3. Hukuk Dairesi 2020/8238 E. , 2021/8422 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 19. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : İSTANBUL 15. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen maddi ve manevi tazminat davasının reddine dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacıların istinaf başvurusunun reddine yönelik olarak verilen karar, davacılar vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 14/09/2021 tarihinde davacılar vekili Av. ... ile davalılar vekili Av. ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00"e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacılar, murisleri ..."in göğüs ağrısı şikayetiyle davalı şirkete bağlı hastaneye başvurduğunu, davalı doktor ... tarafından muayene edildiğini, teknisyen tarafından efor testi uygulandığını ve ciddi bir durum olmadığı bildirilerek evine gönderildiğini, 23.09.2011 tarihinde murisin ofisinde fenalaştığını ve ambulansla önce Yenibosna ... Hastanesi"ne, oradan Bakırköy .. Hastanesine, oradan da Çapa Tıp Fakültesine gönderildiğini, 3,5 aylık yoğun bakım sonrası 07.01.2012 tarihinde vefat ettiğini, olayda davalı hekim ve hastane işletmesinin ihmali ve özensiz davranışlarının sözkonusu olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile her biri için 1.000"er TL olmak üzere toplam 10.000,00 TL maddi tazminat ile davacı eş Janet için 100.000,00 TL, davacı büyük oğul Natanel için 100.000,00 TL, diğer çocuklar için 50.000"er TL olmak üzere toplam 600.000,00 TL manevi tazminatın murisin ölüm tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, davacıların murisi ... ile ilgili tıbbi uygulamaların kanunen yetkili ve ehliyetli kişiler tarafından icra edildiğini, uygulamaların mevcut tıp ve bilim tekniği ile güncel literatüre, tıbbi standartlara ve mesleğin gereklerine uygun yürütüldüğünü savunarak, davanın reddini dilemişlerdirYerel mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; karara karşı davacılar istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, hekim hatası iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır (TBK 502-506 md). Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranma zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (TBK 400). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafifte olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, TBK 510 maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Uyuşmazlığa uygulanması gereken bu yasal kurallara göre, vekilin en hafif kusurundan dahi hukuken sorumluluk altında olduğu gözetildiğinde, alınacak bilirkişi raporu önem kazanmakta ve taraf, hakim ve Yargıtay denetimine elverişli bulunması gerekmektedir. Bilirkişi; doktorun seçilen tedavi yöntemi ve tedavi aşamalarında gerekli titizliği gösterip göstermediğini, uygulanacak tedavi yöntemi ve aşamalarda gerekli titizliği gösterip göstermediğini, uygulanması gereken tedavinin ne olması gerektiğini, doktor tarafından uygulanan tedavinin ne olduğunu, ayrıntılı ve gerekçeli açıklamalı ve sonuca ulaşmalıdır. Bu bağlamda salt yapılan işlemin ne olduğunu açıklamak yeterli kabul edilemez. Kaldı ki, bilirkişi tarafların itirazlarını da mutlaka karşılamalı ve aydınlatıcı olmalıdır. Hakimin de bilirkişinin somut olayda görüşünün dosya kapsamına uygun olup olmadığını denetlemesi gerekmektedir (TMK md. 4, HMK md. 198). Dairemizin kararlılık kazanmış uygulamaları ve içtihatları da bu yöndedir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; müteveffa Luter Tavit’in 17.09.2011 tarihinde Şişli Florence Nightingale Hastanesi kardiyoloji polikliniğine başvurduğu, müteveffanın Uzman Dr. ... tarafından muayene edildiği, şikayetin atipik göğüs ağrısı olarak belirtildiği, muayene sonucunda kan tahlili, EKO, efor testi ve telekardiyografi filmi istendiği, 17.09.2011 tarihinde kan tahlilinin yapıldığı ve telekordiyografisinin çekildiği, 22.09.2001 tarihine efor testi, 26.09.2011 tarihine EKO ve 28.09.2011 tarihine de doktor muayenesi randevusu verildiği, İstanbul Tabip Odasının 25.03.2015 tarihli yazısında, hekimlik uygulamalarında eforlu EKG’nin kardiyoloji uzmanlık alanında kabul edilen ileri inceleme yöntemlerinden biri olduğu, bu nedenle hastayı muayene eden kardiyoloji uzmanının teşhis amacıyla talep etmesi uygun olan teknik bir yöntem olduğu, eforlu EKG sonuçlarının genel olarak kardiyoloji uzmanları tarafından değerlendirilmesi gerektiği, ancak eforlu EKG çekimi sırasında gözlem, takip ve gerektiğinde müdahale için pratisyen hekimin görev yapabileceğinin belirtildiği, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğünün 06.04.2015 tarihli yazı ekinde sunulan Türk Kardiyoloji Derneğinin iş yeri hekimi ve pratisyen hekimin eforlu EKG çekme yetkisinin olup olmadığına dair görüşünde ise, pratisyen hekimlerin hızla ulaşılabilecek yakınlıkta bir kardiyoloji uzmanı olmadan ve çıkabilecek komplikasyonlara zamanında gerektiği gibi müdahale edebilecek defibrilatör,
entübasyon aygıtları ve benzeri ileri kardiyak yaşam desteği donanımı olmayan yerlerde bu işleri yapmamaları gerektiğinin bildirildiği; müteveffanın 22.09.2011 tarihinde eforlu EKG tetkiki yapıldığı, ertesi gün işyerinde fenalaştığı, myokard enfarktüsü geçirdiğinin anlaşıldığı, yapılan tedavilere rağmen genel durumu düzelmeyerek 07.01.2012 tarihinde hastanede vefat ettiği, İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 30.03.2016 tarihli raporunda; müteveffanın kardiyoloji uzmanı Dr. ... tarafından şikayetlerine yönelik kardiyoloji muayanesi yapıldığı, tanıya varabilmek için tetkikler istenildiği, çıkan sonuçlarla birlikte tekrar gelmesi için randevu günü verildiği dikkate alındığında, Dr. ...’e kusur atfedilemeyeceği; eforlu EKG testinin pratisyen hekim Dr. ... ve acil tıp teknisyeni Leyla Tokmak’ın eşliğinde yapıldığı, 22.09.2011 tarihli efor testinde yazılan bulguların ayrıntılı olmamakla birlikte doğru yorumlar içerdiği ve acil müdahale gerektirecek bir durum olmadığından pratisyen hekim Dr. ...’e kusur atfedilemeyeceği; söz konusu hastanede eforlu EKG’lerin çekimi esnasında pratisyen hekimin bulunduğu, EKG sonuçlarının pratisyen hekim tarafından değerlendirildiğinin anlaşıldığı, eğitimli pratisyen hekim tarafından eforlu EKG çekimi esnasında değerlendirme yapılabileceği, ancak tüm EKG’lerin kardiyoloji uzmanı tarafından acil olarak değerlendirilmesi gerektiğinden, eforlu EKG talep, çekim ve değerlendirme sisteminin uygun olmadığı, bu durumun idari bir kusur olduğu, hekimlere atfı kabil kusur bulunmadığı, ancak kişinin tanısının konulduğu, gerekli tedavisinin gecikme olmaksızın yapıldığı, herhangi bir zarar oluşmadığının belirlendiği; İstanbul Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunun 27.07.2017 tarihli raporunda da; eforlu EKG talep, çekim ve değerlendirme sisteminin uygun olmadığı, bu durumun idari bir kusur olduğu, hekimlere atfı kabil kusur bulunmadığının değerlendirildiği; mahkemece hükme esas alınan 06.12.2018 teslim tarihli bilirkişi kurulu raporunda; hastanın stabil koroner arter hastası olduğu görülüp klinik değerlendirmesinin uygun şekilde yapıldığı, yapılan efor testinin geç dönemde pozitif bulunduğu ve efektif şartlarda koroner anjiyografi planlamasının önünde herhangi bir engel olmadığının anlaşıldığı, mevcut dosya verileri üzerinden yapılan değerlendirmede tıbbi açıdan yapılanlarda genel uygulamaya aykırı bir durumun tespit edilemediği ve süreçte görev alan kişilere akdedilecek herhangi bir kusur bulunmadığı açıklanmıştır.
Davacılar, müteveffanın ölüm sebebi olan kalp krizinin efor testindeki bulgulara göre tıbben öngörülebilir olduğunu, bu teste göre müteveffanın hastanede tutulması veya damarlarındaki tıkanıklıklara yönelik anjiyo yapılması gibi tedbirlerin alınması gerektiği halde, hiçbir uzman doktor değerlendirmesi olmadan evine gönderilmesinin ihmal olduğunu ileri sürdüklerine göre, müteveffanın davalı tarafın gözetimindeki aşamada, mevcut bulgulara göre kalp krizi geçirme riski olup olmadığının anlaşılıp anlaşılamayacağının belirlenmesi önem arzetmektedir. Hükme esas alınan raporda ise, bu hususlara ilişkin inceleme bulunmadığı, adli tıp raporlarında değinilen idari kusura yönelik değerlendirme yapılmadığı ve davacıların itirazlarının incelenmediği anlaşılmaktadır. Hükme esas alınan bilirkişi raporu bu haliyle yetersizdir ve hüküm kurmaya elverişli değildir. O halde, davalının açıklanan hukuki konum ve sorumlulukları, dosyada mevcut delillerle birlikte değerlendirilip, müteveffanın teşhis ve tedavisinde gerekli özenin gösterilip gösterilmediğini, 22.09.2011 tarihinde çekilen eforlu EGK’de testin 4. aşamada ST segment çökmesi gelişmesi nedeniyle pozitif olarak değerlendirilmesinin derhal müdahale gerektiren bir husus olup olmadığını, eforlu EKG talep, çekim ve değerlendirme sisteminin uygun olup olmadığını, müteveffa için yapılması gerekenle yapılanın uyuşup uyuşmadığını, yapılması gerekenle yapılan müdahale ve tedavinin ne olduğunu, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda doktor ve hastaneye kusur izafe edilip edilmeyeceğini gösteren, nedenlerini açıklayıcı, davacı tarafın itirazlarını karşılayacak mahiyette taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli ek rapor ya da gerektiğinde yeni bir bilirkişi kurulu raporu alınmak suretiyle sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ: Yukarıda açılanan nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılarak İstanbul 15. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2013/158 esas, 2019/92 karar sayılı kararının BOZULMASINA, 3.050 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalılardan alınıp davacılara verilmesine,
Peşin alınan temyiz harcının isteği halinde temyiz edenlere iadesine, HMK"nun 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 14.09.2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.