Esas No: 2020/5257
Karar No: 2021/1480
Karar Tarihi: 22.02.2021
Silahlı terör örgütüne üye olma - Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2020/5257 Esas 2021/1480 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma
Hüküm : TCK"nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 3-5/1, TCK"nın 53/1-2-3, 58/9, 63 maddeleri uyarınca mahkumiyet kararına yönelik istinaf başvurusunun esastan reddi
Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Sanık ve müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin, İlk Derece ve Bölge Adliye Mahkemesinde, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi doğrultusunda, savunmaya yeterli imkanın sağlanması ve bu hakkın etkin şekilde kullandırılmış olması, temyiz denetiminde sınırsız şekilde yazılı savunma imkanının kullanılabilme olanağının bulunması karşısında savunma hakkının kısıtlanması söz konusu olmadığından, 01.02.2018 tarihli ve 7079 sayılı Kanunun 94. maddesi ile değişik CMK’nın 299/1. maddesi uyarınca takdiren REDDİNE,
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Sanığın gerçekleştirdiği eylemlerinin hukuki nitelendirmesinin eksiksiz yapılabilmesi için olayların; FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün askeri mahrem yapısının genel olarak özellikleri, iletişim yöntemleri, bir iletişim aracı olarak ankesörlü/sabit hatlardan periyodik, ardışık aramaların ve operasyonel GSM hatlarının özellikleri ve delil olma kabiliyeti açısından da değerlendirilmesi gerekmektedir.
1-FETÖ/PDY SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ASKERİ MAHREM YAPILANMASI:
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarih ve 2017/956 - 2017/370 sayılı kararı ile onanarak kesinleşen Dairemizin İlk Derece sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih ve 2015/3-2017/3 sayılı kararında ve yine Dairemizin temyiz mercii olarak verdiği 14.07.2017 tarih ve 2017/1443 E. - 2017/4758 sayılı onama kararında açıklandığı üzere; FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün; amacı, kuruluşu, yapısı, işleyişi, iletişim yöntemleri ayrıntılı olarak silahlı terör örgütü yapısı ortaya konularak TCK’nın 314/1-2. maddesi kapsamında silahlı terör örgütü olduğu kabul edilmiştir.
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün devlet içerisinde ve devletin özellikle asker, polis ve yargı teşkilatı içerisinde özel bir mahrem yapılanmaya gittiği, askeri yapılanma içerisinde ise gizliliğin de gizliliği yöntemi uygulanarak yapılanma sağlandığı, bu husus ile ilgili olarak; Anayasal düzene karşı yapılan 15 Temmuz darbe girişiminden sonra FETÖ/PDY silahlı terör örgütü hakkında yürütülen soruşturmalar ve kovuşturmalar kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı tarafından 2019 yılı Ocak ayında düzenlenen rapora göre;
1.1-Genel Olarak Mahrem Hizmetler ve Mahrem Yapılanma:
Devletin en kritik ve operasyonel birimlerine sızarak örgüt hesabına yürütülen gizli faaliyetleri ifade eder. Bu kurumlarda örgüt adına kadrolaşma, abinin veya imamın emrine göre organize hareket etme ve örgüt amacına yönelik verilen görevleri ifa etmektir.
Mahrem hizmetlerde; Fetullah Gülen veya örgütün üst yönetim katından gelen talimatları, doğruluğunu veya akla uygunluğunu, dini, hukuki, ahlakiliğini sorgulamadan yerine getirecek, “mutlak itaat ve teslimiyet gösteren özel seçilmiş” örgüt mensupları kullanılmaktadır.
Mahrem hizmetlerde istihdam edilecek örgüt mensuplarının, zihin kontrollerinin sağlanması, örgütün değerlerini ölümüne savunması, kör bir itaatkârlığa ulaşması zaman almaktadır. Bu nedenle örgüt, ağacın yaşken eğildiğinin bilincinde olarak, mahrem hizmetlerde ihtiyaç duyduğu tipte insanları, genellikle ortaokul/lise döneminden itibaren kazanmaya çalışmaktadır. Örgüt içinde en önemli iş, bu şahısların bulunması, örgüte kazandırılması, yetiştirilmesi, mahrem hizmetlere yönlendirilmesi ve yerleştirilmesidir.
Bu şekilde bir sürecin ardından TSK içerisine sızdırılan örgüt mensubu sayısının zamanla artması ile birlikte FETÖ, TSK birimlerini yönlendirebilecek ve kontrol altında tutabilecek bir güce kavuşmuştur. TSK yapılanması, Emniyet ve MİT yapılanması ile birlikte örgütün “Silahlı Kanadını” oluşturmuştur.
15 Temmuz 2016 darbe girişimi, örgütün; mensupları sayesinde TSK’nın her türlü imkân ve silah gücünü gerektiğinde çıkarları doğrultusunda kendi halkına ve halkının iradesine karşı kullanmaktan çekinmeyeceğini açıkça göstermiştir.
Örgüt dilinde Mahrem Yerler:
- TSK (Genelkurmay ve Kuvvet Komutanlıkları),
- Emniyet (EGM ve İl Emniyet Müdürlükleri),
- Yargı (Adalet Akademisi, Hâkimler/Savcılar, HSK),
- MİT,
- Mülkiye (Valiler/Kaymakamlar),
- Bazı Özel Kurumlar (TİB, ÖSYM, TÜBİTAK),
İfade eder.
Özel Hizmet Birimleri; TSK, Yargı, Emniyet, Mülkiye, MİT gibi kurumlardaki yapılanmayı ifade eder. Örgüt asıl operasyonel gücünü bu birimlerden almıştır.
Örgütün gerek 17-25 Aralık 2013 öncesi ve sürecinde yapılan operasyonel faaliyetler, gerekse 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin planlama ve uygulaması Özel Hizmet Birimleri tarafından yürütülmüştür.
Özel Hizmet Birimlerinde hücresel yapılanma söz konusudur. Bu birimlerin deşifre olmasını önlemek için uygulanan hücresel yapılanmada; bir örgüt mensubunun, en fazla bir üst sorumlusunu ve/veya bir altında bulunan örgüt mensubunu tanıması amaçlanmaktadır.
1.2-Mahrem Yapılanmanın İşleyişi:
Örgüt için en önemli kurumlar olan TSK, Emniyet, MİT ve Yargı organlarına yerleştirilecek öğrenciler, “Talebe İmamları” tarafından belirlenmekte ve durumlarına göre sınıflandırılarak o yönde ders çalışmaları sağlanmaktadır.
Bu öğrenciler talebe evlerinden alınarak mahrem yapı dışındaki kişilerin bilmediği ve sadece mahrem hizmetlerde kullanılan “Özel Evlere” yerleştirilmektedir. Evlere yerleştirilen öğrencilere kod isim verilmekte ve özel derslere tabi tutulmaktadır.
Örgütün mahrem yapısı tarafından ele geçirilen Askeri Liselere Giriş ve Polis Koleji Giriş sınav soruları Talebe İmamları aracılığıyla bu okullar için hazırlanan öğrencilere ezberletilerek sınavlarda başarılı olmaları sağlanmaktadır.
Askeri Liselere ve Polis Kolejine yerleştirilen öğrencilerin, bu okullardaki öğrenimleri süresince de kendilerini bu okullara hazırlayan “Talebe İmamı” tarafından takibi sağlanmıştır.
Talebe İmamı, sorumlu olduğu öğrenciyi genelde on beş günde bir kez ziyaret etmekte, ziyaret gerçekleşmezse ikinci buluşmanın ne zaman ve nerede gerçekleşeceği mutlak surette belirlenmektedir. Bu görüşmeler, katı kurallarla belirlenmiş yüksek gizlilik içerisinde gerçekleştirilmektedir.
15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası TSK içerisindeki yapılanmaya yönelik yapılan soruşturmalar ve kovuşturmalar akabinde alınan ifadeler ve yapılan tespitler sonucu gün yüzüne çıkarılan bilgilere bakıldığında;
“Örgütün TSK içerisinde farklı bir yapılanmaya gittiği, tamamen hücre tipi, birbirinden habersiz ve bağımsız üniteler oluşturulduğu, bu ünitelerin sivil abilerin/imamların sorumluluğunda üst düzey komutanlar (General, Albay, Yarbay, Binbaşı), alt rütbede subaylar (Yüzbaşı, Üsteğmen, Teğmen) ve Astsubay gruplarından oluştuğu”,
Böylelikle, FETÖ/PDY askeri öğrenci olarak Türk Silahlı Kuvvetlerine yerleştirdiği mensuplarını ikişer üçer kişiden oluşan, birbirinden ayrı ve habersiz hücreler halinde sözde abilerin sorumluluğuna vermiş, kod adı vererek gerçek isimlerini gizlediği bu örgüt üyelerinin, hiçbir hücre diğer bir hücreden haberdar olmayacak şekilde, ayda sadece bir-iki kez örgütün evlerine gitmelerini sağlayarak ya da dışarıda yüz yüze görüşerek deşifre olmalarının önüne geçmeye çalışmıştır. Türk
Silahlı Kuvvetlerine sızan elemanların korunması, orduda tutunabilmesi ve arkadan gelenlerin önünün açılabilmesi için her türlü yol ve yöntemin uygulandığı anlaşılmıştır.
1.3-FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Askeri Personel İçerisinde Yapılanma Şekli ve Süreci:
1.3.1-Birim Yapılanması Terminolojisi:
...KUVVETLERİ/KOMUTANLIĞI BİRİM SORUMLUSU: ...Kuvvetleri Komutanlığı içerisindeki FETÖ yapılanmasının en üst birimidir. Birim sorumlusu Fetullah Gülen veya görevlendirdiği kişi ile direkt olarak görüşen, emir ve talimat alan, ……. Komutanlığı içerisindeki bilgi/belgeler kendisine ulaştırılan, yapılanma içerisindeki alt birimlerden sorumlu olarak görev yapan örgüt mensubudur.
MÜDÜR (MD): İldeki askeri yapılanmasının sorumlusu olan, il imamı veya il Eğitim Danışmanı ile arasında herhangi bir bağ bulunmayan, doğrudan TEMSİLCİYE bağlı olan örgüt yöneticisini ifade eder.
MÜDÜR YARDIMCISI: Müdürün talimatlarını yerine getiren aynı zamanda yapı içerisinde faaliyet yürüten şahısların sorunlarını müdüre aktaran ve örgüt adına raporlama yapan kişiyi ifade eder.
BELGE ENFORMASYON YÖNETİCİSİ (BEY): Öğrencilerden (subaylar) öğretmenlere onlardan da Bilginlere aktarılan bilgilerden teyide muhtaç ve araştırılması gerekenlerin detaylı inceleme ve değerlendirmesini yapan kişidir.
BİLGİN: Yapı içerisinde müdür yardımcısı konumunda olan, fişleme ve bilişim işleri ile bizzat ilgilenen örgüt mensubunu ifade eder.
ÖĞRETMEN: Müdür yardımcılarına bağlı olarak askeri personel ve askeri öğrenciler ile sohbet toplantısı yapan, himmet toplayan ve askeri personel ve öğrencilerden sorumlu olan kişiyi ifade eder.
ÖĞRENCİ: İlgili Kuvvet Komutanlığında görevli olan ve aynı zamanda FETÖ üyesi Askeri Şahıslara verilen isimdir.
TAŞIYICI: İlgili Kuvvet Komutanlığında görevli FETÖ üyesi Askeri Personelden (öğrenci) gelen bilgi ve belgeleri üst örgüt mensuplarına şifreli flash veya yutmaya elverişli micro-sd kart içerisinde taşıyan örgüt üyesidir.
GEZİCİ: Birim/bölge yapılanması içerisinde birim ile bölge arasındaki koordinasyonu sağlayan örgüt unsurları GEZİCİ olarak tabir edilirler. Askeri Okul/Polis Okulu öğrencileri ile ilgili olarak birim bölgeden düzenli olarak rapor alır.
SERREHBER: Örgüte ait okul ve dershanelerde çalışan öğretmenlerden sorumlu kişiyi ifade eder.
EĞİTİM DANIŞMANI (ED): İllerde BÖLGE içerisinde yürütülen tüm faaliyetlerden sorumlu olan ve bu faaliyetleri yöneten kişiyi ifade eder.
SERDOKTOR: İllerde doktorlar ile görüşüp edindiği bilgileri E.D’lere raporlayan kişiyi ifade eder.
DOKTOR (Dr.): Örgüte mensup olan Askeri Okulları ve Polis Okullarını kazanmış olan öğrencileri örgüt adına öğretmenlik yapan kişiler üzerinden takip eden ve durumları hakkında rapor alan kişiyi ifade eder.
GÖZCÜ: Askeri lise ve harp okulundaki örgüt mensubu öğrenciler ile ilgilenen ve her on beş günde bir okul dışında buluşma yapan talebe abisine verilen isimdir.
ARAMA/TARAMA MESULÜ (ATM): Hem birimde hem de bölgede faaliyet yürüten ATM"ler örgüt mensuplarının üzerlerinde ve evlerinde suç unsuru
oluşturabilecek örgütsel bilgi, belge, dijital materyal bulunup bulunmadığının tespitini yapan ve dijital cihazları formatlayarak delilleri ortadan kaldıran örgüt mensuplarıdır.
L MESULLERİ: Asker ve polis yapılması düşünülen 8. ve 12. sınıf öğrencileri ile ilgilenen örgüt mensuplarıdır.
ÜMİT MESULÜ: Örgüt ile irtibatı zayıflayan örgüt mensubunun tekrar örgütle irtibatını sağlamakla görevli örgüt mensubudur.
İZDİVAÇ MESULÜ: Yapı içerisinde evlilikleri organize eden sorumludur.
1.3.2- Genel Olarak:
Örgütün TSK içerisinde farklı bir yapılanmaya gittiği, tamamen hücre tipi, birbirinden habersiz ve bağımsız üniteler oluşturduğu, bu ünitelerin sivil abilerin/imamların sorumluluğunda üst düzey komutanlar (General, Albay, Yarbay, Binbaşı), alt rütbede subaylar (Teğmen, Üsteğmen, Yüzbaşı) ve astsubay gruplarından oluştuğu tespit edilmiştir.
FETÖ’nün askeri yapılanmasının adı örgüt tarafından BİRİM olarak adlandırılmaktadır. Her askeri kuvvetin (Kara, Hava, Deniz, Jandarma) başında bir sorumlunun bulunduğu, onların altında Türkiye’nin coğrafi bölgelerine/birimin bulunduğu yerlere göre ayarlanmış olan BÖLGE TEMSİLCİLERİ’nin yani bölge sorumlularının bulunduğu, Temsilcilerin altında MÜDÜRLERİN bulunduğu, personel (öğrenci) sayısına veya bölgenin büyüklüğüne göre müdürlerin sayısının da değiştiği, Müdürlerin altında MÜDÜR YARDIMCILARININ bulunduğu, Müdür yardımcılarının altında ÖĞRETMENLERİN bulunduğu, bu şekilde isimlerin kullanılma amacının ise dikkat çekmemek için olduğu, Öğretmenlerin onların altında bulunan askeri personel ile ilgilendikleri, askeri personelin ortak adının “ÖĞRENCİ” olduğu anlaşılmaktadır.
Örgütün askeri mahrem yapılanmasında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı içerisindeki askeri personel, bir bütün olarak ele alınmaktadır ve aynı mahrem yapılanma tarafından yönetilmektedir.
Birim yapılanmasında yer alan örgüt mensupları arasında gerçekleştirilen toplantılarda (Temsilci-Müdür, Müdür-Müdür Yardımcısı ve Müdür Yardımcısı-Öğretmen) görüşülen konular genel olarak şöyledir:
-Öğrencilerin (askeri personel) durumunun görüşülmesi; okuyan öğrencilerden isim bazlı olumlu/olumsuz bir durum olup olmadığı,
-Personelin durumunun görüşülmesi; çalışanlar ile alakalı varsa özel/genel gündem konuları, örgüt mensubu olmayan personel hakkında bilgi toplanması,
-Genel Gündemler; tedbir, Okuma/İzleme/Fetullah GÜLEN’den gelen örgütsel notlar,
-Mevsimsel Gündemler; sene başı, Tatiller, Tayin dönemleri, Sicil, Okuyan Öğrencileri illerinde ziyaret (Sömestr ve yaz tatili),
-İzdivaç; Evlenme aşamasında olan adayların bölge ile irtibat kurularak tanıştırılması,
Örgütün yönetim modelinde alınan kararların ve verilen talimatların emir-komuta zinciri içerisinde tepeden en alt hücreye kadar ulaştırılması ve aşağıdan yukarıya doğru raporların verilmesi söz konusudur.
Bu çerçevede Müdür Yardımcıları tarafından, öğretmenler ile yapılan toplantı sonucu oluşan gündem ve raporlar Müdür pozisyonundaki örgüt mensuplarına, Müdürler ile yapılan toplantı sonucu oluşan talimat ve gündemler öğretmenlere aktarılmaktadır.
1.3.3-Kadrolaşma Süreci:
Örgüt tarafından seçilerek yetiştirilen elemanlar, örgütün hedefleri doğrultusunda kamu ve özel sektörde istihdam edilmektedir. Kamudaki örgütlenme anlayışı, herhangi bir cemaatin üyelerinin devletin kademelerinde yer almasının ötesindedir.
Devletin kamu kurumlarına yerleşme, her vatandaşın hakkı olarak görülse ve Fetullah GÜLEN tarafından bu hak kılıf olarak kullanılmaya çalışılsa da gizlenmeye çalışılan bir gerçek vardır. Bu gerçek; FETÖ’nün sınav sorularını çalması, kumpas davalarıyla örgüt mensubu olmayanları tasfiye etmesi ve örgütün devlette monopol olmaya çalışması, hizmet asabiyyetinin sonucu olarak örgüt mensuplarının hizmet aidiyetini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından üstün görmesi, sadakatlerin devlete değil örgüte sunulması, devlet hiyerarşisi yerine örgüt hiyerarşisinin konulması, emirlerin sivil örgüt imamlarından alınması gibi birçok somut olayda görülmektedir.
Bu gibi somut olaylar da göstermektedir ki FETÖ mensubunun devletin kamu kurumlarına yerleşmesi/yerleştirilmesi değil, sızması ve halk tabiriyle ayrık otu gibi bulunduğu yerleri işgal etmesi söz konusudur.
15.07.2016 tarihli darbe girişimini gerçekleştiren FETÖ/PDY terör örgütünün Türk Silahlı Kuvvetlerimiz içerisindeki yapılanmasının "Mahrem Hizmetler" olarak isimlendirildiği ve yapılanmada gizliliğe azami derecede riayet edildiği bilinmektedir.
Genellikle ortaokul/lise döneminde kazanılan şahısların, örgütsel ideolojiye uygun olarak yetiştirilerek örgüt mensuplarınca özel bir sınavdan geçirilen bu şahısların, örgütün mahrem yapılanmasını oluşturan birimlerde istihdam edilmesine örgütün oldukça önem verdiği ve mahrem hizmetlerde kullandığı görülmektedir.
Askeri mahrem yapılanmasında yer alan bir örgüt mensubunun hayatını dört evrede özetlemek mümkündür. Bunlar şu şekildedir:
- Birinci evre; Işık evi,
- İkinci evre; Hususi/Özel ev,
- Üçüncü evre; Askeri okullardaki eğitim süreci,
- Dördüncü evre; Birim yapılanması,
Çocuk yaşta örgüte kazandırılan öğrenciler, talebe evlerinden alınarak mahrem yapı dışındaki kişilerin bilmediği ve sadece mahrem hizmetlerde kullanılan özel evlere yerleştirilmektedir.
Örgüt mensupları, ortaokul ve lise dönemlerinden itibaren düzenli olarak örgüt liderinin ses veya görüntü kaydı haline getirilmiş vaazlarını, kitaplarını sohbet toplantılarında dinlemekte, izlemekte ve okumaktadır. Sohbet toplantıları, örgüt
tarafından masum dini faaliyetler gibi gösterilmeye çalışılarak ardındaki örgütsel fikir ve idealler gizlenmektedir. Oysaki bu toplantılarda, dini kılıf altında ya da buzdağının görünmeyen yüzünü oluşturan kısımlarında örgütsel bir bakış açısı kazandırılmaktadır.
Örgütün elinden geçen ve endoktrine edilen örgüt mensuplarının bu bakış
açısını kazanmaması, söz gelimi askeri mahrem yapılanmada yer alan bir örgüt mensubunun bu ses kayıtlarını ve videoları izlememesi mümkün değildir. Çünkü bu örgüt mensuplarının ikna edilmesi, kandırılması, gönülden bağlanarak örgüt ideallerine hizmet etmesi için ordunun içerisinde bulunmalarının elzem olduğu, kendilerini gizlemezlerse orduda barındırılmayacağı, bu yüzden tedbir uygulamaları gerektiği, hedefledikleri amaçlara yönelik propaganda yapılmakta ve bu propaganda sohbet toplantılarında kitap, kaset vb. şekillerde adeta elemanların beynine işlenmektedir. Sonuç olarak bu propaganda, yolu ışık evlerine düşmüş, sohbet toplantılarına katılmış herkese uygulanan standart bir örgüt uygulamasıdır.
Diğer terör örgütleriyle mukayese edilemeyecek ölçüde gizliliğe büyük önem vermesi, yasadışı faaliyetlerinin bilinmesinin önüne geçmek ve meçhulde kalmasını sağlamak, örgüt mensubunun güvenliğini sağlamak, örgüt mensubunun kriptolanması ile deşifre olmasını engellemek, yapılması planlanan eylemin veya yasadışı faaliyetin başarıyla gerçekleştirilmesini temin etmek, yasadışı faaliyetlerin akabinde mümkün olduğunca az iz ve emare bırakmak amacına yönelik KOD ADI kullanılmakta ve yine mahrem hizmetlerde kullanılan evlere yerleştirilen öğrencilere özellikle KOD isim verilerek özel derslere tabi tutulmaktadır.
Örgütün neredeyse tüm uygulamalarında olduğu gibi gizlilik de istismar edilen dini kavramlarla kamufle edilmekte, örgüt jargonunda TEDBİR olarak adlandırılmaktadır.
Askeri Mahrem Yapılanmada örgüt, özel olarak seçip yetiştirdiği elemanlarını Askeri Okullara sokarak dikey büyüme stratejisini takip etmekte, Emniyet Mahrem Yapılanmasında olduğu gibi sızdırdığı bu elemanlarını kullanarak kendi örgütüne mensup olmayan öğrencileri saflarına çekerek yatay büyüme stratejisini uygulamadığı görülmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin eğitim birimlerine giren öğrencilerin örgütsel görevi hedef üniteye girmekle sonlanmaz. Öğrenci sınavı kazandıktan sonra, kendisini hazırlayan abisi ya da onun yerine görevlendirilen başka bir abi ile takibi yapılır. Bu abiler vasıtasıyla hedef ünitelere sokulan örgüt mensubu öğrencilerle sık sık görüşülür. İrtibatın hiçbir zaman koparılmadığı FETÖ mensuplarının sadakatlerine göre gruplara ayrılarak eğitim hayatları boyunca bir an olsun boş bırakılmadan verilen görevleri yerine getirmesi istenir. Öğrenci okulu bitirene kadar bu işlemler, bu şekilde büyük bir gizlilikle devam eder.
Hususi/mahrem yapılanmaya yerleştirilmesi planlanan bir öğrencinin sınav öncesi gelişim aşamasını takip etmek ve görülen aksaklıklar varsa giderilmesini ve Birim Yapılanması ile Bölge Yapılanması arasındaki bağlantıyı sağlayan, koordinasyon görevleri olan, örgüt mensuplarının devlet birimlerine sızdırılmasına ve yerleştirilmesine işlerlik kazandıran ve mahrem yapılanmanın devamlılığına katkıda
bulunan GEZİCİ yapılanmasında görevli örgüt mensuplarının; yılda bir veya iki kez de hususi/mahrem yapıda olup sonraları irtibatını koparan ve yapı içerisinde ARIZA olarak adlandırılan muvazzaf kişilerden sorumlu olup, bunların tekrar yapıya kazandırılmasında görev alan ÜMİTÇİ diye tabir edilen yapılanma ile görüşmeler yaptıkları tespit edilmiştir.
Bu görüşmelerde; ÜMİTÇİ grubunun, GEZİCİ’lerden genellikle ARIZA’ya düşen şahıslar hakkında yardım talebinde bulunduğu, bu kapsamda ümitçilerin şahsın daha iyi tanındığı ve şahısla ilgili toplanan her türlü bilgilerin de bulunduğu elemanı ilk yetiştiren bölgeden şahısla ilgili ayrıntılı bilgileri kendilerine vermelerini gezicilerden istediği, gezicilerin de ümitçilerin isteklerini ilgili ilin EĞİTİM DANIŞMANI’na ilettiği anlaşılmıştır.
Örgütten kopma aşamasına gelmiş, devri tamamlanamayan öğrencilerin tekrardan örgüte katılımının sağlaması amacıyla, öğrenciler sistem üzerinden Ümit yapılanmasına aktarılır.
Öğrenci, eğer okuldan yeni mezun olarak birim yapılanmasına aktarılmış ise birimden koptuğu anda sistem üzerinden bir önceki geldiği yerdeki sorumlularına ulaşılır. Hangi ilden askeri okula kazandırıldıysa o ildeki Doktor-Gezici-Öğretmen olarak adlandırılan sorumlusuna ulaşılır ve öğrencinin (askeri personel) nerede, nasıl, neden koptuğuna ilişkin rapor verilir.
Doktor-Gezici-Öğretmen olarak adlandırılan sorumlular tekrar öğrenci ile görüşerek yapılanmaya kazandırılmaya çalışılır. Bunun için öğrenci (askeri personel) olan şahsın yapı içerisinde bulunan aile mensubu, atandığı ildeki sorumlusu ve ilk geldiği ildeki sorumlusu ile bir araya gelinir. Hem arkadaşlık ilişkileri, aile ilişkileri, devrelerinden yapı içerisinde olan beraber grup olmuş olduğu halen birimde öğrenci olanlar devreye sokularak kopma aşamasında olan öğrenci tekrar birim yapılanmasına alınmaya çalışılır.
Bu aşamada kopma aşamasındaki öğrenciye yapıdan çıktığı takdirde çok büyük şefkat tokadı yiyeceği, askeri okulu kazanmasında bir sürü insanın emeğinin olduğu söylenerek psikolojik baskı yapılır.
Öğrenci (askeri personel) hala birim yapısına devam etmek istemiyorsa öğrencinin görev yaptığı yerdeki birim içerisinde faaliyet gösteren bir öğrenciye, ayrılmak isteyen şahsı zimmetleyerek takibini yapar. Buna rağmen örgüte geri kazandırılamazsa örgüt tarafından “şefkat tokadı” olarak tabir edilen adli veya idari müeyyidelere tabi tutulur.
Örgütün yüksek gizlilik seviyesinde örgütlendiği TSK içerisindeki kadrolaşma süreci stratejik noktaların işgali ile başlayıp, belirlenen öncelik sırasına göre zamanla bütün birimlerin ele geçirilmesini kapsamaktadır. Çok öncelikli hedeflerden daha az öncelikli hedeflere doğru, elde edilmesine dayanan bir planlamaya göre yapılmaktadır.
Bu kadrolaşma süreci; öğrencinin/elemanın bulunması, mahrem yapıya seçilmesi, hazırlanması, sınava sokulması ve kazandırılması, subay ve astsubay yetiştiren eğitim birimlerinde irtibatının ve ideolojik eğitiminin devam ettirilmesi, meslek hayatına geçtiğinde örgüt elemanı olarak örgütsel faaliyetlere iştirak etmesi ve hayatının örgütün hedefleri doğrultusunda sürdürmesini kapsamaktadır.
Meslek hayatına başlayan örgüt mensubu askeri personel; maaşından yaklaşık %10 (evlilik durumuna göre değişkenlik gösterebiliyor) veya üstü HİMMET adı altında para vererek örgüte finansman sağlamakta, evlilik kararı vermesi durumunda örgütün izin verdiği kişiyle evlenmekte, toplantılara katılarak ideolojik bağlarını sürekli canlı tutmakta, devlet içerisinde kalması gereken bilgileri dışarı sızdırarak sivil
sorumlusuna aktarmaktadır. Yine örgütün uygun görmediği bir şahısla evlenmenin ise örgüt tarafından olumsuz karşılandığı ve müeyyidesinin olduğu bilinmektedir.
Bütün bunlar, örgüt mensuplarının en özel bireysel alanına dahi örgütün büyük ölçüde nüfuz ettiğini ve akrabalık bağlarından bile daha sağlam olan örgütsel bağların mesleki hayatları boyunca devam ettiğini göstermektedir.
2-ÖRGÜTSEL TOPLANTILAR İÇİN İLETİŞİM KURMA YÖNTEMLERİ:
Terör örgütlerinin en önemli unsurlarından bir tanesi örgüt yöneticileri ve örgüt üyeleri arasında haberleşme yöntemleri her zaman belirli bir gizlilik içerisinde yapılmaktadır. FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün gerek devlet içerisinde ve gerek toplum içerisinde yapılanmasında yer alan birimler açısından özel haberleşme yöntemleri uyguladığı gibi, birimler arasında da birbirinden farklı ve gizliliğin gizliliği şeklinde bir haberleşme yöntemi sağlayarak aynı birimde yer alan kişilerin birbirlerinden bile haberdar olmadan, ancak örgüt içerisinde bağlı oldukları kişilerle bağlantı kuracak şekilde bir haberleşme sisteminin uygulandığı tespit edilmiştir.
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün faaliyet alanlarının çeşitliliğine paralel olarak örgütün haberleşme yöntemleri de çeşitlilik arz etmektedir ve bu haberleşme örgütün neredeyse tüm uygulamalarında gizlilik içerisinde iletişim sağlamaya yöneliktir. Buna göre;
Örgütün İletişimde Kullandığı Yöntemlerin;
-Yüz Yüze/Buluşma,
-Canlı Kurye,
-Kriptolu IP Hattı,
-Not ile Haberleşme,
-Basın Yayın Üzerinden Talimat Verme,
-Sosyal Medya (Facebook, Twitter vb.),
-Telefon (GSM, Operasyonel Hat, Ankesör/Büfe Arama),
-İletişim/Haberleşme Programları (ByLock vb.),
Olduğu anlaşılmaktadır.
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü örgütlenme yapısı içerisinde üyeler arasında kullandığı en yaygın haberleşme yöntemi ByLock haberleşme sistemini kullanmaktır. ByLock programı, sadece örgüt üyeleri tarafından kullanılmak üzere kullanıcıların tespitini engellemeye yönelik tedbirler alarak tasarlanmış, örgütsel gizliliği esas alan ve dışa kapalı benzer diğer programların aksine ticari amaç kaygısı bulunmayan, örgüt içi bir haberleşme uygulamasıdır. Nitekim; Dairemizin 24.04.2017 tarih ve 2015/3-2017/3 sayılı kararında açıkça belirtildiği şekilde, "ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve
münhasıran bir suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının her türlü şüpheden uzak kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olacağı" kabul edilerek ByLock iletişim sistemini FETÖ/PDY silahlı terör örgütü tarafından kullanılan bir haberleşme sistemi olduğu kabul edilmiştir.
Askeri birimler arasında en yaygın olarak kullanılan iletişim sistemi ise ardışık arama sistemi olduğu, yine askeri birimler içerisinde yer alan ve örgüt içerisinde özel konuma sahip birtakım kişilerin ise operasyonel hat kullanma yöntemiyle sadece örgütün mahrem imamlarıyla görüştükleri tespit edilmiştir.
2.1-Askeri Mahrem (Birim) Yapılanmasında Ankesörlü / Sabit Hat Telefonla İletişim Kurma Yöntemi:
FETÖ askeri mahrem yapılanmasında, öncelikle iletişimde “Randevulaşma Sistemi” esas alınmıştır.
Randevulaşma sistemi; bir örgüt mahrem sorumlusunun, bir öğrenci ile (askeri personel) kontrol, buluşma ve/veya toplantı amacı ile bir araya geldiğinde bir sonraki görüşmenin o gün netleştirilmesidir. Ancak; olağan dışı bir durum gelişmesi veya buluşmanın gerçekleşmemesi durumunda diğer farklı araç ve yöntemlerin (telefon, internet, internet tabanlı haberleşme programları ve kurye vs.) kullanıldığı anlaşılmıştır.
Mahrem yapılanmanın telefon kullanımına ilişkin genel bakış açısı ise, tedbir ve gizlilik bakımından uygun görülmediğinden telefon kullanılmaması, görüşmelerin randevulaşma sistemi ile ayarlanması yönündedir. Ancak randevulaşma sistemi her zaman geçerli olmamakta, şartlar gereği ya da tedbirsizlik nedeniyle telefon da kullanılabilmektedir.
Mahrem yapılanmanın, telefon kullanımı ile ilgili çok sıkı kuralları mevcuttur. Bu kurallardan bazıları; askeri mahrem yapılanma yöneticilerinin, öğrenci numaralarını telefonlarına yazmasının yasak olması, öğrencileri ararken genelde dışardan bir telefon bulup araması gibi deşifre olmayı önleyici kurallardır.
İşte bu kurallardan “dışardan bir telefon bulup arama”, örgüt içinde özel bir iletişim şeklinin ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Her ne kadar iletişimde esas olan usul “Randevulaşma Sistemi” olsa da, örgütün mahrem sorumlularının, sevk ve idaresi altındaki askeri personel ile deşifre olmayı engellemek maksadı ile irtibat kurma yollarından birisinin de;“Kamuya açık ve birbirinden bağımsız Market, Büfe, Kırtasiye, İddia Bayii ve Lokanta gibi işletmelerde bulunan ve ücret karşılığı kullanılan sabit (kontörlü/voip) hatlar ile Türk Telekom’a ait Ankesörlü telefon hatlar” olduğu tespit edilmiştir.
Örgüt tarafından bu yöntemin kullanılma sebepleri ise;
-Pratik ve kolay ulaşılabilir bir iletişim modeli olması (Örneğin, operasyonel hat ile iletişim için gerekli olan 2. bir telefon, çevresi tarafından şahsın durumunu şüpheli hale getirebilir.),
-Anonim bir iletişim modeli olması (Açıklamaya ihtiyaç duyulduğunda gönül ilişkisi vb. bahaneler ileri sürülebilir.),
-Teknolojik imkanların güvenilir olmadığı (ByLock serverlarının elde edilmesi vb. toplu deşifrasyon olmayacağı inancı.),
-Arayan mahrem sorumlusunun kimliğinin deşifre olmayacağı,
Düşüncelerine dayanmaktadır.
2.2-Büfe/Ankesörlü Sabit Telefon Hatlarıyla İrtibat Kurma Yönteminin Özellikleri:
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü “sohbet” olarak adlandırdığı örgütsel toplantıları devam ettirmek için elzem olan askeri personel ile irtibatlarında gizliliğe çok önem verdiği hususuna yukarıda ayrıntılarıyla değinilmiştir.
FETÖ kapsamında yürütülen soruşturmalardaki şüphelilerin hatları ile kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta vb. gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesinde;
-Ardışık Arama (Yakın zaman diliminde peşi sıra birbirini takip eden),
-Periyodik Arama (Farklı tarih ve zaman diliminde belirli gün aralığı dahilinde),
-Tek Arama,
Şeklinde iletişimin gerçekleştirildiği ve irtibat sağlandığı saptanmıştır.
Birim içerisinde sorumlu düzeyde bulunan örgüt mensuplarının, kendilerine bağlı askerlere ait telefon numaralarını, telefonlarına farklı isimler kullanarak veya not kâğıtlarına GSM numaraları üzerinde belirli değişiklikler yaparak kaydettikleri, iletişim kurmak istedikleri zamanlarda ise; kamuya açık ve birbirinden bağımsız Market/Büfe/Lokanta vb. işletmelerde kurulu bulunan kontörlü/voip (sabit) hatlar ile Türk Telekom’a ait ankesörlü telefonları kullanılmak suretiyle kendilerine bağlı askerleri aradıkları belirlenmiştir.
Dairemizin 06.11.2019 tarih, 2019/1582 - 6838 sayılı kararında ardışık arama ile ilgili ayrıntılı açıklamalar yapılmış, buna göre; “Bir asker şahsın; örgütün gizlilik ve deşifre olmamak kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta vb. gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaata ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması halinde, kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun delil olacağında kuşku yoktur.” denilerek ardışık aramanın da terör örgütünün iletişim yöntemlerinden biri olduğu kabul edilmiştir.
2.3-Askeri Mahrem (Birim) Yapılanmasında Operasyonel Hatla İletişim Kurma Yöntemi:
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün “mahrem yapısı” içerisinde faaliyet gösteren örgüt mensuplarının kendi sorumlulukları altında bulunan asker şahısların telefon numaralarının deşifre edilmesini önlenmesi ve örgütsel faaliyetlerinin sürdürülebilir olması amacıyla şifreleme metodları kullanarak kaydettiği, yine örgüt mensuplarının kendi üzerlerine kayıtlı olmayan, uygulamada patates hat olarak adlandırılan telefon numaralarını sadece mahrem imamların görüşmek amacıyla örgütsel saikle kullandıkları yapılan soruşturma ve kovuşturmalar sırasında bu durumun tespit edildiği,
Günümüzde iletişim aracı olarak cep telefonlarının kullanılmasının hayatın olağan akışına uygun bir gerçek olduğu, ancak kamuya açık bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta vb. gibi işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatlar üzerinden asker şahısların “gezerek” ya da ardışık şekilde yapılan aramaların örgütün “gizlilik” kuralına uygun olarak asker mahrem yapılanmasının irtibat kurma yöntemlerinden biri olduğu daha önceki kararlarımızda ayrıntılı olarak açıklanmıştır ama asker şahıslar içerisinde konumları itibariyle ve örgüt içerisindeki görevlendirmeleri gözönünde bulundurularak bu şahısların mahrem imamlarla yaptığı görüşmelerde “gizliliğin gizliliği” kuralı uygulanarak bu şahısların günlük yaşamlarıyla bağlantı kurulamayacak şekilde ve kendi özel görüşmelerini gerçekleştirmeyip sadece örgütsel görüşmeleri sağladıkları operasyonel (patates) hatlar kullandıkları ve bu hatlar aracılığıyla askeri mahrem yapılanma içerisinde deşifre olmamak kuralına uygun olarak örgüt imamlarıyla örgütsel amaçlı olarak haberleşmeyi sağladıkları tespit edilmiştir. Burada şüpheli tarafından kullanılan GSM hattı ile mahrem imam üzerine kayıtlı hatlara ait HTS raporları karşılıklı mukayese edildiğinde her iki hattın ortak baz bilgileri bulunduğu, her iki GSM hattın da aynı tarih ve yakın saatler aralığında aynı yerde baz verdiği, görüşmelerin ağırlıklı olarak tek bir GSM numarasıyla olduğu hususları bütün şekilde ele alındığında başkası üzerine kayıtlı hattın operasyonel hat olarak şüpheliler tarafından kullanıldığı tespit edilmesi mümkündür.
3-BİR İLETİŞİM ARACI OLARAK OPERASYONEL GSM HATLARLA YAPILAN ARAMANIN HUKUKİ NİTELİĞİ
Operasyonel GSM hatlarıyla örgüt içerisinde yer alan mahrem imamlar ile yapılan örgütsel görüşmelerin hukuksal niteliğinin tespiti ve bu konudaki düzenlemelerin ortaya konulup konunun hukuki boyutunun tartışılması gerekmektedir.
3.1- Ulusal ve Uluslararası Mevzuat:
Konuyla İlgili Ulusal ve Uluslararası Yasal Düzenlemeler;
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi:
Madde 8 - Özel ve aile hayatına saygı hakkı
1-Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
2-Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.
3.1.1-Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
Özel hayatın gizliliği ve korunması
Özel hayatın gizliliği
Madde 20- Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden
biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış mercin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili mercin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
...
Haberleşme hürriyeti
Madde 22- Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.
Suç ve Cezalara İlişkin Esaslar
Madde 38- (6)- Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.
Milletlerarası Antlaşmaları Uygun Bulma
Madde 90/5- Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.
3.1.2- Ceza Muhakemesi Kanunu
İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması
Madde 135 – (1)(Değişik: 21/2/2014–6526/12 md.) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi (…) dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır. (Mülga son iki cümle: 24/11/2016-6763/26 md.)
(2)(Ek: 21/2/2014–6526/12 md.) Talepte bulunulurken hakkında bu madde uyarınca tedbir kararı verilecek hattın veya iletişim aracının sahibini ve biliniyorsa kullanıcısını gösterir belge veya rapor eklenir.
(3)Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
(4)Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok iki ay için verilebilir; bu süre, bir ay daha uzatılabilir. (Ek cümle: 25/5/2005 – 5353/17 md.) Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim yukarıdaki sürelere ek olarak her defasında bir aydan fazla olmamak ve toplam üç ayı geçmemek üzere uzatılmasına karar verebilir.
(5)Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, (…) mobil telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu hususa ilişkin olarak verilen kararda, (…) mobil telefon numarası ve tespit işleminin süresi belirtilir. Tespit işlemi en çok iki ay için yapılabilir; bu süre, bir ay daha uzatılabilir.
(6)(Ek: 2/12/2014-6572/42 md.) Şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu ve tedbirin süresi belirtilir. (Ek cümleler: 24/11/2016-6763/26 md.) Cumhuriyet savcısı kararını yirmi dört saat içinde hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde kayıtlar derhâl imha edilir.
(7)Bu madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
(8)Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a)Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
15. (Değişik: 2/12/2014-6572/42 md.) Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak (madde 302) ,
16. (Ek: 2/12/2014-6572/42 md.) Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
17. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları.
...
(9) Bu maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda alamaz.
Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi
Madde 160 – (1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun
işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın
yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.
Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri
Madde 161 – (1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir.
...
(2)Adlî kolluk görevlileri, el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.
...
(4)Diğer kamu görevlileri de, yürütülmekte olan soruşturma kapsamında ihtiyaç duyulan bilgi ve belgeleri, talep eden Cumhuriyet savcısına vakit geçirmeksizin temin etmekle yükümlüdür.
Delillerin Ortaya Konulması ve Reddi
Madde 206-(2) Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
(a)Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
Delillerin Takdir Yetkisi
Madde 217 – (2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.
Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar
Madde 230 – (1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
(b)Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
Hukuka Kesin Aykırılık Halleri
Madde 289 – (1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
(i)Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.
Şeklinde düzenlenmiştir.
3.2-Operasyonel GSM Hatlardan Arama Sonuçlarının Delil Olarak Hukukiliği:
3.2.1-Genel olarak:
Çağımızda hukukun değişmez niteliği; “Evrensel, herkes için, bağımsız, tarafsız insan haklarına saygılı, eşitlikçi, özgürlükçü, adil, haksızlığa karşı vazgeçilmez” oluşudur.
Bir ülkede bu ilkelerin benimsenip güçlendirilmesi ve içselleştirilmesi için demokratik düzenin bütün kurum ve kuruluşlarıyla oluşturulması, demokratik hakların etkin biçimde kullanılması, devletin bütün işlemlerinin hukuk sınırları içinde ve hukuk devleti ilkelerine uygun olması kadar çağdaş bir ceza yargılamasının sağlanması da gerekmektedir.
İstikrar kazanmış yargı kararlarında vurgulandığı ve öğretide ifade edildiği üzere, ceza yargılamasının amacı maddi gerçeğin insan onuruna yaraşır biçimde araştırılıp bulunmasıdır. Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 23.02.2016 tarih ve 2014/5.MD-98 esas 2016/83 sayılı ve 10.12.2013 tarih ve 2013/359 sayılı kararlarında;“...Ceza Muhakemesinin amacı usul ve kuralların öngördüğü ilkeler doğrultusunda maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak bir biçimde kesin olarak belirlenmesidir. Maddi gerçeğin belirlenmesinde kullanılan yegane araçlar deliller olup, nitekim 5271 sayılı CMK’nın ‘delillerin takdir yetkisi’ başlıklı 217. maddesinin 2. fıkrasında yer alan; ‘yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”denilerek aynı amaca işaret edilmiştir. Bu açıklama ile ayrıca delillerin serbestliği ilkesine de vurgu yapılmaktadır. Buna göre, ceza muhakemesinde hangi hususu hangi delillerle ispat olunacağı konusunda bir sınırlama bulunmayıp, yargılama yapan hakim hukuka uygun şekilde elde edilmiş her türlü delili kullanmak suretiyle, sanığın aleyhine olduğu kadar lehine olan delilleri de araştırıp, değerlendirerek şüpheden arınmış bir sonuca ulaşmalıdır.
Ceza Muhakemesinde maddi gerçek ortaya çıkarılırken, kişisel hak ve özgürlüklere saygı ile toplumsal düzenin sağlanması arasında bir denge kurulması temel amaçtır. Kanun koyucu bu amaçla, delil serbestliği ilkesine, öğretide ve uygulamada “delil yasakları” olarak adlandırılan bir takım sınırlamalar getirmiştir. Anayasanın 38. maddesinin 6. fıkrasında, CMK"nın 206. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde, 217. maddesinin ikinci fıkrasında, 230. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde ve 289. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin esas alınamayacağı belirtilmiştir. Delilin hukuka aykırı bir yöntemle elde edilmiş olup olmadığına ise yargı makamı karar verecektir.
Delillerin yerindeliği incelemesi yapmayan ve bu konunun ulusal yargı organlarının takdirinde olduğunu belirten AİHM, elde edilen deliller dahil olmak üzere yargılamayı bir bütün olarak inceleyip bu çerçevede ilgilinin adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediğine karar vermektedir(AİHM, Khan/Birleşik Krallık, 12.05.2000, B.No:35394/97, &34). AİHM, delillerle ilgili olarak, başvurucuya delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediğini esas almaktadır. (Bykov/Rusya, 10.03.2009, B.No:4378/02, & 90; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, 25.07.2013, B.No:11082/06, 13772/05, & 700).
Yargılama konusu olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her araç delil olarak kabul edilir. Bu manada esas olan, delilin keyfi ve açıkça dayanaktan yoksun olacak şekilde sanık aleyhine kullanılmaksızın, yargılamanın bir bütün olarak adil yapılmasıdır.
Görüldüğü gibi delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ulusal mahkemelerin takdirindedir.
3.2.2-Mukayeseli Hukuk ve AİHM Kararı Bağlamında Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi Delillerin Niteliği ve Hukukiliği:
Karşılaştırmalı hukukta iletişimin tespitine ilişkin düzenlemeler farklılık göstermektedir. Örneğin, Fransa, İngiltere ve Avusturya’da iletişimin tespitine ilişkin bilgiler denetim kapsamında kabul edilmemekte ve herhangi bir sınırlamaya tabi bulunmadan bu bilgiler soruşturma ve kovuşturmada kullanılmaktadır.
Avrupa Birliğince (AB) 24.10.1995 tarihinde “Kişisel Verilerin İşlenmesinde Gerçek Kişilerin Korunması ve Serbest Dolaşımı”na ilişkin 95/46 nolu Yönerge kabul edilmiştir. Ancak söz konusu yönerge hükümlerinin savunma, kamu güvenliği veya ceza hukuku açısından uygulanmayacağı da belirtilmiştir. 95/46 nolu Yönerge temel alınarak düzenlenen telefon konuşmaları ve e-postaları da kapsayacak şekilde elektronik iletişimde özel yasanın gizliliği ve kişisel verinin korunmasına dair 2002/58 nolu Yönergenin amacı, Avrupa Birliğine üye ülkeler tarafından, haberleşmenin gizliliğine yetkisi bulunmayan kişilerce erişilmesini engellemek, kamu telekomünikasyon şirketleriyle ve kamuya açık telekomünikasyon servisleriyle sağlanan telekomünikasyon gizliliğini korumak amacıyla önlemlerin alınmasını sağlamaktır. (Hayrünisa Özdemir, Haberleşmenin Gizliliği ve Kişisel Veriler, Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.13, S:1-2, 2009, s. 286) Bununla birlikte bu yönerge; devletlerin elektronik iletişimi, hukuka uygun denetleme veya AİHS"e uygun olarak önlem alma imkanlarını etkilememektedir. (Saadet Yüksel, Özel Yaşamın Bir Parçası Olarak Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Gizliliğine Önleyici Denetimle Müdahale, Beta, 1. Baskı, 2012, s. 89-99)
AİHM, kişisel verilerin elde edilmesini her durumda özel yaşamın gizliliği hakkına bir müdahale olarak görmemekte ve kişisel verilere ilişkin AİHS"in 8. maddesi çerçevesinde iki aşamalı bir değerlendirme yapmaktadır. Öncelikle müdahalenin yasal dayanağı olup olmadığı ve ulaşılabilirliği, daha sonra ise ulusal güvenlik gibi meşru bir amaç bağlamında müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını değerlendirmektedir. (Saadet Yüksel, a.g.e, s. 103)
Bu bakımdan AİHM devletlerin, ulusal güvenliklerini korumak amacıyla, yetkililere kamunun ulaşamadığı kişisel verileri barındıran kayıtlarda bilgi toplama ve kaydetme yetkisini veren kanuni düzenlemeler yapmasını uygun görmektedir. (Leander/İsveç, 26.03.1987, B.No:9248/81, & 59)
Nitekim AB"nin 95/46 ve 2002/58 nolu Yönergeleri doğrultusunda tanzim edilen 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu"nun “İstisnalar” başlıklı 28. maddesinde de; kişisel verilerin milli savunmayı, milli güvenliği, kamu güvenliğini, kamu düzenini sağlamak için kanunla görev ve yetki verilmiş kamu kurum ve kuruluşları tarafından yürütülen önleyici, koruyucu ve istihbari faaliyetler kapsamında veya soruşturma, kovuşturma, yargılama veya infaz işlemlerine ilişkin olarak yargı makamları veya infaz mercileri tarafından işlenmesi hallerinde, söz konusu kanun hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmiştir.
Bu aşamada mukayeseli hukukta konu ile ilgili yaşanan gelişme ve yasal düzenlemelerin de değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
Amerika’da iletişimin tespit edilmesi, kişilerin özel hayatının gizliliğinin koruma altına alındığı Anayasanın ek 4. maddesi kapsamında ve iletişimin denetlenmesi (interception) kapsamında değerlendirilmemektedir. Amerikan Federal Yüksek Mahkemesi de vermiş olduğu çeşitli kararlarda bir telefon numarası ile hangi numaralarla görüşüldüğünün tespitini denetim (interception) kapsamında kabul etmemiştir. Amerikan Federal Yüksek Mahkemesine göre, telefon numarası çeviren kişi, çevirmiş olduğu numaranın ilgili servis sağlayıcı tarafından kayıtlara geçirildiğini bilir veya bilmesi gerekir. Ayrıca, ilgili servis sağlayıcının bu kayıtları üçüncü şahıslara gösterebileceğini tahmin ettiği için kişinin mahremiyet beklentisinin olmaması gerekir. O nedenle, sözkonusu işlem Anayasanın ek 4.maddesi kapsamında kişilerin mahremiyetini ihlal eden bir durum oluşturmaz. Ancak, Amerikan Federal Kanununun 3123. maddesi uyarınca, iletişimin denetlenmesi kararına göre koşulları daha hafif de olsa iletişimi tespit eden aletlerin kullanılması için hâkim kararı gereklidir.
Almanya ve İsviçre gibi ülkelerde ise, daha önce faturalama amacıyla tespit edilmiş bilgilerin soruşturma ve kovuşturmada kullanılması ile münhasıran soruşturma ve kovuşturmada kullanılmak amacıyla elde edilen tespite ilişkin kayıtlar arasında bir ayırıma gidilmektedir. Daha önce faturalama amacıyla yapılan kayıtlar fazlaca sınırlayıcı bir koşula yer verilmeden soruşturma ve kovuşturma organlarına verilirken, bizatihi soruşturma ve kovuşturmada delil olarak kullanılmak amacıyla ileriye yönelik olarak yapılacak olan tespitler sıkı koşullara tabi tutulmuştur. Örneğin, 1.1.2008 tarihinde yürürlüğe giren Alman CMK’nın 100g maddesine göre, gerçek zamanlı olarak iletişimin tespiti ancak CMK’nın 100b/2 maddesinde sayılan katalog kapsamındaki suçlar bakımından mümkündür.
01.01.2008 tarihinde yürürlüğe giren değişik Alman CMK’nın 100g maddesine göre, gerçek zamanlı olarak iletişimin tespiti için suçun CMK’nın 100a. maddesinin 2. fıkrasında sayılan katalog kapsamında olması lazımdır. Geçmişe yönelik olarak iletişimin tespitine ilişkin bilgilerin elde edilmesi için böyle bir koşul öngörülmemiştir.
AİHM, bir devletin terörle mücadele etmek için önlem almadan önce, felaketin gelip çatmasını beklemesinin mümkün olmadığını vurgulamıştır. (A. ve Diğerleri/Brleşik Krallık, 19.02.2009, B.No:3455/05, & 177)
Görüldüğü üzere AİHM; sözleşmenin 8. maddesinde herkesin kendi özel yaşamına saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğunun açık bir şekilde belirtilmesine karşın; terörle mücadele, terör saldırılarını engellemeye yardımcı olabilecek bilgilerin toplanması, terör şüphelilerinin yakalanıp yargılanması amacıyla özel gözetleme yöntemlerinin kullanmasına cevaz vermektedir.
3.2.3-Operasyonel GSM Hatlardan Arama Sonuçlarının Delil Olarak Kabul Edilip Edilmeyeceğine İlişkin Hukuki Değerlendirme:
Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi Ne Demektir?
Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi araya bir vasıta sokulmak suretiyle gerçekleştirilen her türlü haberleşmenin gizlice dinlenmesi, burada elde edilen bilgilerin kaydedilmesi ve değerlendirilmesini ifade eder. İletişimi
sağlayan araçlar çok geniş ve çağdaş tekniğin ortaya koyduğu muhtelif ekipmanlar olup telefon faks bilgisayar gibi kablolu veya kablosuz araçlardır. Bunların sinyalleri yazıları resimleri, görüntü ve sesleri dinlenmekte ve tespit edilmektedir.
Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesine ceza muhakemesi dışında önleyici amaçla ve istihbarat amacıyla başvurulabilmektir. CMK da söz konusu tedbirin uygulanması bir suç dolayısıyla ceza soruşturması yapılması koşuluna bağlı tutulduğu için ceza muhakemesi hukuku açısından bu yetkinin delil elde etmek amacıyla halen işlenmiş olan bir suçun kovuşturmasıyla sınırlı olduğu söylenebilir.
AİHM kararlarında vurgulandığı gibi telekomünikasyon araçlarıyla yapılan iletişimin denetlenmesi tedbirine “ancak demokratik kurumları korumak bakımından mutlak zorunluluk bulunması” koşuluyla başvurulabilir. (AİHM Klass ve diğerleri davası.) Dolayısıyla bu tedbirin uygulanma amacının ve uygulanacağı suçların sınırlı olması gerekmektedir. Avrupa ülkelerinde bu tedbire başvurmak için belirli suç grupları veya fiilin ağırlığı veya işleme biçimi bakımından belirli koşullar göz önüne alınarak düzenleme yapılmıştır.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Klass ve diğerleri ve Almanya kararında bu hassasiyete şöyle işaret etmektedir; Demokratik toplumlar günümüzde kendilerini sofistike casusluk yöntemleri ve terörizm tehdidi ile karşı karşıya bulmuşlardır. Bunun neticesi olarak bu tür tehditlerle etkili bir şekilde mücadele edebilmek için devletin, kendi yargı yetki alanında faaliyet gösteren yıkıcı unsurları gizlice izlemenin sorumluluğunu üzerine almak zorundadır. Mahkeme bu yüzden, ulusal güvenlik sebebiyle ve/veya suç veya düzensizliğin önlenmesi amacıyla demokratik bir toplumda gerekli olduğu ölçüde ve istisnai şartlar altında mektup, posta ve telekomünikasyon üzerinde gizli izleme yapma yetkisi veren kanuni düzenlemelerin varlığını kabul etmek zorundadır.
İletişimin tespiti nedir?
İletişimin tespiti belli bir telefon numarasından kimlerin ne zaman arandığı, konuşmanın ne kadar süreyle yapıldığı, elektronik posta yoluyla kimlerle iletişim kurulduğu hususlarının tespit edilmesidir. İletişimin tespiti, iletişimin içeriğine müdahale etmeden iletişim araçlarının diğer iletişim araçlarıyla kurduğu iletişime ilişkin arama, yer bilgisi ve kimlik bilgilerinin tespit edilmesine yönelik işlemlerden oluşmaktadır. İletişimin Tespiti geçmişe yöneliktir. Kişinin geçmişte özgür iradesiyle yapıp bitirdiği iletişimine dair harici bilgilerinin tespitidir.
Yargısal kararlarda da kabul edildiği üzere; "Soruşturma evresinde şüphelinin kullandığı telefonuyla yaptığı görüşmelere ilişkin detay bilgilerinin, yani telefonla yapılan bağlantıların kimlerle ve ne zaman yapıldığının belirlenmesi anlamına gelen "tespit" CMK"nın 135. maddesinin 6. fıkrası (yeni düzenlemede 8. fıkra) kapsamı dışında bırakılmıştır. Bu nedenle, hangi suça ilişkin olursa olsun, şüpheliye ait telefondan kimlerle, ne zaman görüşüldüğüne dair "tespit" CMK 135/1. maddesi (yeni düzenlemeye göre 6. fıkra) uyarınca hakim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla mümkün olacaktır." (5.CD. E. 2005/14969, K.2005/20489, T. 03/10/2005)
İletişimin dinlenmesi ve kayda alınması nedir?
İletişimin dinlenmesi ve kayda alınması telli veya telsiz telefonla ya da internet üzerinden yapılan konuşmalardaki ses ve görüntülerin veya elektronik posta yoluyla yapılan iletişimin dinlenmesi ve kayda alınmasıdır. İletişimin dinlenmesi geleceğe yöneliktir. Halen ve gelecekte yapılacak görüşmelerin dinlenme ve kayda alınmasıdır.
İletişim içeriğine müdahale edilmeden, iletişim araçlarının diğer iletişim araçları ile kurduğu iletişime ilişkin arama, aranma, yer bilgisi ve kimlik bilgilerinin tespitine yönelik işlem olması ve daha çok dış bağlantı verilerini ifade etmesi nedeniyle Cumhuriyet savcısının soruşturma yetkisini düzenleyen CMK"nın 160 ve 161. maddeleri kapsamında istenebilecek delillerdendir. Cumhuriyet savcısı soruşturmanın ayıklayıcılık ve kişilerin lekelenmeme hakkı ilkelerini dikkate alarak delil toplarken Anayasada ve yasada düzenlenen "orantılılık" ilkesini göz önüne almak durumundadır. İletişimin tespitinin istenmesi her zaman aleyhe sonuç doğurmaz. Bazen suça katılmayan kişilerin erkenden tespiti ile haklarında başkaca ceza muhakemesi tedbirine başvurmama imkanı da sağlayabilir.
Demokratik toplumda aslolan kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması ise de, demokratik kurumların korunmasının da esas itibari ile kişisel hak ve özgürlüklerin teminatı olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenledir ki yasa, anayasa ve uluslararası sözleşmelerde “bir hakkın kullanımı ve kısıtlanması” birlikte düzenlenir.
Anayasanın 22. maddesinde, "..bir suçun önlenmesi", CMK"nın 135/1 maddesinde "bir suç nedeniyle,.. suçun işlendiğine dair delil ve emare bulunması", AİHS"nin 8. maddesinde "bir suçun önlenmesi amacıyla demokratik toplumun korunması amacıyla" hakkın kısıtlanabileceği yine Anayasanın 13. maddesinde ise, "ölçülülük ilkesi" esas alınarak kısıtlama yapılacağı ön görülmüştür.
Suç tarihinde mer"i kanuni düzenlemeye bakıldığında kanun koyucu CMK 135/6. maddesinde "iletişim tespiti" kavramını kullanmasına rağmen "CMK 135.maddenin 1.fıkrasında, “şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir.” CMK"nın 135. maddesinin 8. fıkrasında ise "bu madde kapsamında" dinleme ve kayda alma...katalog suçlarda uygulanır demek suretiyle dinleme ve kayda almanın, iletişimin tespitinden farklı olduğu esas itibari ile haberleşme özgürlüğünün ağır bir şekilde kısıtlanması sonucunu doğuran kurumun dinleme ve kayda alma olduğu oysa iletişimin tespitinin bu kurumdan farklı olarak kişinin daha önce özgür iradesi ile yaptığı konuşmaların içeriğine müdahale edilmeden sadece iletişim aracının dış bağlantıların kimle ne zaman görüşüldüğünün tespitine yönelik bir işlem olduğu, dolayısıyla iletişimin kayda alınması ve dinlenmesinin sadece belirtilen katalog suçlardan alınabileceği kabul edilmesine rağmen iletişimin tespiti tedbirine ise Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15.11.2011 tarih ve 2011/6-140 esas ve 2011/222 sayılı kararında da belirtildiği gibi suç soruşturması kapsamında tüm suçlar yönünden başvurabileceği açıkça belirtilmiştir.
İletişim özgürlüğü ve gizliliği herkese karşı ileri sürülebilen bir hak olmakla beraber bu hak sınırsız değildir. Sınırsız bir özgürlük kargaşaya ve düzensizliğe neden
olabilir ve başkalarının hak ve özgürlüklerini tehdit edebilir. O nedenle, belirli bir toplumsal düzende yaşanabilmesi için bireylerin hak ve özgürlüklerine sınırlamalar getirilmesi kaçınılmazdır. İletişim teknolojisinin sunmuş olduğu araçların ve imkânların suç işlenmesinde de kullanıldığı bir gerçektir ve devletin bu iletişim araçlarıyla yapılan iletişimi denetlemesi olağan karşılanmalıdır. Ancak, diğer hak ve özgürlüklerde olduğu gibi iletişimin gizliliğine getirilecek sınırlamaların ve sınırlama sebeplerinin yasayla düzenlenmesi ve sınırlamada belli ölçütlerin gözetilmesi lazımdır.
4709 sayılı Kanunla değişik Anayasanın 22. maddesi AİHS’nin 8. maddesi ile paralel düzenlemeler içermektedir. AİHS’nin 8/1. maddesinde herkesin özel hayatına, aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğu belirtildikten sonra, 2. fıkrada, “bu hakkın kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesi, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabilir” denilmektedir. Anayasamızın 22. maddesi, AİHS’nin 8. maddesiyle benzer düzenlemeler içerdiğine göre AİHM tarafından sorunun ne şekilde çözüldüğünün açıklığa kavuşturulmasında yarar vardır.
Hemen ifade etmek gerekir ki, AİHM, gerek suçların önlenmesi gerekse de koruma tedbiri olarak uygulanan tedbirlerin haklı olup olmadığını değerlendirirken AİHS’nin 8/2. maddesinde yer alan “dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi” kavramlarından yararlanmaktadır. AİHM, Malone/Birleşik Krallık davasında, “hiç kuşkusuz, suçun soruşturulması ve bulgulanması işlerine yardımcı olmak üzere polise iletilerin izlenmesi yetkisi veren bir hukukun bulunması(nın), Sözleşmenin 8 (2). fıkrası anlamında ‘suç ve düzensizliğin önlenmesi amacıyla...demokratik toplumda gerekli” olabileceğine hükmetmiştir. Lambert/Fransa davasında, hırsızlık ve soygun ile suçlanan Lambert isimli şahsın telefonlarının hâkim tarafından verilen kararla dinlenmesinin Sözleşmenin 8. maddesine göre zorunlu bir tedbir olup olmadığını inceleyen AİHM, yapılan müdahalenin ceza yargılamasında gerçeğin ortaya çıkarılması ve böylece düzensizliğin önlenmesi amacına yönelik olduğunu belirterek müdahaleyi bu yönden Sözleşmeye aykırı görmemiştir.
AİHM vermiş olduğu birçok kararda, suça ilişkin delil elde edilmesi amacıyla başvurulan iletişimin denetlenmesi tedbirlerinin Sözleşmenin 8/2. maddesinde yer alan nedenlere dayanmadığı şeklinde bir karar vermemiş ve dolayısıyla suç delili elde etme amacını 8/2. maddesinde yer alan sınırlama nedenleri kapsamında değerlendirmiştir.
AİHM, özel hayatın ve iletişimin gizliliğine yönelik müdahalelerin ulusal güvenlik, dirlik ve düzenin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla yapılıp yapılmadığı yönünde bir değerlendirme yapmakla yetinmemekte; müdahalenin demokratik bir toplumun korunması için zorunlu olup olmadığı yönünde de bir değerlendirme yapmaktadır. Genel olarak demokratik toplumda 8. madde için gerekli olanın ne olduğu, ölçülülük ilkesinin uygulanmasıyla bireysel haklar ve kamu yararı arasında oluşturulan dengeye göre belirlenmektedir.
“Suç işlenmesinin önlenmesi” sebebi, hem Sözleşmenin 8/2. maddesinde hem de Anayasanın 22. maddesinde yer almaktadır. Anayasamızın 22/2. maddesinde yer alan “kamu düzeninin” korunması kavramı, Sözleşmede yer alan dirlik ve düzenin korunması”nı kapsar niteliktedir. O nedenle AİHM’nin, suç delili elde etmek maksadıyla yapılan iletişimin denetimini “dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi” sebepleri çerçevesinde ele alması, 8. maddenin ihlal edilip edilmediğini belirlerken, ayrıca iletişimin gizliliğine yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda zorunlu olup olmadığını irdeleyerek bir sonuca varması yönündeki uygulaması, Anayasanın 22. maddesi bakımından da kabul edilebilir.
Diğer bir ifadeyle, Anayasanın 22. maddesinde yer alan “kamu düzeni”nin korunması ve “suç işlenmesinin önlenmesi” sebepleri, koruma tedbiri olarak iletişimin denetlenmesinin Anayasal dayanağını teşkil edebilir. Özellikle “kamu düzeni”, çok geniş bir anlama sahiptir. Anayasa Mahkemesi, bu kavramı, kamu hizmetlerinin iyi yapılmasını, devletin emniyet ve asayişini ve kişiler arasındaki ilişkilerde huzuru ve ahlak kurallarına uygunluğu temine yarayan kurum ve kuralların hepsi olarak tanımlamıştır. Kamu düzeni, daha ziyade dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesine yönelik kolluk faaliyetlerini haklı kılan bir sebep olarak değerlendirilmiş ise de, bu kavramın daha geniş bir anlama sahip olduğu açıktır. Gerçekten suçun işlenmesi kamu düzenini bozan bir eylem olduğu gibi, suçların aydınlatılamaması, işlenen suçların cezasız kalması da toplumun dirlik ve düzeninin bozulması sonucunu doğurur. O bakımından, kamu düzeninin korunması kavramı, suçların aydınlatılması ve suça ait delillerin elde edilmesi amacıyla iletişimin denetlenmesine dayanak teşkil eder. İşlenen suçların ve faillerinin ortaya çıkarılarak cezalandırılması, yeni suçların işlenmesi bakımından da caydırıcı bir etkiye sahiptir. O nedenle, bu kavram da koruma tedbiri olarak iletişimin denetlenmesine dayanak oluşturur. Esasen, henüz bir suçun işlenmediği ve işlenip işlenmeyeceğinin de bilinemediği aşamada “suç işlenmesinin önlenmesi” amacıyla iletişimin denetimine imkân tanıyan Anayasa koyucunun, suç işlendikten ve suçun işlenmesiyle bir zarar meydana geldikten sonra bu suça ait delillerin elde edilmesi amacıyla aynı tedbire izin vermediği düşünülemez.
AİHM, Sözleşmede temel hakların sınırlanmasının sınırı olarak kabul edilen “demokratik toplum düzeninin gerekleri” kavramının tanımını yapmaktan kaçınmıştır. Ancak AİHM, demokratik toplumların açık fikirlilik ve hoşgörülülük gibi iki temel özelliği olduğunu vurgulamıştır. Genel olarak demokratik toplumda AİHS’nin 8. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliği ile haberleşme hürriyeti ve gizliliği bakımından gerekli olanın ne olduğu, ölçülülük ilkesinin uygulanmasıyla, bireysel haklar ve kamu yararı arasında oluşturan dengeye göre belirlenmektedir.
4709 sayılı yasayla Anayasanın 13. maddesinde yapılan ve konumuz açısından da büyük önem taşıyan değişiklik, sınırlamanın sınırı olarak “hakkın özü” kriterinin kabul edilmiş olmasıdır. Buna göre, iletişim özgürlüğü ve gizliliğine getirilecek sınırlamaların bu hakkın özüne dokunmaması lazımdır. İşte bu noktada hakkın özünün ne olduğu ve hangi hallerde hakkın özüne ve bu arada iletişim özgürlüğü ve gizliliğinin özüne dokunulmuş olacağının tespit edilmesi lazımdır.
Genel olarak bir hak ve özgürlüğün özü, o hak ve hürriyetin vazgeçilmez unsuru, dokunulduğu takdirde o hak ve hürriyeti anlamsız kılacak olan asli çekirdeği olarak tanımlanmaktadır. Öze dokunma yasağının neyi koruduğu, daha açık bir ifadeyle, objektif temel hak normunu mu, yoksa bu normun kişiye sağladığı sübjektif hakkı mı koruduğu tartışmalara neden olmuştur. Bir görüşe göre, “bir temel hakkın özüne dokunulup dokunulmadığı, düzenlenecek yaşam ilişkisi, yapılan düzenlemenin kendisi ve bu konuda yaygın kanaatlerin yanı sıra, sınırlamadan sonra o temel hakkın toplumsal yaşam içinde önemini hala koruyup korumadığına bakılarak tayin edilir... Burada belli bir kişinin sübjektif hakkı kastedilmiş olamaz. Çünkü böyle bir hak, bir bütün olarak toplumsal yaşam için bir önem taşımaz. Toplumsal yaşam için önemli olan, sübjektif hakkın kaynaklandığı temel hak normudur”.
Kısaca bu görüşe göre, hakkın özüne dokunulup dokunulmadığı somut olaydan bağımsız olarak tayin edilecektir. Buna karşılık, kişiler bakımından bir güvence teşkil edebilmesi için, öz kavramı ve öze dokunulup dokunulmadığının her somut olay için ayrı ayrı belirlenmesi; kamusal ve bireysel menfaatlerin ölçülmesi ile öze dokunulup dokunulmadığının tespit edilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.
Anayasa Mahkememize göre; “bir hakkın ya da hürriyetin kullanılmasını açıkça yasaklayıcı veya örtülü şekilde kullanılmaz hale koyucu veya ciddi surette güçleştirici ve amacına ulaşmasını önleyici ve etkisini ortadan kaldırıcı hükümler o hak ve hürriyetin özüne dokunur.” Yüksek Mahkeme bir başka kararında da, “.. bir hak ve hürriyetin gayesine uygun şekilde kullanılmasını son derece zorlaştıran veya onu kullanılamaz duruma düşüren kayıtlara tabi tutulması halindedir ki, o hak ve hürriyetin özüne dokunulmuş olması sözkonusu olabilir” demektedir. Öncelikle belirtelim ki, temel hak ve özgürlüklerin özünün ne olduğunu ve onun içeriğini bütün hak ve özgürlükler için belirlemek mümkün değildir. Hakkın özünün, her hak ve özgürlüğün kendisine özgü niteliklerine göre belirlenmesi gerekir.
CMK"nın 135. maddesinde düzenlenen “iletişimin denetlenmesi” tedbirine, bir suç dolasıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması durumunda başvurulabilir.
Cumhuriyet savcısı, ilgili kurumdan sabit ya da ankesörlü telefon ile yapılan görüşmelerin kimle, ne zaman ve hangi süreyle yapıldığına ilişkin kayıtları ve görüşen kişiye ilişkin kimlik bilgilerini içeren iletişimin tespitini isteyebilir.
Ayrıntıları ilgili bölümde açıklandığı üzere, AİHS"in 8 ve Anayasanın 20. maddesinin ikinci fıkralarında teminat altına alınan özel yaşamın ve aile yaşamının korunması haklarının, meşru sebepler, “demokratik bir ülkede gereklilik” ve “orantılılık” ilkeleri çerçevesinde kısıtlanması mümkündür. Terörle mücadelede de, devletlerin ulusal güvenliği ve yetki alanlarındaki yaşamları koruma görevleri ile sözleşme tarafından garanti altına alınan diğer hak ve özgürlüklere saygı gösterme yükümlülükleri arasında adil bir denge kurması gerekmektedir.
Ceza Yargılama sistemimize göre, soruşturma/yargılama konusu olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğe ulaşılabilmesi için ispat amacıyla kullanılan ve hukuka uygun olarak elde edilen her araç delil olarak kabul edilir. Bu manada esas olan, delilin denetlenebilir olması, keyfi ve açıkça dayanaktan yoksun olacak şekilde sanık aleyhine kullanılmaması ve yargılamanın bir bütün olarak adil yapılmasıdır.
Bu açıklamalar doğrultusunda; suçun işlendiğini gösterir somut olgulara dayanan kuvvetli suç şüphesinin bulunması, elde edilen delilin keyfi ve açıkça dayanaktan yoksun olmayıp denetlenebilmesi, kamu düzenini bozan bir eylem olarak işlenen suçun aydınlatılamamasının ve cezasız kalmasının, toplumun dirlik ve düzeninin bozulması sonucunu doğuracağında tereddüt olmaması hususları dikkate alındığında;
Demokratik kurumlara, hukuk devletine, demokrasiye ve insan haklarına karşı, 15.07.2016 tarihli darbe teşebbüsünü gerçekleştiren, pek çok insanın ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet verip bir çok ağır suçu organize şekilde işleyen FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün, çok büyük bir önem verdiği ... silahlı kanadını oluşturan askeri mahrem yapılanmasına yönelik yapılan soruşturmada, şüpheliler ve suç delillerine ulaşılması amacıyla Ankara merkezli ve diğer illlerde Cumhuriyet Başsavcılıklarının yasal yetkisine dayanarak hakim kararıyla geçmişe dönük elde ettiği “iletişimin tespiti (HTS)” kayıtlarının, “hukuka uygun bir delil olarak hükme esas alınmasında herhangi bir hukuki isabetsizlik bulunmadığı, yapılan işlemin“demokratik bir ülkede gereklilik” ve “orantılılık” ilkelerine uygun” olduğu, somut olay kapsamında da, kanunda yazılı esas ve usullere göre bu tedbire başvurulmasının “iletişim özgürlüğü” hakkının özünü ortadan kaldırmayacağı kanaatine varılmıştır.
İçeriğine müdahale edilmeden, iletişim araçlarının diğerleri ile kurduğu iletişime ilişkin arama, aranma, yer bilgisi ve kimlik bilgilerinin tespitine yönelik işlem olması ve daha çok dış bağlantı verilerini ifade etmesi nedeniyle “iletişimin tespiti”, Cumhuriyet savcısının soruşturma yetkisini düzenleyen CMK"nın 160 ve 161. maddeleri kapsamında istenebilecek delillerdendir. Cumhuriyet savcısı soruşturmanın ayıklayıcılık ve kişilerin lekelenmeme hakkı ilkelerini dikkate alarak delil toplarken Anayasada ve yasada düzenlenen "orantılılık" ilkesini göz önüne almak durumundadır. İletişimin tespitinin istenmesi her zaman aleyhe sonuç doğurmaz. Bazen suça katılmayan kişilerin erkenden tespiti ile haklarında başkaca ceza muhakemesi tedbirine başvurmama imkanını da sağlayabilir.
Ceza Muhakemeleri Kanununun 135/6 maddesinde (Ek: 2/12/2014-6572/42 md.) Şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Daha önce uygulamada Ceza Muhakemeleri Kanunu 160-161. maddelerinde düzenlenen Cumhuriyet savcısının delil toplama yetkisi kapsamında iletişimin tespitinin yapıldığı, yapılan değişiklikle bu yetkinin hakime verildiği, gecikmesinde sakınca olduğu hallerde Cumhuriyet savcısının bu yetkiyi kullanabileceği düzenlenmişti.
Ancak yeni ceza yargılaması sisteminde soruşturma evresi, suç işlendiği izlenimini veren halin öğrenilmesi ile başlar ve iddianamenin kabulü kararı verilinceye kadar devam eder. Soruşturma evresi üç aşamada gerçekleşir. Bunlar; başlangıç soruşturması, kısa soruşturma ve ara soruşturma aşamalarıdır. (Kunter-Yenisey-Nuhoğlu CMK 18. bası sy. 643) İlk aşama, Cumhuriyet savcısının “araştırmalara” başlama kararı ile gerçekleşen “başlangıç soruşturması”dır. Bu aşamada, kural olarak henüz suçun kim tarafından işlendiği konusunda bir bilgi
mevcut bulunmadığı için, “şüpheli” de yoktur. Bu aşamada bir suç işlendiğine dair “basit şüphe” oluşmazsa kovuşturmama kararı verilecektir. Aksi takdirde soruşturmanın diğer aşamalarına geçilip ortaya çıkan şüpheli/şüphelilere ilişkin deliller toplanarak ara soruşturma sonucunda toplanan deliller suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa Cumhuriyet savcısı bir iddianame düzenleyecektir.
Somut olayda, ayrıntıları ilgili bölümde açıklanan FETÖ/PDY terör örgütünün iletişim yöntemi olarak operasyonel GSM hatlarıyla görüşme yaptıkları yönündeki tespitlerden sonra, soruşturma makamlarınca başlangıç soruşturması kapsamında ve CMK’nın 160/1 maddesinin verdiği yetkiye dayanarak yapılan araştırmalar sonucunda; FETÖ/PDY terör örgütü mensuplarının “sohbet” olarak adlandırdıkları örgütsel toplantılara devam etmek için kamuya açık market büfe vb. yerlerde kurulu bulunan ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatların dışında operasyonel GSM hatlarını da özel yöntemlerle kullandıklarının tespit edilmeleri üzerine, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Jandarma Genel Komutanlığının mahrem yapılanmasında yer alan sivil mahrem imamlar ve onlara bağlı örgüt üyesi askerler tarafından operasyonel GSM hatlarda kullanıldığı, bu hatlara yönelik olarak yapılan soruşturma kapsamında yasal olarak elde edilen HTS kayıtları üzerinde yapılan inceleme sonucu 05.12.2018 tarihli HTS bilirkişi inceleme raporu ve operasyonel hat / HTS veri analiz raporu düzenlendiği,
Şüphelinin/sanığın askeri mahrem hizmetler yapılanmasında yer alıp, operasyonel hat telefonlar üzerinden hücresel haberleşme ağına dahil olup olmadıklarının belirlenmesi ile soruşturma ve yargılama aşamasında sanığın hukuki durumunun ve konumunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından; suçun ispatı açısından belirleyici nitelikte olması nedeniyle bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı, hukukiliği konusunda yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında, taraflar huzurunda tartışılması, savunma argümanlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Burada şüpheli tarafından kullanılan GSM hattı ile mahrem imam tarafından kullanılan hatlara ait HTS raporları karşılıklı mukayese edildiğinde her iki hattın ortak baz bilgileri bulunduğu, her iki GSM hattın da aynı tarih ve yakın saatler aralığında aynı yerde baz verdiği, görüşmelerin ağırlıklı olarak tek bir GSM numarasıyla olduğu hususlarının mevcudiyeti halinde başkası üzerine kayıtlı bu hattın operasyonel hat olarak şüpheliler tarafından kullanıldığının tespiti mümkün olabilecektir.
Bu kapsamda;
- Şüphelinin FETÖ/PDY’nin operasyonel hat kullanmak suretiyle oluşturulan hücresel haberleşme ağında yer aldığının teknik verilerle belirlenmesi,
- Sanığın kullandığı operasyonel hat ile FETÖ/PDY mahrem imamının kullandığı hattın aynı baz istasyonunda sinyal alıp almadığının tespitinin yapılması,
- Sanığın silahlı terör örgütünün mahrem imamları ve yöneticileriyle iletişim kurma yöntemleri, zaman aralıkları, çeşitlilikleri, sanığın asker olması, irtibat kurduğu kişilerin FETÖ/PDY mahrem imamı olup olmadıkları hususlarının tespiti,
- Operasyonel hat olarak kullanılan telefon numarasının kimin adına, ne zaman, nerede alındığına ilişkin GSM operatörlerinden belgelerin getirtilerek belgelerin incelenmesi, bu hattın kim tarafından alındığına yönelik araştırma yapılıp gerekli tespitlerin yapılması,
- Operasyonel hat olarak kullanılan GSM hattının faturalarının nerede, kim tarafından ve hangi yöntemlerle ödendiğine ilişkin tespitlerin yapılması,
- Yine operasonel hattın kontürlü hat olarak kullanılması durumunda
kontürlerin nerede, ne zaman, kim tarafından yüklendiği ve ücretlerinin nasıl ödendiğinin tespiti,
- Operasyonel hat ile bu hattı kullanan askeri şahısların görüştüğü mahrem imamların GSM hatlarının HTS kayıtlarının getirtilerek ve diğer iletişim bilgilerinin getirilmesi,
- Sanığın kullandığı operasyonel hat ile asker ve sivil imam şahısların kullandığı operasyonel hatların ortak bazlarının bulunup bulunmadığı ve mahrem imamlar tarafından kendisi gibi asker olan başka dosya şüphelileri ile farklı tarihlerde ardışık olarak aranıp aranmadığının, arama sayısı, aramaların periyodik olup olmadığı, aramaların gerçekleştirildiği zaman, konuşma süreleri, sanığın farklı sabit hatlardan aranması, aranmaların makul görünüp görünmediği konusunda uzman teknik bilirkişiden inceleme raporu ve operasyonel hat / HTS veri analiz raporu alınması,
- Gerektiğinde operasyonel hat ile mahrem imamın kullandığı hattın diğer iletişim bilgilerinin getirilmesi, [diğer iletişim bilgilerinden kasıt “Abone ismi, abone adresi, abone kimlik bilgileri, telefon numarası, IMEI numarası sorgusu veya eşleştirmesi (IMEI numarasından kullanıcı, kullanım tarihi, kimlik ve adres bilgisi araştırması), IP sorgusu bilgileri, sim kart bilgisi ve eşleştirmesi, Imsi bilgisi, puk numarası bilgisi, kontör kartları bilgisi ve eşleştirmesi, Roaming bilgisi, telefonun açık olup olmadığı” bilgileridir.]
-Şüpheli/sanıkla ilgili operasyonel hatla aramaya ilişkin varsa itirafçı beyanlarının dosyaya getirilmesi, gerektiği takdirde tanık sıfatıyla dinlenilmeleri,
-Operasyonel hat aramaları kapsamında, diğer asker şahıslar (hücresel iletişim ağında yer alan) hakkında bir soruşturma veya dava olup olmadığı araştırılıp varsa ifade örneklerinin dosyaya getirilmesi,
Böylece elde edilen tüm bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilerek maddi gerçeğin ortaya çıkarılması gerekmektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ve tespitler doğrultusunda;
Bir asker şahsın; örgütün gizlilik ve deşifre olmamak kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla operasyonel (patates) hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı veya kendisinin aradığı her türlü şüpheden uzak, kesin kanaata ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması halinde, kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun delil olacağının kabulünde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
4-SOMUT OLAY MUVACEHESİNDE SANIĞIN HUKUKİ DURUMU:
Sanık ..."ın Kara Kuvvetleri Komutanlığında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti"nde Mekanize Piyade Alay Komutanlığında kurbay albay olarak görev yaparken meslekten ihraç edildiği, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Kara Kuvvetleri Komutanlığı mahrem yapılanmasında yer alan sivil mahrem imamlar ve onlara bağlı örgüt üyesi askerler tarafından kullanılan operasyonel GSM hatlarına yönelik başlatılan soruşturma kapsamında, HTS kayıtları üzerinde yapılan inceleme sonucu alınan 12.06.2019 tarihli HTS bilirkişi inceleme raporu ve operasyonel hat/HTS veri analizi raporuna göre; ... adına kayıtlı olan 0538 083 64 73 numaralı telefon hattının, sanık tarafından mahremiyeti korumak için operasyonel hat olarak kullanıldığının tespiti karşısında, başkası adına kayıtlı GSM hattı operasyonel hat olarak kullanan mahrem imam ... ile 221 kez irtibatının bulunduğu, sanığın kullandığı operasyonel hat ile sivil imam şahsın kullandığı operasyonel hatların ortak bazlarının bulunduğu ve mahrem imam tarafından kendisi gibi asker olan başka dosya şüphelileri ile farklı tarihlerde ardışık olarak arandığının tespiti karşısında; arama sayısı, aramaların periyodik olması, aramaların gerçekleştirildiği zaman, konuşma süreleri, sanığın farklı sabit hatlardan aranması, aranmaların makul görünmemesi hususları da nazara alındığında, sanığın örgütün iletişim metotlarından olan “operasyonel hatlardan aranma” gizli iletişim sistemine dahil olduğu ve dosyadaki diğer bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde, sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğu, bu haliyle mahkemenin sanığın örgüt üyesi olduğuna ilişkin kabulünde bir isabetsizlik olmadığı anlaşılmakla;
Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla; sanık ve müdafiinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddine, ancak;
Duruşmada SEGBİS vasıtasıyla kaydedilen savunmasına ilişkin SEGBİS çözüm tutanağı düzenleyen bilirkişiye ödenen ücretin yargılama gideri olarak sanığa yükletilemeyeceğinin gözetilmemesi,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu nedenle BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden CMK"nın 303/1 maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan hüküm fıkrasından yargılama giderlerine ilişkin kısım bütünüyle çıkartılarak yerine “Sebebiyet verdiği 2.341,00 TL yargılama giderinin sanıktan tahsili ile Hazineye gelir kaydında” cümlesinin eklenmesi suretiyle diğer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165
sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.02.2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.