(Kapatılan)22. Hukuk Dairesi 2017/29657 E. , 2020/6167 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflar vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının, davalılara ait işyerinde 01.12.1999-02.10.2014 tarihleri arasında saya işçisi olarak çalıştığını, önce davalılardan ...’in yanında başlayan çalışmasının, daha sonra oğlu olan diğer davalının işyerini devralması ile ... yanında çalışmaya devam ettiğini, davacının işe girdikten uzun yıllar sonra 2010 yılında sigortalı işe girişinin bildirildiğini, gerçek ücretinin daha fazla olduğunu, işe girdiği tarihten 2010 yılına kadar çalışmasının sigortaya bildirilmemesi, bildirim yapıldıktan sonra da sigorta bildirimlerinde kazancının eksik bildirilmesi, ücret ve fazla çalışma ücretlerinin ödenmemesi yüzünden iş akdini 4857 İş Kanunun 24/II-e-f maddesi uyarınca, 02.10.2014 tarihinde haklı olarak feshettiğini, yasal olarak hak ettiği işçilik alacaklarının hiçbirinin ödenmediğini ileri sürerek kıdem tazminatı, izin ücreti alacağı, fazla çalışma ücreti alacağı, hafta tatili çalışma ücreti alacağı, ulusal bayram ve genel tatil çalışma ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar Cevabının Özeti:
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu alacakların zamanaşımına uğradığını, davacının iddialarının doğru olmadığını, ödenmeyen işçilik alacağının kalmadığını, davacının davalılardan Destan Birlik’e ait işyerinde 13.04.2010 tarihinde çalışmaya başladığını, diğer davalı ...’in yanında çalışmasının söz konusu olmadığını, davacının 08.10.2014, 09.10.2014 10.10.2014 ve 13.10.2014 günleri işe mazeretsiz ve izin gelmediği için hakkında tutanak tutularak tespit yapıldığını, 10.10.2014 tarihinde keşide ettikleri ve muhatabına 14.10.2014 tarihinde tebliğ edilen ihtarnameyle mazeretini belgeleyerek işe başlaması için davet ettiklerini, işe gelmediği takdirde iş akdinin feshedileceğinin ihtar olunduğunu, fakat davacının davete icabet etmediğinden iş akdinin 4857 İş Kanunun 25/II-g maddesi uyarınca feshedildiğini, davacının çalışma süresi boyunca asgari ücretle çalıştığını, ayakkabı imalat işlerinde yıl boyu ayni düzeyde çalışma olmadığını, iddiaların haksız olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda toplanılan deliller, tanık beyanları ve bilirkişi raporuna dayanılarak, “Davacının 01.12.1999-02.10.2014 tarihleri arasında çalıştığı iddiasını, herhangi yazılı bir belge ile kanıtlanmadığı, dinlenilen tanıkların davacının iddiasını gün, ay, yıl olarak açık bir şekilde ifade etmedikleri, bu nedenle davacının sigorta bildirimi yapılmadığı iddia ettiği 11 yıl davalılar yanında çalıştığını gösterebilecek her hangi bir yazılı belge sunmadığı, kurum yazıları ekinde bildirilen işyerlerin isim ve unvan bilgilerine göre davacının, davalı ...’in yanında çalışmasının söz konusu olmadığı, 13.04.2010-02.10.2014 tarihleri arasında davalılardan ...’e ait işyerinde sigortalı olarak çalıştığı” gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz Başvurusu:
Karar, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-Davada hukuki dinlenilme haklarının kısıtlanıp kısıtlanmadığı hususu uyuşmazlık konusudur.
Savunma hakkı Anayasa’mızın “ Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." düzenlemesi ile açıkça hüküm altına alınmıştır.
İddia ve savunma hakkı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun hukuki dinlenilme haklı başlıklı 27. maddesi ile usul hukukumuza yansıtılmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında davanın taraflarının kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip oldukları belirtildikten sonra maddenin ikinci fıkrasında bu hakkın "açıklama ve ispat hakkı"nı da içerdiği vurgulanmıştır. Davanın taraflarının usul hukuku hükümlerine aykırı olarak açıklama ve ispat hakkını kullanmalarının kısıtlanması, iddia ve savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurur.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.
Bu kapsamda hukuki dinlenilme hakkı, bilgilenme/bilgilendirme, açıklama yapma, yargı organlarınca dikkate alınma ve kararların gerekçeli olması gibi hususları içerdiği açıktır. Bilgilenme hakkı, yargılamanın içeriğine dair tam bir bilgi sahibi olmanın yanında gerek karşı tarafın gerekse de yargı organlarının dosya içeriğine yapmış oldukları işlemleri öğrenmelerini kapsar. Bilgilenme/bilgilendirme hakkının etkin biçimde kullanılabilmesi için gönderilecek tebligat ve davetiyelerde kanunda öngörülmüş şekil şartlarına sıkı sıkıya uyulması gerekmektedir. Ayrıca bu hak sadece davanın başındaki iddia ve savunmalar açısından değil yargılamanın her aşamasında dikkate alınmalıdır. Bu kapsamda devam eden bir yargılamada, tarafların açıklamaları için bilgilendirme yeterli olmayıp yargılamada yer alan diğer kişilerin (tanık, bilirkişi gibi) açıklamaları açısından da önemlidir. Bilgilenme hakkının usulüne uygun kullanımı ile tarafların haklarında öğrendikleri isnat ve iddialara karşı beyanda bulunabilme, davaya yönelik bilgi ve belge verebilme yani açıklama yapma hakkı da hukuki güvenceye bağlanmaktadır. Böylece davanın her iki tarafına eşit şekilde açıklama yapma hakkı tanınması ile adaletin görünür kılınması sağlanacaktır. Açıklamada bulunma hakkı, tarafların, yazılı veya sözlü şekilde iddia ve savunmalara karşı itirazda bulunabilme, davaya ilişkin beyanda bulunmalarını sağlar.
Somut olayda; davacı vekili tanık listesinde dört tane tanığın isim ve adreslerini bildirmiş ve çalışma süresi ihtilaflı olduğu için tüm tanıkların aksi halde ilk üç sıradaki tanıkların dinlenilmesini talep etmiş, 03.06.2015 tarihli duruşmada iki davacı tanığının dinlenilmesi üzerine, listede adı yazılı üçüncü tanığını dinletme konusundaki talebini yinelemiştir. Ancak mahkemece, Hukuk Muhakemeleri Kanunun 241. maddesi gerekçe gösterilerek davacının diğer tanıkların dinlenilmesi konusundaki talebi reddedilmiştir. Ne var ki mahkeme, bir yandan davacının bildiridiği tanığı dinlemekten imtina etmiş, diğer yandan ise dosya kapsamına ve dinlenilen tanık beyanlarına göre iddia ettiği hizmet süresini ispat edemediği gerekçesiyle davacı aleyhine yargıya varılarak karar verilmiştir. Bu durum yukarıda açıklanan ve anayasal bir hak olan “hukuk dinlenilme hakkının” ihlali mahiyetinde olup, davacı tanıkları dinlenilmeden yargılamanın sonuçlandırılması isabetli değildir.
Ayrıca, dosya kapsamında dinlenilen tanıklar, davacının kayden görünen çalışma süresinden önce de davalılar nezdinde çalıştığını görgüye dayalı anlatımları ile ifade etmişlerdir. Tanıklardan sadece birinin husumetli olduğu gerekçesiyle diğer tanığın da beyanına itibar edilmeyerek sonuca gidilmesi isabetli değildir.
Yapılması gereken iş, davacı vekilinin tanık listesinde bildirdiği diğer tanıkların mahkemece dinlenilerek beyanlarının alınması, söz konusu tanıklara ait Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarının getirtilerek davalılar nezdindeki çalışma sürelerinin tespit edilip, bordro tanığı olup olmadıkları hususlarının gözetilerek sonucuna ve dosya kapsamına göre bir karar verilmesidir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
2- Kabule göre ise; uyuşmazlık konusu alacaklar, davacının kayden tek işveren nezdinde görünen çalışma süresi esas alınarak hüküm altına alındığı halde, davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarına karar verilmesi de doğru olmamıştır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre tarafların sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 09.06.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.