8. Hukuk Dairesi 2016/21658 E. , 2019/656 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Katılma Alacağı
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı ... vekili, dava dilekçesinde belirtilen 20922 ada 2 parseldeki 11 nolu bağımsız bölümün evlilik birliği içinde 2010 yılı Ocak ayında kooperatif aşamasında iken 85.000 TL"ye satın alındığını, bunun 30.000 TL"sinin nakit olarak, 55.000 TL"sinin bankadan kredi çekilerek ödendiğini açıklayarak, mal rejiminin tasfiyesi ile fazlaya ilişkin haklar saklı olmak üzere şimdilik 20.000 TL katılma alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 16.02.2016 havale tarihli dilekçe ile talebini 27.857 TL"ye yükseltmiştir.
Davalı ... vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taşınmazın tarafların edinilmiş mallara katılma rejimine tabi oldukları dönemde edinildiği, davalı kadının kendi adına çektiği banka kredisi ve babasından aldığı maddi yardımlarla bu taşınmazı edindiği, evin edinilmesinde yaptığı tüm ödemeleri de belgelerle ispat ettiği, davacının ise yaptığı ödemelere ilişkin herhangi bir belge sunmadığı gibi bu yönde herhangi bir somut tanık beyanının da bulunmadığı, dolayısıyla davacının edinilen taşınmazda katılma alacağının olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Tasfiyeye konu taşınmazın, bedelinin tamamının ya da bir kısmının kredi ile karşılanması durumunda, kredi veren kuruluşa yapılan geri ödemelerin isabet ettiği dönemden, miktarından ve taksit sayısından hareketle mal rejiminin tasfiyesi sonucunda eşlerin alacak miktarları belirlenir. 4721 Sayılı TMK"nin 202/1. maddesi gereğince edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde yapılan ödemelerde, eşler lehine değer artış payı ve/veya artık değere katılma alacağı hakları doğabilecektir. Kredi borcu ödemelerinin bir kısmının mal rejiminin devamı süresince, bir kısmının da daha sonraki tarihlerde yapılmasında, mal rejiminin geçerli olduğu dönemin sonrasına sarkan ödemeler, dava konusu taşınmazın borcu kabul edilerek tasfiye gerçekleştirilir.
Yukarıda açıklandığı gibi iki döneme yayılan kredi borcu ödeme tablosu mevcut olduğunda; öncelikle, mal rejiminin sona erdiği tarihte henüz vadesi gelmediği için ödenmemiş kredi borç miktarının, toplam kredi borcuna oranı bulunur. Sonra bulunan bu kredi borç oranının, taşınmazın toplam satın alım bedeli karşısındaki oranına dönüşümü gerçekleştirilir. Tespit edilen bu oranın, taşınmazın tasfiye tarihindeki (karara en yakın) sürüm (rayiç) değeri ile çarpılmasıyla borç miktarı belirlenir. Bu ilke ve esaslara göre saptanan taşınmazın borç miktarı, tasfiye tarihindeki sürüm değerinden düşüldükten sonra kalan miktar, değer artış payı ve/veya artık değere katılma alacağı hesaplamasında göz önünde bulundurulur.
Buna göre; öncelikle, tasfiyeye konu taşınmazın satın alma bedeli, bunun krediyle ve varsa kredi dışında eşlerin kendi imkanları ile karşıladıkları miktarlar ve oranları ile tasfiye (karara en yakın) tarihindeki sürüm (rayiç) değeri ayrı ayrı belirlenmelidir.
Açıklamalar doğrultusunda hesaplama yapılabilmesi için, iddia ve savunma çerçevesinde, taşınmazın satın alınmasına ilişkin akit tablosuyla birlikte tapu kaydı, kredi sözleşmesi ve kredi borcu ödeme tablosu dahil finans kuruluşu kayıtları, ihtiyaç duyulması halinde eşlerin malın alınmasında katkı olarak kullandıklarını ileri sürdükleri mal varlıklarına ilişkin sair belgeler bulundukları yerlerden getirtilerek uyuşmazlığın çözümünde göz önünde bulundurulmalıdır. Uyuşmazlığın çözümünde kullanılabilecek belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi için gerek görülürse konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden oluşan kuruldan da yardım alınmalıdır.
Somut olaya gelince; eşler, 20.07.2000 tarihinde evlenmiş, 27.04.2011 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün, kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ermiştir (TMK mad. 225/son). Sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden evlilik tarihinden 4721 Sayılı TMK"nin yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (743 Sayılı TKM mad. 170), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar ise, edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4722 Sayılı Yasa mad. 10, TMK mad. 202). Tasfiyeye konu 20922 ada 2 parseldeki 11 nolu bağımsız bölüm, eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu 12.11.2010 tarihinde ferdileşme yoluyla davalı eş adına tescil edilmiştir. Mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı bulunduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır (TMK mad. 179).
Mahkemece yukarıda yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmişse de, gerekçe dosya kapsamına uygun düşmemektedir. Şöyle ki; dosya kapsamındaki bilgi, belgeler ile tarafların ortak beyanlarına göre tasfiyeye konu taşınmazın 2010 yılı Ocak ayında 85.000 TL bedelle satın alındığı anlaşılmaktadır. Davalı savunmasında, 55.000 TL kredi çektiğini, babası adına kayıtlı banka hesabından 9.000 TL"nin doğrudan kendi hesabına havale yapıldığını, babasının altın hesabından 132 gram altın bozdurarak 7.000 TL nakit tutarı kendisinin mortgage hesabına yatırdığını, 4.000 TL elden nakit olarak verdiğini, ayrıca kendi kişisel ziynet eşyalarını nakde çevirerek elde ettiği 10.000 TL"yi de banka hesabına yatırdığını, banka kredisi dışındaki kısmın bu paralarla karşılandığını açıklayarak, davanın reddini savunmuştur. Dosya içeriği, toplanan delillere göre davalının babasına ait hesaptan 06.01.2010 tarihinde davalının hesabına 9.000 TL havale edildiği anlaşılmaktadır. Bundan ayrı davalı tarafından Türkiye Finans Katılım Bankasından 11.01.2010 tarihinde 60 ay vadeli 55.000 TL bedelli tüketici kredisi çekildiği, kredinin 15 taksidinin mal rejiminin sona erdiği boşanma dava tarihinden önce evlilik birliği içinde ödendiği, 45 taksidinin sonraya sarktığı anlaşılmaktadır. Davalı, babasının altın hesabından 132 gram altın bozdurarak 7.000 TL nakit tutarı kendisinin mortgage hesabına yatırdığını savunmuş ve 24.04.2015 tarihli bilirkişi raporunda bu şekilde bir tespit yapılmışsa da, dosya arasında bu hususa ilişkin herhangi bir dekont örneği bulunmamaktadır. Mahkemece, bu ödemeye ilişkin banka dekont örneğinin bulunması halinde dosya arasına alınması ve davalı lehine kişisel mal olarak hesaplamada dikkate alınması gerekecektir. Aksi takdirde bu savunmaya itibar edilemez. Bu açıklamalar karşısında, Mahkemece taşınmazın edinilmesi sırasında kullanılan kredinin mal rejiminin sona erdiği boşanma dava tarihinden önce ödenen taksitlerinin edinilmiş mal, bu tarihten sonra ödenen taksitlerinin ise davalının kişisel malı olduğunun gözetilmesi, davalının babası tarafından davalının hesabına havale edilen 9.000 TL"nin davalı lehine kişisel mal kabul edilmesi, ispatlandığı takdirde 7.000 TL"nin de davalı lehine kişisel mal olarak dikkate alınması, tasfiyeye konu taşınmazın tasfiye tarihindeki (karar bozulmakla değer güncelliğini yitirdiğinden bozma sonra yeni karar tarihindeki) rayiç değerinin tespit edilip bu değer esas alınarak hesaplama yapılması, bu amaçla yukarıda yapılan açıklamalar ile Dairemizin ilke ve esasları doğrultusunda Yargıtayın ve tarafların denetimine açık, gerekçeli bilirkişi raporu alınması, hasıl olacak sonuca göre talep miktarı ve tarafların kazanılmış hakları da gözetilerek davacının taşınmazdan kaynaklanan katılma alacağı hakkında hüküm kurulması gerekirken, dosya kapsamına uygun düşmeyen yazılı gerekçelerle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK"nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK"un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 22.01.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.