3. Hukuk Dairesi 2015/19834 E. , 2017/8031 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki istirdat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacılar,.... parsel sayılı taşınmazın tapu kaydında ....rhi bulunması nedeniyle satış sırasında şerhin kaldırılması için 02/05/2011 tarihinde 29.026,00 TL"nin davalıya taviz bedeli ödenmek zorunda kalındığını, söz konusu vakıf şerhinin hiç bir yasal dayanağı olmadığını, dolayısıyla ödenen taviz bedelinin iadesinin gerektiğini, Vakıflar Kanunun 18 maddesi uyarınca da taviz bedelinin alınamayacağını, söz konusu vakfın icareteyn ve mukataalı vakıflardan olmadığından haksız olarak ödenen taviz bedelinin iadesi gerektiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, haksız olarak alınan taviz bedelinden davacılara ait olan 17.415,00 TL"nin ödeme tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davalı, yetki ve zamanaşımı itirazında bulunarak davanın usulden reddini, esasa yönelik olarak da, vakfın vakfın sahih vakıf olduğunu, dava konusu taviz bedelinin mevzuata uygun olduğunu belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda alınan taviz bedelinin hukuka uygun olarak alındığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
5737 sayılı Vakıflar Kanunu 27.2.2008 tarihli Resmi Gazete de yayımlanmış ve aynı tarihte yürürlüğe girmiştir. Sözü edilen 5737 sayılı Vakıflar Kanununun 18.maddesi hükmüne göre; icareteyn ve mukataalı vakıf şerhi bulunan gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde veya tasarrufundaki taşınmazlar taviz bedeline tabiidir.
Kanunun 3.maddesinde yapılan tanıma göre de; Mukataalı vakıf, zemini vakfa üzerindeki yapı ve ağaçlar tasarruf edene ait olan ve kirası yıllık olarak alınan vakıf
taşınmazlarını, icareteynli vakıf ise, değerine yakın peşin ücret ve ayrıca yıllık kira alınmak suretiyle süresiz olarak kiralanan vakıf taşınmazlarını ifade eder.
Bu halde somut uyuşmazlığın çözümü için öncelike tapu kaydına işlenen vakfın, mukataalı veya icareteynli vakıf olup olmadığının veya miri arazilerden mukataalı hayrata tahsis edilmeyenler ile aşar ve rüsumu vakfedilen taşınmazlardan bulunup bulunmadığının yöntemince araştırılması gerekir.
Vakfiye kapsamındaki her taşınmazın coğrafi konumu ve hukuki durumu farklı olacağından bu taşınmazların kadim köy, kasaba ya da şehir içindeki mülk topraklar içinde olup olmadığı keşfen ve uzman bilirkişiler marifetiyle saptanmalıdır.
Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere vakıf türünün belirlenmesi ve belirlenen vakıf türüne göre çekişmeli taşınmazda vakfın bir hakkının kalıp kalmadığının, taviz bedeli ödenip ödenmeyeceğinin hiçbir kuşkuya yer bırakmadan saptanması bu tür davalarda önem kazanmaktadır.
HMK"nın 266 ve devamı maddeleri uyarınca, çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektiren hallerde hakim, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Bilirkişi raporunu hazırlarken, raporun dayanağı olan somut ve özel nedenleri bilimsel verilere uygun olarak göstermek zorundadır. Bilirkişi raporu Yargıtay denetimine elverişli olacak şekilde bilgi ve belgelere dayanan gerekçe ihtiva etmelidir. Ancak, bu şekilde hazırlanmış raporun denetimi mümkün olup, hükme dayanak yapılabilir.
Bilirkişi raporu kural olarak hâkimi bağlamaz. Hâkim raporu serbestçe takdir eder. HMK’nın 281.maddesinde; tarafların, bilirkişi raporunda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise, bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri; mahkemece, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden ek rapor alabileceği; ayrıca gerçeğin ortaya çıkması için mahkemenin, gerekli görürse yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabileceği açıklanmıştır.
Bu bağlamda hâkim, bilirkişi raporunu yeterli görmezse, bilirkişiden ek rapor isteyebileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme de yaptırabilir.Bilirkişi raporları arasında çelişki varsa, çelişki giderilmeden karar verilemez.
Hükme esas alınan bilirkişi raporu ve ek raporunda, Vakıflar Kanununun 18. maddesinde yer alan ""Ancak miri arazilerden mukataalı hayrata tahsis edilmeyenler ile aşar ve rüsumu vakfedilen taşınmazlar tavize tabi değildir"" şeklindeki cümlenin hiçbir anlamı bulunmadığı şeklinde belirleme de bulunarak, subjektif bir yorumla sonuca ulaşılmıştır. Bu durumda, söz konusu bilirkişi raporu hüküm kurmaya ve Yargıtay denetimine elverişli değildir.
Hal böyle olunca, mahkemece; taşınmaza ait tapu kaydı tesis tarihinden itibaren tüm dayanakları ile birlikte, vakıf durumunu gösterir kayıtlar (vakfiye örneği) ve dayanılan diğer belgeler kapsamında, Vakıflar Genel Müdürlüğünden kayda işaret edilmiş vakfın türü hakkında bilgi alınmalı, vakfiye örneği ve tapu kaydı üzerinde bu konuda uzman üniversite (Hukuk Fakültelerinin Medeni Hukuk kürsülerinde görevli) öğretim üyeleri arasından oluşturulacak üçlü bir bilirkişi heyetiyle birlikte mahallinde keşif yapılarak, davaya konu vakıf ve şerhinin sahih olup olmadığının tespiti amacıyla, yukarıda anılan maddi ve hukuki olgular gözöüne alınarak dava konusu uyuşmazlık hakkında yöntemince bir araştırma
yapılarak, denetime ve hüküm kurmaya elverişli, bilimsel verilere uygun şekilde bilirkişi heyetinden, davacı tarafın itirazlarını da karşılayacak şekilde rapor alınmalı ve hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, hüküm kurmaya ve denetime elverişli olmayan ve subjektif yorumda bulunan yetersiz bilirkişi raporu esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya uygun görülmemiş, hükmün bozulmasını gerektirmiştir.
SONUÇ;Yukarıda açıklanan nedenlere hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davacılar yararına BOZULMASINA, ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.05.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.