1. Hukuk Dairesi 2015/16843 E. , 2016/10873 K.
"İçtihat Metni"....
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 06.12.2016 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat gelmedi, temyiz edilen davalı ... vekili Avukat ... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı ... vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, ortak mirasbırakan babaları ..."in 146 nolu parsel sayılı taşınmazdaki 3/12 payı ile 862 taşınmazdaki 1/2 payını ve 881 parsel sayılı taşınmazı davalı oğullarına satış göstererek temlik ettiğini, işlemlerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu iptali-tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalılar, taşınmazların bedellerini ödeyerek satın aldıklarını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, muvazaanın kanıtlanamadığı, daha önce açılan ..... 3. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2010/299 Esas sayılı dosyasında verilen davanın reddi kararının da Yargıtayca onandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; 1906 doğumlu muris ..."in 20.12.1996 tarihinde öldüğü ve geride mirasçıları olarak 7 çocuğunun(., ., ., ., ., . ve ....) kaldığı; eldeki davanın, murisin kızları ... ve .... ile oğlu ...... tarafından diğer oğullarından ..... ve .... aleyhine açıldığı; .... da yargılama sırasında 19.07.2009 tarihinde ölümüyle terekesine mümessil olarak ... atandığı ve davanın sürdürüldüğü anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan; dava konusu edilen 881 parsel sayılı taşınmazın tamamının, 146 parsel sayılı taşınmazın 3/12 payının ve 862 parsel sayılı taşınmazın tamamının muris Haydar adına kayıtlı iken:
./..
I) 881 parsel sayılı taşınmazın tamamının mirasbırakan tarafından 28.09.1978"de davalı oğlu .... satış yoluyla temlik edildiği, .... da taşınmazın 1/2 payını 08.08.1979"da bacanağı olduğu söylenen .... sattığı ve 14.08.1979"da da anılan payı geri aldığı,
II) 146 parsel sayılı taşınmazın 3/12 payının mirasbırakan tarafından 29.05.1990"da davalı oğlu .... satış yoluyla temlik edildiği (murisin, aynı akitte dava dışı 1044 parsel sayılı taşınmazı oğlu ..... satış yoluyla devrettiği); taşınmazın 2007 yılında imara tabi tutulması sonucunda 2933, 2940 ve 1590 parsel sayılı taşınmazları oluştuğu; ....., 2933 ve 2940 parsel sayılı taşınmazlardaki 1/4 payını 10/40 pay kabul edip 31.12.2007"de 1/20 payını kardeşi Sabit"e, 1/20 payını kardeşi .... ve 3/40 payını da yeğeni (kardeşi .. oğlu) .... sattığı, kendi üzerinde de 3/40 payın kaldığı; daha sonra 2933 ve 2940 parsel sayılı taşınmazların 2009 yılında tekrar imara tâbi tutulduğu ve 3708 ile 2438 oluştuğu;
III) 862 parsel sayılı taşınmazın yarı payı mirasbırakanın uhdesinde tutulup diğer yarı payının mirasbırakan tarafından 09.07.1993"de davalı oğlu .... satış yoluyla temlik edildiği; taşınmazın 1994"te ifraz suretiyle 1320 ve 1321 sayılı parsellere ayrılarak yarı yarıya muris ile davalı ... adlarına tescil edildiği, aynı tarihte yapılan rızai taksim ile de 1320 parsel sayılı taşınmazın müstakilen .... adına, 1321 parsel sayılı taşınmazlarda müstakilen mirasbırakan adına tescil edildiği sabittir.
Bunların yanında; dosya arasında bulunan .... 3. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2010/299 Esas sayılı dava dosyasında, eldeki davanın davacıları tarafından 146 parsel sayılı taşınmazın imar uygulamaları sonucunda oluşan 3708 ve 2438 parsel sayılı taşınmazlar hakkında muris muvazaası hukuksal nedenine dayanılarak açılan tapu iptali-tescil davasının yargılaması sonucunda, muvazaa iddiası kanıtlanamadığından bahisle davanın reddine karar verildiği ve derecattan geçerek kesinleştiği görülmektedir.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında vurgulandığı gibi, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun 706., Türk Borçlar Kanunu"nun 237. ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de, Ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı hususlarının araştırılmasında ve satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
../...
Somut olayda, dava konusu 146 parsel sayılı taşınmaz bakımından; daha önce ..... 3. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle reddedilip kesinleşen 2010/299 Esas sayılı dosyası davacılar yönünden bağlayıcı bulunduğundan, anılan parsel hakkındaki davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davacıların bu parsel hakkındaki temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerinde değildir. Reddine.
Ne var ki, 881 ve 862 parsel sayılı taşınmazlar bakımından yukarıda değinilen olgular açıklanan ilkeler çerçevesinde birlikte değerlendirildiğinde; miras bırakanın 1906 doğumlu olup 1996 tarihinde öldüğü, çocuklarının yaşları, evlenme tarihleri ve miras bırakanın mali durumu itibariyle temlik tarihleri olan 1978, 1990 ve 1993 yıllarında mal satmaya gereksinimi olmadığı, dava konusu taşınmazları elden çıkarması için haklı, ciddi ve makul bir nedeni ya da nedenlerinin bulunmadığı; esasen az mal satarak çok para elde etmesi olanağı varken düşük bedellerle taşınmazları oğullarına satmasının satıştan başka bir amacı gerçekleştirmek arzusunu gösterdiği; yine davalılar tarafından satış bedellerinin ödendiği veya murisin banka hesabına yatırıldığı kanıtlanamadığı gibi ölümünden sonra terekesinden para çıkmadığı, ölümüne kadar geçen süre içerisinde de satış bedellerinin muris tarafından nerelere kullanıldığının ispat edilemediği; sonuç itibariyle anılan taşınmazlar bakımından muvazaa olgusunun gerçekleştiği kanaatine varılmaktadır.
Hâl böyle olunca, 881 ve 862 parsel sayılı taşınmazlar hakkındaki davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın reddedilmesi isabetsizdir.
Davacıların 881 ve 862 parsel sayılı taşınmazlara yönelik temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.