
Esas No: 2015/2502
Karar No: 2016/4345
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2015/2502 Esas 2016/4345 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ... vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili 16.04.2013 tarihli dilekçe ile; ... ... tarafından müvekkili aleyhine açılan davalar sonucu ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.10.2005 tarih ve .../... E. - .../... K. sayılı ilâmıyla ... ilçesi, ... mahallesinde bulunan 1029 ada 135 parsel sayılı 5.693,25 m2 yüzölçümlü taşımazın tapu kaydının iptal edilip orman niteliği ile ... adına tescil edildiğini, kararın temyiz incelemesinden geçerek 05.06.2006 tarihinde kesinleştiğini, yine ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 01.06.2009 gün .../... E. - .../... K. sayılı ilâmıyla 1029 ada 134 parsel sayılı 4.674,01 m2 yüzölçümlü taşımazın tapu kaydının iptal edilip orman niteliği ile ... adına tescil edildiğini, kararın temyiz edilmeksizin 16.06.2011 tarihinde kesinleştiğini, tapu sicilinin yanlış tutulmasından kaynaklı müvekkilinin zararının karşılanması gerektiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutup her bir taşınmaz için 5.000"er TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak tarafına verilmesi istemiyle dava açmıştır. Daha sonra 26.06.2014 havale tarihli ıslah dilekçesiyle toplam 121.752,1.-TL tazminat isteğinde bulunmuştur.
Davalı ... vekili; davanın idare mahkemesinde açılması gerektiğini, çekişmeli taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğundan tazminat istenemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; tapu sicilinin yanlış tutulması sebebiyle ...nin kusursuz sorumluğunun bulunduğu gerekçesiyle 121.752,1.-TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan inceleme, araştırma hüküm kurmaya yeterli değildir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; ... ilçesi, ... mahallesinde bulunan 1 parsel sayılı 5.440 m2 yüzölçümlü taşınmazın 1951 yılında yapılıp kesinleşen genel arazi kadastrosu sırasında fındıklık niteliği ile ... ... ve ... ... adlarına tespit ve tescil edildiği, daha sonra satış yoluyla ..."ye geçtiği, yenileme kadastrosu sonucu 1029 ada 135 parsel numarasıyla 5.693,25 m2 yüzölçümlü olarak ... ... adına tescil edildiği, ... Asliye Hukuk
Mahkemesinin 18.10.2005 tarih ve .../... E. - .../... K. sayılı ilâmıyla ... ilçesi, ... mahallesinde bulunan 1029 ada 135 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptal edilip orman niteliği ile ... adına tescil edildiği, temyiz incelemesinden geçerek 05.06.2006 tarihinde kesinleştiği, 2 parsel sayılı 4.520 m2 yüzölçümlü taşınmazın tarla niteliği ile ... ... adına tespit ve tescil edildiği, daha sonra satış yoluyla ..."ye geçtiği, yenileme kadastrosu sonucu 1029 ada 134 parsel numarasıyla 4.674,01 m2 yüzölçümlü olarak fındık bahçesi niteliği ile ... adına tescil edildiği, ... ... tarafından açılan dava sonucu ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 01.06.2009 gün ve .../... E. - .../... K. sayılı ilâmıyla 1029 ada 134 parsel sayılı taşımazın tapu kaydının iptal edilip orman niteliği ile ... adına tescil edildiği, kararın temyiz edilmeksizin 16.06.2011 tarihinde kesinleştiği, 1029 ada 134 sayılı parselin tamamının, 1029 ada 135 sayılı parselin ise kuzeydoğuda kalan 2.460,93 m2 yüzölçümlü kesiminin fındıklık olduğu, 1029 ada 135 sayılı parselin güneybatıda kalan 3.232,32 m2 yüzölçümlü bölümünün ağaçlık niteliğinde bulunduğu, her iki taşınmazında belediye sınırları içinde ancak meskun mahal ve imar planı dışında tarım arazisi niteliğinde oldukları anlaşılmaktadır.
Mülkiyet hakkı Anayasanın 35. maddesi ve bu maddeye uygun olarak çıkarılan kanunlarla korunduğu gibi, 5170 sayılı Kanun ile değişik Anayasanın 90. maddesi ile kanun hükmünde olduğu kabul edilen, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 Numaralı Protokolün 1. maddesiyle de güvence altına alınmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), Turgut ve diğerleri - ... davası kararında, Devlet tarafından tazminat ödenmeksizin taşınmazın geri alınmasının, orantısız bir müdahale olduğunu ve sözkonusu davada tazminat ödememeyi gerektirecek istisnai şartların bulunmadığına işaret ederek, kamu yararı ile bireysel haklar arasındaki adil dengenin kurulamamasını ihlâl nedeni olarak saymış, ...-... davasında ise, başvuranlara uygulanan mülkiyetten yoksun bırakma işlemine gerekçe olarak, gösterilen tabiatın ve ormanların korunması amacının 1 no.’lu Ek Protokol’ün 1. maddesi anlamında kamu yararı kapsamına girdiğine dikkat çekmekle birlikte, mülkiyetten yoksun bırakma halinde, ihtilaf konusu tedbirin arzu edilen dengeye riayet edip etmediğinin ve bilhassa da başvuranlara orantısız bir yük yükleyip yüklemediğinin belirlenmesi için, iç hukukta öngörülen telafi yöntemlerinin dikkate alınması gerektiğini hatırlatarak, mülkün değerine karşılık gelen makul bir meblağın ödenmeden, mülkten mahrum bırakmanın aşırı bir müdahale teşkil edeceğini ifade etmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 gün ve 2009/4 - 383 E. - 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/4 - 349 E. - 2010/318 K sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi; tapu işlemleri kadastro tesbit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK m. 1007 anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Burada Devletin sorumluluğu, kusursuz sorumluluktur. Bu işlemler nedeniyle zarar görenler, Medenî Kanunun 1007. maddesi gereğince, zararlarının tazmini için ... aleyhine adlî yargıda dava açabilirler.
Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından, ayın hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk asıl ve nesnel (Objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan, zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
Anılan madde uyarınca Devletin sorumluluğunun kapsamı, tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini izleyen işlemler olup tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda oluşan hataları da kapsamaktadır. Bir başka deyişle, kadastro işlemleri, tapu kütüğünün oluşumuna dayanak oluşturduğundan, bu işlemler nedeniyle tapu kütüğünde oluşacak yanlışlıklar nedeniyle doğacak zararlar da TMK"nın 1007. maddesi kapsamındadır. Devletin
sorumluluğu kusursuz sorumluluk niteliğinde olup, tapu siciline bağlı çıkarların ve mal varlığına ilişkin (ayni) hakların, yanlış tescil sonucu sicile güven ilkesi yönünden değişmesi ya da yitirilmesi, bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen Devlet, sicillerdeki yanlış kayıtlardan doğan zararları ödemeyi de üstlenmektedir. Dayanaksız ya da hukukî duruma uymayan kayıtlar düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamda düşünülmüştür.
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. - 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. - 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. - 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise, tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir.
4721 sayılı TMK’nın 705/2. maddesi uyarınca tapu iptali ve tescil istekli davaların kesinleştiği tarih itibariyle mülkiyet hakkı sona ereceğinden bu tarih itibariyle tapusu iptal edilen gerçek ve tüzel kişilerin zararı oluşacaktır. Dolayısıyla bu tür bir dava, taşınmazların mülkiyetlerinin yitirilmesine ilişkin tapu iptali ve tescil davasının kesinleştiği tarihten sonra açılabileceğinden, mülkiyetin kaybedildiği tarih itibariyle de taşınmazların değerinin tespit edilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Zararın meydana geldiği tarihe göre, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise, net gelir metodu yöntemi ile, arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında; Devlet ormanları özel mülkiyete konu olamayacak ise de, genel arazi kadastrosu sırasında taşınmazlar hakkında kadastro tespit tutanağı düzenlenerek tapu kütüğünün gerçek kişiler adına oluşturulduğu, daha sonra satış ve intikaller ile davacıya kadar el değiştirdiği, bu şekilde tapu sicili hatalı olarak tutulduğundan, TMK"nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacının gerçek zararının tazmininin gerektiği açıktır. Tapusu iptal edilen taşınmazların arazi niteliğinde oldukları hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ancak, gerçek zararın, tapu iptal kararının kesinleşme günündeki net gelir metoduna göre hesaplanması zorunlu iken, mahkemece dava tarihi olan 2013 yılı resmî rakamları esas alınarak yapılan değerlendirmeye göre hüküm kurulması doğru değildir.
Diğer taraftan çekişmeli taşınmazlardan 1029 ada 135 sayılı parselin güneybatıda kalan 3.232,32 m2 yüzölçümlü bölümü üzerinde dikme olmayıp doğal yollarla oluşan orman ağaçları bulunduğundan anılan kesimin arazi niteliği itibariyle net gelir metodu ile gerçek değerinin belirlenmesi gerekirken hükme dayanak yapılan bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen raporda orman ağaçlarının kerestelik ve yakacak değerleri itibariyle 1029 ada 135 sayılı parselin 3.232,32 m2 yüzölçümlü bölümünün m2 birim fiyatının belirlenmesi de doğru görülmemiştir. Ayrıca; mahkemece, çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilmediğinden bilirkişi kurul raporu da denetlenememektedir.
O halde çekişmeli taşınmazlar arazi niteliğinde olduklarından sulu - kuru olup olmadıkları, yerleşim alanlarına uzaklıkları, iklim şartları, arazilerin toprak ve topoğrafik yapıları ve bölgelerindeki konumları gözetilerek oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilmek suretiyle, 1029 ada 134
sayılı parselin tamamı, 1029 ada 135 sayılı parselin ise kuzeydoğuda kalan 2.460,93 m2 yüzölçümlü kesimi fındık bahçesi niteliğinde olduğundan fındıklık olarak, 1029 ada 135 sayılı parselin 3.232,32 m2 yüzölçümlü bölümü yönünden ise tarla niteliği dikkate alınmak suretiyle elde edilen verilere uygun biçimde değerlendirme yapılarak net gelir yöntemiyle 1029 ada 134 sayılı parselin 16.06.2011 tarihindeki, 1029 ada 135 sayılı parselin 05.06.2006 tarihindeki gerçek değerlerinin hesaplattırılması, bu şekilde tapusu iptal edilen tapu sahibinin oluşan gerçek zararlarının saptanması gerekirken eksik inceleme ve araştırma sonucu verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 12/04/2016 günü oy birliği ile karar verildi.