20. Hukuk Dairesi 2015/7014 E. , 2016/4208 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar Hazine ve Orman Yönetimi vekilleri tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Kadastro sırasında.... beldesi, Sahil mahallesi 688 ada 1 parsel sayılı taşınmaz, belgesizden orman niteliğiyle Hazine adına, aynı yer 644 ada 1 parsel sayılı 2319,12 m² yüzölçümündeki taşınmaz yol niteliğiyle 26.04.1993 tarihli 35 sıra nolu tapu kaydına dayanarak ... adına tespit edilmişlerdir.
Davacı, taşınmazın babasından kalan yer olduğunu, kardeşleriyle taksim ettiklerini, üzerine ev yaptığını ve zilyetliğinde bulunduğunu, bu nedenle yapılan tespitlerin iptaliyle adına tescilini talep etmiştir.
Mahkemece, bozma öncesi 01.06.2007 günlü kararında, davanın kısmen kabulüne ve 688 ada 1 sayılı parselin orman sayılan alanda kalması nedeniyle, bu parsel yönünden davanın reddi ile tespit gibi orman vasfıyla Hazine adına tespit ve tesciline, 644 ada 1 sayılı parselin ise; krokide (D) harfi ile gösterilen 163,96 m²"lik bölümünün Karayolları kamulaştırma haritasının uygulanması sonucu kamulaştırma alanı dışında kalması, davacının 20 yıllık zilyetlik süresinin oluştuğu gerekçesiyle (D) harfiyle gösterilen kısım yönünden davanın kabulü ile davacı ... adına tapuya kayıt ve tesciline, (C) harfiyle gösterilen 2155,16 m²"lik bölümünse ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hükmün davalılar tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 17.01.2008 gün ve 2007/15488 E. - 391 K. sayılı ilâmı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle: "Taşınmaz, ... adına kamulaştırma sonucu tapu kaydı uygulaması ile oluşan 644 ada 1 parselin çapı içerisinde tespit edilmiştir. Mahkemece taşınmazın (D) harfli bölümünün karayolları kamulaştırma haritası dışında olduğu kabul edilmiş, kamulaştırma haritası getirtilmediğinden bu durum denetlenememiş ise de; esasen taşınmaz orman içi açıklık niteliğinde olup, zilyetlikle kazanılacak yerlerden değildir. Bu nedenle davalıların temyiz itirazlarının kabulü ile 644 ada 1 parsel sayılı taşınmazın (D) harfli bölümü yönünden de davanın reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması"" gereğine değinilmiştir. Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra, davanın kısmen kabulüne ... ilçesi,.... beldesi, Sahil mevkiinde bulunan 644 ada 1 nolu parselin kadastro tespitinin iptali ile fen bilirkişi ... tarafından hazırlana 13.07.2009 tarihli rapor ve krokisinde gösterildiği gibi iki kısma ifrazı ile, krokide (A) harfiyle gösterilen (bozma ilâmında ve kararın dayanağı olan önceki krokide (D) harfiyle gösterilen) 163,96 m2"lik bölümün davacı ... adına tapuya kayıt ve tesciline, krokide (B) harfiyle
gösterilen 2155,16 m²"lik bölümünse ... adına tapuya kayıt ve tesciline, 688 ada 1 nolu parsele ilişkin davanın esastan ve feragat nedeniyle reddi ile tespit ve tesciline karar verilmiş, hüküm Orman Yönetimi ve Hazine vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 22.03.2010 tarih ve 2010/926 E. - 3501 K. sayılı ilâmı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; ”Mahkemece, 13.06.2008 günlü oturumda Yargıtay bozma ilâmı taraflara okunmuş diyecekleri sorulmuştur. Bozma ilâmına uyulup uyulmaması konusunda olumlu olumsuz bir karar verilmeden bozma ilâmı doğrultusunda taşınmazın kamulaştırma haritasının istenmesine harita geldikten sonra orman içi açıklığı olup olmadığı yönünde ek rapor alınmış, sonraki ara kararı ile de keşif yapılarak uzman bilirkişinin taşınmazın kesinleşen orman kadastro sınırları dışında ve orman içi açıklık sayılmayan yerlerden olduğuna dair raporu esas alınarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. HMUK"nın 429/2. maddesinde "mahkeme temyiz edenden 434. madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip, dinlendikten sonra Yargıtay"ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir" hükmü öngörülmüştür. Bu açık hüküm karşısında mahkemece bozma kararına uyulup uyulmaması takdir edilerek direnme ya da uyma yönünde açıkça bir karar verilmesi gerekir. "" denilmiştir.
Mahkemece, 23.07.2010 günlü kararında, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 17.01.2008 gün ve 2007/15488 E. - 391 K. sayılı ilâmına karşı direnmeye karar verilmiş, hükmün davalılar tarafından temyizi üzerine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.11.2010 gün ve 2010/20 - 626 - 2010/568 E. K. sayılı ilâmı ile bozulmuştur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.11.2010 gün ve 2010/20-626 - 2010/568 E. K. sayılı kararında özetle; ”Somut olayda da aslolan kısa ve gerekçeli kararda, hüküm fıkrası oluşturulmamış; yalnızca "önceki kararda direnilmesine" denilmekle yetinilmiştir.
O itibarla, mahkemece HUMK"nın 388.maddesinin açık hükmü gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesi doğru değildir. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır. "" denilmiştir.
Mahkemece, 14.01.2011 günlü kararında, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.11.2010 gün ve 2010/20-626 - 2010/568 E. K. sayılı bozma ilâmına uyulmasına ve Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 17.01.2008 gün ve 2007/15488 - 391 E. K. sayılı ilâmına karşı direnmeye karar verilmiş, hükmün davalılar tarafından temyizi üzerine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.10.2011 gün ve 2011/20-607 - 2011/604 E. K. sayılı ilâmı ile bozulmuştur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.10.2011 gün ve 2011/20-607 - 2011/604 E. K. sayılı kararında özetle; "Mahkeme her ne kadar Hukuk Genel Kurulunun bozma ilâmına uyduğunu ifadeyle direnme kararını oluşturmuşsa da bu karar da yukarıda açıklanan ilkelere uygun değildir. Zira, mahkeme 18.09.2009 tarihli ilk kararında oluşturduğu hüküm fıkrasında bilirkişi ... tarafından düzenlenen 13.07.2009 tarihli bilirkişi raporuna atıf yapmış iken, temyiz incelemesine konu 08.04.2011 tarihli direnme kararında ise bilirkişi Reşat Doğan tarafından düzenlenen 14.07.2006 tarihli bilirkişi raporuna atıf yapmıştır. Her iki rapor birbirinden farklı olup, oluşturulan hüküm fıkraları da farklıdır. Karar bu haliyle yukarıda açıklanan ilkelere uygun olmayıp, ortada usulünce oluşturulmuş bir direnme kararı bulunmadığı gibi, hükmüne uyulan Hukuk Genel Kurulu kararına uygun karar verildiğinden de söz edilemez.
O itibarla mahkemece, 6100 sayılı HMK (mülga 1086 sayılı HUMK)’nın yukarıda açıklanan amir hükümleri gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesi doğru değildir."" denilmiştir.
Mahkemece, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.10.2011 gün ve 2011/20-607 - 2011/604 E. K. sayılı bozma kararı ile Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin, 22.03.2010 tarih ve 2010/926 E. - 3501 K. sayılı bozma kararına uyulduktan sonra; davanın kısmen kabulü, kısmen reddi ile, dava konusu ... beldesi, Sahil mevki, 644 ada, 1 sayılı parselin kadastro tesipitinin iptali ile bu taşınmazın dosyaya sunulan fen bilirkişisi ..."in 13/07/2009 tarihli bilirkişi raporunda ve krokisinde belirttiği üzere iki kısma ifrazı ile Krokide (A) harfiyle gösterilen 163,96 m2"nin davacı ... oğlu, ...
adına tapuya kayıt ve tesciline, (B) harfiyle gösterilen 2155,16 m2"lik kısmın davalı ... adına tapuya kayıt ve tesciline, dava konusu ... ilçesi,.... köyü, Sahil mevkii, 688 ada, parsel 1"de kayıtlı kayıtlı taşınmazın orman olduğu anlaşılmakla, tespit gibi tesciline, karar verilmiş, hüküm, davalılar Hazine ve Orman Yönetimi vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kadastro tespitine itiraz niteliğindedir.
Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde 17.10.1991 tarihinde başlayıp, 06.03.1995 tarihinde kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B uygulaması vardır.
Mahkemece, fen bilirkişileri tarafından düzenlenen 13/07/2009 tarihli rapora göre dava konusu taşınmazın (A) harfli ile gösterilen bölümlerinin kesinleşen orman sınırları dışında kalan yerlerden oldukları ve zilyetlik yolu ile kazanım şartlarının davacı lehine gerçekleştiği kabul edilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de özellikle keşif sonucu orman ve fen bilirkişiler tarafından resmî belgelere dayalı olarak düzenlenen bilirkişi raporu ve paftasındaki konumuna ve değerlendirildiğinde dört tarafının orman parselleri ile çevrili olup, orman içi açıklık durumunda olduğu anlaşılmaktadır.
6831 sayılı Kanunun 17. maddesindeki düzenlemeyle kanun koyucu orman içi açıklıklarda tarım ve inşaat ile özel mülke dönüşme yolunu kapamıştır. Bu itibarla, dava konusu taşınmazın orman tahdit sınırı dışında bırakılması bu olguyu değiştirmez. Etrafı ormanla çevrili olan taşınmazlar özel mülke dönüşüp, tarım ve inşaata açıldığında orman bütünlüğünün bozulacağı tartışmasızdır. Dairemizin bu yoldaki kararları Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ve yerleşik kararlar halini almıştır [YHGK’nın 10.12.1997 gün ve 1997/20 - 830/1034, 10.12.1997 gün ve 1997/20 - 808/1039, 22.10.2003 gün ve 2003/20 - 665/614 sayılı ve yine orman kadastrosunun kesinleştiği tarihten sonra 20 yıldan fazla süre geçse dahi orman içi açıklık konumunda olan taşımazların zilyetlik yoluyla kazanılamayacağı konusundaki 11.10.2004 gün ve 2004/7-531-582 sayılı kararları].
Tapu ve zilyetlik yoluyla kişi ve kurumların ormandan toprak kazanmasını sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları Anayasa Mahkemesinin 01/06/1988 gün ve 31/13 E.K.; 14/03/1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03/03/2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır. Ayrıca; bu tür yerler kanun gereği orman sayıldığı için, orman içi açıklık ve boşlukların zilyetlik yolu ile kazanılmasına kanunî olanak yoktur. Dolayısıyla bu yollarla ormandan toprak kazanımından söz edilemez.
Mahkemece, değinilen yönler gözetilerek davanın reddi gerekirken, dava konusu taşınmazın özel mülke dönüşmesini sağlayacak biçimde davanın kısmen kabulü yolunda hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalılar Hazine ve Orman Yönetimi vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 07/04/2016 günü oy birliğiyle karar verildi.