Davacı, Bağ-Kur sigortalılığının 1993 yılında sona erdiğinin tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalılardan Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi. Davacı, Bağ-Kur sigortalılığının 1993 yılında sona erdiğinin tespitini istemiştir.
Mahkemenin, davacının 10.2.1993 tarihinden sonra Bağ-Kur sigortalısı olmadığına ilişkin kararı Dairemizce 1993 yılından sonra davacının kendi ad ve hesabına bağımsız çalışmalarının devam edip etmediği araştırılarak sonuca göre karar verilmesi gerektiği belirtilerek bozulmuş, mahkemece bozma ilamı doğrultusunda yapılan araştırma sonucunda belediyeden gelen ve davacının mobilya ve mefruşat istemine ilişkin iki ayrı adresteki faaliyetini bildiren yazısı ile oda başkanlığının davacının 28.2.1995 tarihindeki başvurusu üzerine usulüne uygun olarak kaydının silindiğini bildiren yazı ve ekindeki belgelerle yine Esnaf Odaları Birliğinin davacının kaydının 4.8.2000 tarihinde silindiği bildirilen yazıları dikkate alınmaksızın, polis tarafından yapılan kereste işi ilgili yetersiz araştırma ve kayıt ile belgeler ile tanık beyanlarına göre görüş bildiren yetersiz bilirkişi raporu itibariyle davacının 1993 yılından sonrada faaliyetini devam ettirdiği açık olmasına karşılık 12.2.1993 tarihi itibariyle Bağ-Kur sigortalılığını sona erdirilmesine karar verilmesi doğru görülmemiştir. Öte yandan 1995-1996-1997 yıllarında yaptığı prim ödemeleri de davacının 1993 yılından sonra Bağ-Kur sigortalılığının devam ettirmeye yönelik iradesinin bulunduğunu göstermektedir.
Sosyal Güvenlik sistemimizde aynı anda birden fazla sosyal güvenlik kurumuna tabi sigortalı olmanın mümkün bulunmadığı, zorunlu sigortalılıklarının çakışması durumundan 506 sayılı Yasa’nın 3. maddesi ve 1479 sayılı Yasanın 24. maddesindeki düzenlemelerle önceden başlayarak devam eden sigortalık asıl sigortalık olup ve bu husus Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2001/21-627-659 ve 2005/21-389-430 sayılı kararlarında açıkça belirtilmiştir.
Somut olayda davacının 24.2.1975 tarihinde başlayan Bağ-Kur sigortalılığından sonra 10.2.1993 tarihinde SSK sigortalılığının başladığı bu durumda asıl olanın Bağ-Kur sigortalılığı olduğu ve SSK zorunlu sigortalısı olamadığı açıktır.
Ancak 1479 sayılı Yasa’nın 1.3.2006 tarihinde yürürlüğe giren Ek 19. maddesinde, bu kanuna göre kayıt ve tescili yapıldığı halde beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan sigortalılığının bu sürelere ilişkin prim borçlarının Kurumca yapılacak bildirimde belirtilen süre içersinde ödenmemesi halinde daha önce prim ödemesi bulunan sigortalının ödediği primlerinin tam olarak karşılandığı ayın sonu itibariyle sigortalılığının durdurulacağı, prim borcunun ait olduğu sürelerin sigortalılık süresi olarak değerlendirilmeyeceği ve bu sürelere ilişkin prim borçlarının kurumca takip edilemeyeceği, belirtildiğinden Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bu konudaki 2006/21-363-466 ve 2006/21-485-483 sayılı kararları da nazara alınarak, davacın ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle beş yıl ve daha fazla süreye ilişkini prim borcunun bulunup bulunmadığı tespit edilerek var ise primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı durdurulmalı ve prim borcunun ait olduğu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmeyerek sigortalılığın durdurulduğa tarihten sonraki 506 sayılı Yasa’ya tabi zorunlu sigortalılığa değer verilmeli, beş yıl koşulu oluşmuyor ise zorunlu Bağ-Kur sigortalılığına geçerlik tanınmalı ancak bu durmada da SSK sigortalılığının iptali gerekeceğinden ihtilafın Sosyal Sigortalar Kurumu’nun hak alanına ilgilendirmesi nedeniyle SSK Başkanlığı davaya dahil edilerek sonuca gidilmelidir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 11.2.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.