3. Hukuk Dairesi 2015/20026 E. , 2017/8011 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki sebepsiz zenginleşmeden doğan alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı- birleşen davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, dava dışı .... davalıların murisi arasında 13.10.1995 tarihinde...i düzenlendiğini, arsa sahibi ...n vefatından sonra mirasçı olan davalılar ile kooperatifin karşılıklı olarak edimlerini yerine getirmemesi nedeniyle akdin feshine karar verildiğini, kooperatife dairelerin bedelini ödediğini, daireden icra marifetiyle tahliyesinin istendiğini, daireyi kaba inşaat halinde aldığını ve ince işlerini kendisinin yaptığını, davalıların sebepsiz zenginleştiğini ileri sürerek... nolu bölümü alırken ödediği bedel ve dairenin içine yaptığı masrafı fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL"nin, dairenin bugünkü değeri de gözönünde bulundurularak davalılardan tahsilini istemiştir.
Davalılar, arsa sahipleri davacının taşınmaza yaptığını iddia ettiği masrafların gerçek dışı olduğunu, dava konusu taşınmazın arsa vasfında olup, kat irtifakı kurulmadığını, inşaatların ruhsatsız olup, kaçak olduğunu bildirerek, davanın reddini istemişlerdir.
Davalı-karşı davacılar, birleşen dava ile de; 2 parsel sayılı taşınmazın maliki olduklarını, dava dışı .... aralarında düzenlenen Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesinin... 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/353 Esas-2011/30 sayılı kararı ile geriye etkili olarak feshedildiğini, davalının herhangi bir hukuki sebebe dayanmadan daireyi kullandığını, icra marifetiyle tahliye edildiğini ileri sürerek, meskenin haksız kullanımı nedeni ile dava tarihinden geriye dönük olarak 5 yıllık süre için 1.000,00 TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davacı-karşı davalıdan tahsilini istemiştir.
Mahkemece; davacılar ile dava dışı kooperatif arasında yapılan sözleşmenin feshedildiği, davanın sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca davalılardan talepte bulunabilmesi için davacıların uhdesinde kalması gerektiği, sözkonusu taşınmazın yıkıldığı, davalıların zenginleşmediği, bu sebeple davacının davasının reddi ile birleşen davanın kısmen kabulü ile 3.253,30 TL"nin işleyecek yasal faizi ile birlikte davacı-karşı davalıdan alınarak davalı-karşı davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davacı- birleşen davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-) Davacı- birleşen davalı vekilinin, birleşen davaya yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
TMK’md.993-995 ve 8.3.1950 gün, 22/4 sayılı Y.İ.B. Kararında da kabul edildiği gibi ecrimisil; haksız fiil benzeri olup, üstün bir hakka dayanmadan başkasının taşınmazını işgal edip böylece "haksız kazanç elde eden" şahsın iade etmekle yükümlü olduğu bir tazminat türüdür. Kötü niyetli kimsenin sorumluluğu ise, taşınmazı haksız olarak elinde tutmuş olmasından böylece "haksız kazanç elde etmesinden doğan" davacı zararları ve buna ilave olarak, elde ettiği ya da elde etmeyi ihmal eylediği semerelerden kaynaklanan tazminatla sınırlıdır.
Somut olayda; davacı- birleşen davalı S.S Oya Konut Yapı Kooperatifine parasını ödeyerek binaları kaba inşaat haliyle satın alıp, iç işlerini de yaptırdığını iddia etmiştir. Davacı- birleşen davalı, dava konusu taşınmazları malik sıfatıyla zilyet olarak kooperatiften edinmesi karşısında, zilyetliğin haklı nedene dayanması karşısında, ecrimisil talebinin reddi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
2-) Davacı- birleşen davalı vekilinin, asıl davaya yönelik temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede;
Asıl dava; taşınmaz satış sözleşmesi uyarınca ödenen meblağ ile taşınmaza yapılan faydalı masrafların; sebebsiz zenginleşme hükümleri uyarınca iadesi, birleşen dava arsa maliklerince açılan ecrimisil istemine ilişkindir.
Bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkemede, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını, ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini
yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yeralan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3.maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı ...nun 297. (Mülga HUMK.nun 388.) maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine ...nun 27.maddesinin (HUMK.nun 73.m) 2. bendi “c” bölümünde de hukuki dinlenilme hakkının “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Somut olayda ise, mahkeme kararının gerekçesinde, davacının faydalı masrafların tahsiline yönelik talebi yönünden gerekçe açıklanmış ancak; davacının taşınmaz için ödediği bedelin sebebsiz zenginleşme hükümleri uyarınca iadesi yönünden hükmedilen sonuca nasıl varıldığı konusunda herhangi bir açıklama yapılmamış, ispat yükünün hangi tarafa düştüğü ve iddiasını ispatlayıp ispatlayamadığı tartışılmamıştır.
Bu bakımdan; yasanın aradığı anlamda davacının taşınmaz için ödediği bedel yönünden gerekçeli bir hüküm mevcut olmaması ve ortada denetlenebilecek gerekçeli bir karar bulunmaması nedeniyle, mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygun görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
3- Bozma nedenine göre, sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci ve ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davacı- birleşen davalı taraf yararına BOZULMASINA, üçüncü benttee açıklanan nedenle davacı- birleşen davalı tarafın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.05.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.