşmesine rağmen, satıştan bir yıl beş ay sonra yapılan bu ödemenin, çekişme konusu taşınmazın satış bedeli olduğunun vekil ... tarafından kanıtlanması gerektiği halde bunun da kanıtlanamadığı ortadadır. Diğer taraftan; tanık ..."a önce 40.000 Dolar verildiği, kalanın davacıya ödendiği iddiası karşısında, satış tarihi itibariyle 40.000 ABD Dolarının, Türk Lirası karşılığının ortalama 53.500.-TL"ye isabet ettiği, bu miktarın, satış bedeli olan 142.200.-TL"den mahsubu sonucunda bakiye 88.700.-TL kaldığı halde, davacıya satış bedeli olarak 110.000 ABD Doları ödeme yapılmış olması da inandırıcı değildir. Yine davalılar cevap dilekçelerinde; ..."in taşınmazı nakit olarak aldığını savunmuş ve ..."in eşi, ..."in de babası olan tanık olarak beyanı alınan ... de beyanında "" .. Kızım taşınmazın bedelinin 40.000 dolarlık kısmını satış günü hemen verdi ve bu parayı önceki alıcı ..."a verdik, geri kalan bedeli de satış gününden bir iki gün sonra eşime ödedi"" şeklinde beyanda bulunmuş ise de, davalıların sonraki aşamalarda; satış bedelini davalı ..."in, ..."in ... Bankasındaki hesabına 06.07.2007 tarihinde 115.000.-TL olarak havale ettiğini savunmuş olmaları, davalıların bu yöndeki savunmalarının da, cevap dilekçelerindeki savunmaları ve tanık ..."nin ""Kalan satış bedelinin satış gününden bir iki gün sonra eşime ödendi"" şeklindeki savunması ile çeliştiği tartışmasızdır. Kaldı ki, satış tarihinden 1 yıl 4 ay sonra ... ve ... arasında gerçekleşen anılan havalenin de çekişme konusu taşınmazın satış bedeline ilişkin olduğu davalılarca ispatlanmış da değildir.
    Öte yandan eksiğin tamamlanması yoluyla getirtilen kayıtlardan; davalı ..."in vekili olan dava dışı ..."nin çekişme konusu taşınmazın intifa hakkını 26.05.2006 tarihinde 7990 yevmiye numaralı başvuru istem belgesi ile davalı ... adına tescil ettirdiği görülmektedir. ... tarafından yatırım amaçlı alındığı iddia edilen ve mahallinde yapılan keşif neticesinde restoran olarak işletilen dava konusu taşınmazın intifa hakkının vekil ..."e devredilmesinin hayatın olağan akışına uygun olduğu da söylenemez.
    Belirtilen bütün bu olgular, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirildiğinde; vekalet görevinin kötüye kullanıldığı, vekil ... ile vekilin kızı olan diğer davalının birlikte davacıyı zararlandırdıkları sonucuna ulaşılmaktadır.
    Hâl böyle olunca, tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
    Davacı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi