10. Hukuk Dairesi 2015/21550 E. , 2017/7639 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum ve davalı ... vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davacı Kurum 20.05.2002 tarihinde bacaklarından rahatsız olan kardeşi ...’ı tedavi amacıyla Sındırgı’ya kendi aracı ile götürdüğü sırada yolun durumuna göre aşırı hız yapması nedeniyle direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu meydana gelen trafik kazası ile aracın arka koltuğunda bulunan İsmet’in taksirle ölümüne neden olan davalı ...’dan ve davalı ... şirketinden, sigortalı İsmet’in hak sahiplerine bağlanan 92.096,90 TL peşin sermaye değerli gelirin ıslah ile tamamını müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş olup, mahkemece hatır taşımacılığı yapılması dolayısıyla hakkaniyet ilkesi gereğince talep miktarından %20 indirim yapılarak davanın kısmen kabulüne hükmedilerek, 73.677,52 TL’nin davalılardan (sigorta şirketi yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanağı 1479 sayılı Yasanın 63. maddesi olup; bu tür rücu davalarında sağlıklı ve doğru bir sonuca ulaşabilmek için sözü edilen maddeden doğan rücu hakkının hukuki temelinin ne olduğunun bilinmesi gerekir. Rücu hakkının halefiyet esasına dayandığı düşünülebileceği gibi, kanundan doğan bağımsız bir hak olduğu da düşünülebilir. Öğretide, bu tür bağımsız rücu hakkına “basit rücu hakkı” veya “alelade rücu hakkı” da denilmektedir. Öte yandan, bir hakkın halefiyet esasına dayandığının kabulü, kanunlarda açık bir hükmün varlığına bağlıdır. Yani, kanunlarda yer alan halefiyete ilişkin hükümler istisnai nitelikte olup, genişletici yoruma tâbi tutulamayacakları gibi, kıyasa dahi esas olamazlar. İnceleme konusu Kanunun gerek 63. maddesinde, gerekse diğer maddelerinde rücu hakkının halefiyete dayandığına ilişkin bir hüküm bulunmadığı gibi, halefiyeti çağrıştıracak başka bir hüküm de yoktur. Böyle olunca da maddede yer alan rücu hakkının halefiyet ilkesine dayanmadığı, kanundan doğan bağımsız bir rücu (basit rücu) hakkı olduğu kabul edilmelidir. Bunun doğal sonucu olarak sigortalının veya hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebilecekleri tutar (dış tavan) hesaplanamayacağı gibi tazmin sorumlularının sigortalı veya hak sahiplerine yaptıkları ödemelerin Kurum zararından düşülmesi de olanaksızdır. Bundan başka, maddenin 2. fıkrasında yer alan “Ancak, Kurum, yapılan bu yardımların ilk peşin değeri için üçüncü kişilere, istihdam edenlere ve diğer sorumlulara rücu eder.” hükmü gereğince bağlanan aylığın ilk peşin değeri dışında, yapılan aylık artışlarının peşin değerleri istenemez. Aylıkların ilk peşin değerleri yönünden. açılan bu tür davalarda yapılması gereken şey; sigorta yardımları toplamına tazmin sorumlusunun kusuru uygulanmak suretiyle tazmin kararı vermekten ibarettir.
İnceleme konusu dosyada tartışılması ve irdelenmesi gereken hususlar; hatır taşımacılığında hakkaniyete göre ne kadar indirim yapılması gerektiği ve bu nedenle yapılan indirim dolayısıyla reddedilen miktar yönünden davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekip gerekmediğidir.
Hatır taşımacılığında yalnız yolcunun yararı söz konusu olduğu ve araç sahibi ivazsız bir şekilde hareket ettiği cihetle bu gibi hallerde 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 43-44. maddeleri (6098 Sayılı ... Borçlar Kanununun 51-52. maddeleri) uyarınca uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay içtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır. Hakim, hatır taşımacılığının sabit olması halinde, tazminattan mutlaka belli bir oranda indirim yapma zorunda değilse de; bunun dahi gerekçesini kararında tartışması ve nedenlerini göstermesi gerekir. Bir başka ifade ile hakimin, hatır taşımacılığı şeklinde gerçekleşen olaylarda olayın niteliğine göre gerekli gördüğü takdirde hak ve nesafet kurallarına uygun, toplumun adalet beklentisi doğrultusunda talep edilen miktardan bir miktar indirim yapması doktrinde ve Yargıtay uygulamalarında uygun ve gerekli görülmektedir. Somut olaya gelindiğinde; davalı ...’ın kardeşinin durumundan dolayı karşılık ve çıkar gözetmeksizin kendi aracı ile muayene ve tedavi temennisiyle Sındırgı’ya götürdüğü sırada aracın yoldan çıkarak devrilmesi şeklinde meydana gelen olayda yukarıda belirtilen kriterlere göre % 20 oranında yapılan indirimden daha fazla oranda indirim yapılması hakkaniyet ilkesine daha uygun olacağı görülmüştür.
Öte yandan, yasal, hakkaniyet ve takdiri indirimler nedeni ile davanın kısmen kabul edilmesi halinde, indirimden dolayı reddedilen kısım yönünden davalı yararına vekalet ücreti takdir edilip edilmeyeceği uyuşmazlık konusudur. Avukatlık(vekalet) ücreti Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 423/6. maddesinde açıkça belirtildiği yargılama giderlerindendir. Vekalet ücreti de, diğer yargılama giderleri gibi müstakil bir varlığı olmayan ve ait olduğu davanın konusunu teşkil eden hak ve alacağa sıkı bir surette bağlı feri haklardandır. Feri hakların sonuçlandırılması ve karara bağlanması, asıl hakkın sonuçlandırılmasına ve karar verilmesine bağlı olacaktır.
Kısmen reddedilen miktar Borçlar Kanunu’nun 43,44 ve 161/son maddesinden kaynaklanan bir indirim ise, indirim miktarı yasadan kaynaklandığından bu indirim nedeni ile davalı yararına vekalet ücreti takdir edilemeyecektir. Davacı Kurumun
açtığı ve ıslah yoluyla dava konusunu arttırdığı aşamada mahkemece ne miktarda indirim yapılacağı davacı Kurum tarafından bilinememektedir. Ayrıca konuyla ilgili olarak Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde bir kurala yer verilmediğinden, somut olaydaki gibi hatır taşımacılığı sırasında meydana gelen kaza nedeniyle hakkaniyet gereği yapılan indirim dolayısıyla reddine karar verilen miktar bakımından kendisini vekille temsil ettirmiş olan davalı yararına avukatlık ücretine hükmedilemeyeceği dairemizce kabul edilmiştir. Sonuç olarak hakimin yaptığı takdiri indirimler nedeniyle reddine karar verilen miktar yönünden kendisini vekille temsil ettirmiş olsa da davalı yararına vekalet ücreti takdir edilemez.
Yukarıda belirtilen hususlar ve ilkeler çerçevesinde, mahkemece somut olaya göre hakkaniyet ilkesine uygun şekilde daha fazla oranda takdiri indirim yapılması gerektiği ve takdiri indirim nedeniyle reddedilen miktar yönünden vekalet ücretine hükmedilemeyeceği gözetilmeksizin, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Ayrıca hükmü temyiz etmeyen sigorta şirketi yönünden davacı kurum lehine oluşan usuli kazanılmış hak bozma sonrası yapılacak yargılamada gözetilmelidir.
O hâlde, davacı Kurum ve davalı ... vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan ..."a iadesine, 07.11.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.