3. Hukuk Dairesi 2020/6148 E. , 2021/8490 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda; davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacılar vekili ve davalılardan Mega Uzmanlar Tıp Merkezi Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacılar; davacı küçük İsmail"in yapılan sünneti sonrası sağ ayağında uyuşma tespit edilmesi üzerine işlemi gerçekleştirilen davalı hastaneye başvurduklarını, sonrasında çocuğu Hacettepe Üniversitesi hastanesine götürdüklerini, bu hastanenin yönlendirmesi ile davalı hastane yetkililerine hastaya yapılan işlemi sorduklarında ağrı kesici iğne uygulandığının söylendiğini, hatalı iğne uygulaması sonucu hastanın sakat kaldığını ileri sürerek; fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak, 1.000TL maluliyet sebebiyle ortaya çıkan iş göremezlik tazminatı ve 1.000TL tedavi masrafına ilişkin maddi tazminat ile 100.000TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davalılar; davacı çocuğa uygulanan tıbbi tedaviye ilişkin bir kusurlarının bulunmadığını savunarak, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece davanın reddine dair verilen karar, davacıların temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 06/06/2016 tarihli ve 2015/8369 Esas 2016/14290 Karar sayılı kararıyla; davacıların sair temyiz itirazları incelenmeksizin “ Adli tıp raporunda küçük İsmail’in rahatsızlığının kalçaya uygulanan enjeksiyona bağlı komplikasyondan kaynaklandığı tespit edilmiş ise de, davacıların iddiaları kapsamında sünnet operasyonu sonrası uygulanan ağrı kesici iğne uygulamasının doğru ve tercih edilmesi gereken bir tedavi yöntemi olup olmadığı, doğru ve uygulanabilir bir tedavi yöntemi olarak kabul edilmesi halinde dahi hastanın yaşı ve yaşına göre zayıf bir vücut yapısına sahip olduğu gözetildiğinde komplikasyon riski taşıyıp taşımadığı, risk faktörü ile tedavi zorunluluğu bakımından uygun tercih olup olmadığı ve uygulama yöntemlerine ilişkin iddia ve itirazlar kapsamında herhangi bir inceleme ve değerlendirmenin yapılmadığı, Adli Tıp Kurumu raporunun bu haliyle hüküm kurmaya elverişli bulunmadığı anlaşılmaktadır. O halde mahkemece yapılacak iş, öncelikle davalı hastanede uygulanan tedaviye ilişkin tıbbi kayıtların dosya içerisine alınması sağlandıktan sonra üniversitelerin ilgili ana bilim dallarından seçilecek aralarında anestezi ve nöroşirürji uzmanının da bulunduğu, konularında uzman doktorlardan oluşturulacak bir bilirkişi kuruluna dosya tevdi edilerek, davalıların açıklanan hukuki konum ve sorumlulukları, davacı iddiaları ve dosyada mevcut delillerle
birlikte bir bütün olarak değerlendirilip, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalıların sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar vermekten ibarettir. Mahkemece, değinilen bu yön gözardı edilerek yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırıdır.” gerekçeleriyle bozulmuştur.
Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda; davalı ... yönünden davanın reddine; manevi tazminat talebinin kısmen kabul kısmen reddi ile davacı asil İsmail Burak Atay yönünden 10.000TL, davacı ... yönünden 5.000TL, davacı ... yönünden 5.000TL olmak üzere toplam 20.000TL manevi tazminatın 26/08/2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan Mega Uzmanlar Tıp Ltd. Şti."den tahsili ile davacılara verilmesine, maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili ve davalı ... Ltd. Şti. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Davacılar, davalı şirkete ait hastanede davacı İsmail’in gerçekleştirilen sünnet operasyonu sırasında diğer davalı doktor tarafından hatalı uygulanan ilaç enjeksiyonu nedeniyle sakat kaldığını ileri sürerek tazminat isteminde bulunmuşlardır.
Dava, davalı doktorun vekalet sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırı davrandığı iddiasına dayanmaktadır ( BK 386, 390 md ). Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır ( B.K. 390/II ). Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur ( B.K. 321/1 md ). O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları ( hafif de olsa ) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktorlar, hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor, tıbbi çalışmalarda bulunurken, bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak, tedaviyi her türlü tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor, özen yükümlülüğü kapsamında en ufak bir tereddüt gösteren durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı ve en emin yolu tercih etmelidir ( Bkz. Tandoğan, Borçlar Hukuk Özel Borç İlişkileri, Cild, Ank.1982, Sh.236 vd). Gerçekten de mesleki bir iş gören; doktor olan vekilden ona güvenen müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz bir özen göstermeyen vekil, BK 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Mahkemece, bozma ilamı doğrultusunda davacı çocuğa davalı hastanede uygulanan tedaviye ilişkin tıbbi kayıtların dosya içerisine alınması akabinde dosyanın tevdi edildiği bilirkişi heyetince düzenlenen raporda; davacı İsmail’in olay tarihinde 8 yaşında olduğu, yapılan Dicloron ilacın kaşektik ve çelimsiz olmamak şartı ile port operatif ağrı ve ızdırapları azaltmak için kullanıldığı, çocuğun drop-foot +stepaj yürüyüşü ile neticelenen olayın doktor tarafından uygulanan Dicloron nedeniyle meydana geldiği, fakat bir komplikasyon olduğu; davacılar vekilinin itirazları doğrultusunda yeniden oluşturulan üçlü bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen raporda ise, doktor tarafından intramüsküler analjezik enjeksiyonu uygulanmasının güncel tıp bilimi kurallarına uygun olduğu, doktorun işlemde herhangi bir kusurunun bulunmadığı, işlem sonrasında gelişen sağ siyatik sinir zedelenmesinin tıbbi komplikasyon olduğu; davacılar vekilinin tekrar itirazı üzerine aynı bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen ek raporda; ise sünnet operasyonunun ağrıya neden olabilen bir cerrahi girişim olduğu, işlem sırasında veya sonrasında ağrı kesici uygulamasının tıbben doğru ve tercih edilmesi gereken bir tedavi yöntemi olduğu, çocuğa uygulanan dicloron isimli ilacın uygun dozda ve doğru bir şekilde verildiği, intramüsküler enjeksiyonun daima komplikasyon riski taşıdığı, bu komplikasyonlardan birinin de siyatik sinir hasarı olduğu, bu bakımdan çocuklarda, erişkinlerde, vücut yapısı zayıf olan hastalarda ya da normal vücut yapısına sahip hastalarda da gelişebildiği, dosyada hasta ve yakınlarının
sünnet uygulaması ve intramüsküler analjezik konusunda yeterince aydınlatılıp aydınlatılmadığı konusunda bilgi olmadığı, ayrıca enjeksiyonun nasıl yapıldığına dair de herhangi bir bilgi bulunmadığı için enjeksiyonu yapan doktorun bir hatası var demenin mümkün bulunamadığı; davacılar vekilinin yeniden itirazı üzerine alınan son ek raporda da; hastaya ait tıbbi kayıtlarda sünnet işlemine ilişkin detaylı bilgi olmadığı, bu bakımdan dava dosyasında hasta yakınlarının sünnet uygulaması ve intramüsküler analjezik uygulaması konusunda yeterince aydınlatılıp aydınlatılmadığı konusunda bilgi olmadığı, enjeksiyonun nasıl yapıldığına dair de bilgi bulunmadığı, ancak görüşlerinin değişmediğini belirtmişlerdir. Dosyaya kazandırılan bilirkişi heyeti raporlarında, intramüsküler enjeksiyon sonucu davacı çocukda gelişen siyatik sinir hasarı komplikasyon olarak değerlendirilmiş ise de, sünnet operasyonu sırasında ve sonrasında çocuğa hangi işlemlerin yapıldığı ve hangi ilacın ne miktarda uygulandığına dair davalı sağlık kurumu tarafından dosyaya bir evrak sunulmadığı; raporlarda, kullanılması gereken ilaç miktarının davalı doktor tarafından doğru hesaplanarak miktarın aşılmadığı yönündeki bilirkişi görüşlerinin dayanağının, davalı doktorun savunmaları olduğu anlaşılmaktadır.
O halde, mahkemece; davacı çocuğa uygulanan işlemler ile ilgili olarak davalı hastane tarafından dosyaya herhangi bir evrak sunulmadığı gibi davacıların bilgilendirme ve onay formu ile işlem öncesi yeterince bilgilendirilip aydınlatıldığından da söz edilemeyeceği; raporların davalı doktorun savunmaları doğrultusunda hazırlandığı, bu nedenle de farazi değerlendirmeler içerdiği değerlendirilerek, hastaya ait tedavi evrakı sunmayan davalı sağlık kurumu yanısıra vekil konumunda olan davalı doktorun da sorumlu olduğu gözetilmesi, bu çerçevede davacıların tazminat taleplerinin davalılar yönünden yeniden değerlendirilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
2-Bozma nedenine göre, davacılar ve davalılardan Mega Uzmanlık Tıp Merkezi Tic.Ltd.Şti."nin vekilinin diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın davacılar yararına BOZULMASINA, (2) nolu bent uyarınca, davacılar ve davalılardan Mega Uzmanlık Tıp Merkezi Tic. Ltd. Şti."nin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 sayılı HMK"nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nın 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15/09/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.