Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2015/2446
Karar No: 2015/8543
Karar Tarihi: 09.06.2015

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2015/2446 Esas 2015/8543 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2015/2446 E.  ,  2015/8543 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : ANTALYA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 16/04/2013
    NUMARASI : 2010/472-2013/179

    Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece dahili davalı Hasan hakkındaki davanın bir kısım davacılar yönünden kabulüne, diğer davalılar yönünden davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına ilişkin olarak verilen karar dahili davalı Hasan vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 09.06.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat Ahmet geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davacılar M.. D.. v.d. vekili Avukat, davalılar T.. D.. v.d. vekili Avukat, müdahale talep eden S.. K.. vekili Avukat gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi Fatih tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
    -KARAR-

    Dava, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile temlik edilen taşınmaz ile ilgili muvazaa iddiasına dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
    Davacılar; mirasbırakanları Murat’ın 546 (yeni 27942 ada 22 ) parsel sayılı taşınmazdaki 12620/30160 payını noterde düzenlenen satış vaadi sözleşmesi ile gelini olan davalılardan Fetane’ye satışını vaad ettiğini, bu sözleşmeye dayalı olarak davalı Fetane tarafından açılan davanın kabulle sonuçlandığını, satış vaadi sözleşmesinin muvazaalı ve mal kaçırma amaçlı olduğunu, ayrıca tapu iptal tescil davasında kendilerine yapılan tebligatların usulsüz olduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişler, yargılama sırasında çekişme konusu payların temliki nedeniyle H.. Y.. davaya dahil edilmiştir.
    Davalılar, iddiaların doğru olmadığını, kesin hüküm itirazında bulunduklarını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
    Dahili davalı Hasan Ali; taşınmazdaki payları tapu kaydına güvenerek iyiniyetle iktisap ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece; çekişme konusu paylara ilişkin satış vaadi sözleşmesinin muvazaalı ve mal kaçırma amaçlı olduğu, dahili davalı Ali’nin de iktisabının iyiniyetli olmadığı gerekçesiyle dahili davalı Hasan hakkındaki davanın bir kısım davacılar yönünden kabulüne, davalılar yönünden davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm dahili davalı H.. Y.. tarafından temyiz edilmiştir.
    ./..

    Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan Murat’ın 05.11.1990 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak bir kısım davacılar, davalılar ve dava dışı kişilerin kaldığı, mirasbırakanın Antalya 2. Noterliğinin 29.04.1988 tarih ve 17191 yevmiye numaralı Düzeleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi ile davaya konu 546 parsel sayılı taşınmazdaki 12620/30160 payını davalılardan gelini Fetane Dalgakıran’a satışını vaad ettiği, bu sözleşmeye dayalı olarak davalı Fetane Dalgakıran tarafından aralarında davacıların da bulunduğu kişiler aleyhine Antalya 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 1998/458 Esas, 1998/2430 Karar sayılı ferağa icbar ve tescil istekli davanın açıldığı, anılan davanın kabulle sonuçlanıp 24.3.1998 tarihinde kesinleştiğine ilişkin kesinleşme şerhi verildiği, anılan pay ve Fetane’nin edindiği diğer payların 17.01.2000 tarihinde davalı Fetane adına tescil edildiği, daha sonra davalılar vekili tarafından temyizi üzerine mahkemenin 21.10.2010 tarihinde temyiz talebinin reddine karar verildiği ve bu kararın da temyizi üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 2010/15182 Esas, 2011/1254 Karar sayılı ilamı ile onandığı, çekişmeye konu edilen bir kısım payların temliklere konu edildiği ve son olarak dava tarihinden sonra 03.11.2010 tarihinde dahili davalı H.. Y..’a temlik edildiği anlaşılmaktadır.
    Bilindiği üzere; İrade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda Türk Borçlar Kanunu’nun 19. Maddesinde (818 Sayılı Borçlar Kanunu md.18) düzenlenmiş ve anılan maddede, “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
    O halde muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır, şeklinde tanımlanabilir. Bir başka ifadeyle, irade açıklamasında bulunan taraflar bu açıklamanın kendisine yapıldığı kişi, irade açıklamasının sonuç doğurmaması konusunda anlaşmışlar, yalnız gerçek bir hukuki işlemin bulunduğu görüşünü yaratmayı istemişlerse, muvazaadan söz edilir.
    Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada muvazaa kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide, gerek uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.
    Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
    Şu halde, özellikle mevsuf (nispi) muvazaada ilke olarak görünüşteki işlemin altına saklanan ve tarafların içerik ve sonuçlarıyla birlikte gerçekleştirmek istedikleri işlem (gizli sözleşme) geçerlidir. Bu geçerliliğin, tarafların gerçek ve uygun iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklandığı ve onun, muvazaalı hukuki işlemin altına gizlenmiş olmasının, ilke olarak geçerliliğini etkilemediği her türlü duraksamadan uzaktır.
    Ne var ki; muvazaada, gizli işlem şekle bağlıysa ve bu gizli işleme ilişkin irade açıklamaları şekle uygun yapılmamışsa, görünüşteki işlem yapılırken yasaların öngördüğü şekle uyulmuş olması, gizli işlemdeki şekle aykırılığı gidermez. Bu durumda, görünüşteki işlem tarafların gerçek iradelerini yansıtmadığından her hangi bir sonuç doğurmadığı gibi, gizli işlem dahi şekle aykırılıktan dolayı geçersizdir.
    ../...

    Nitekim bu ilke, 7.10.1953 gün ve 8/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında çok açık bir şekilde dile getirilmiş; tapuda kayıtlı taşınmaz malın muvazaalı satış işlemiyle miras hakkından yoksun edilen kimselerin dava hakkına ilişkin uyuşmazlığın irdelendiği 01.04.1974 gün ve 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da, tüm mirasçıların görünüşteki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu’nun 18.maddesine dayanarak muvazaalı olduğu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilecekleri sonucuna varılmıştır.
    Hemen belirtilmelidir ki; içtihadı birleştirme kararları kapsamları ile sınırlı, sonuçları ile bağlayıcı olup, yorum yoluyla kapsamının genişletilmesi mümkün değildir. Somut olayda; taşınmazların temlikin dayanağının düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi olduğu gözetildiğinde 1.4.1974 tarih ve 1/2 Sayılı İçtihatları Birleştirme Kararının uygulama yeri yoktur. Ancak; muvazaalı işlemlerin bağlayıcı bir hukuk sonuç doğurmayacağı, yukarıda ayrıntısıyla ifade edilen Türk Borçlar Kanununun 19. maddesinde (818 Sayılı Borçlar Kanunu 18.md.) genel bir ilke olarak düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Bundan dolayı, somut olaydaki uyuşmazlığın Türk Borçlar Kanununun 19. Maddesi (818 Sayılı Borçlar Kanunu 18.md.) kapsamında değerlendirilip çözümlenmesi kaçınılmazdır.
    Hâl böyle olunca; Türk Borçlar Kanunun 19. maddesi (818 Sayılı Borçlar Kanunu 18.md.) uyarınca inceleme yapılması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi için hüküm bozulmalıdır.
    Dahili davalı Hasan ’nin temyiz itirazı açıklanan nedenlerle yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 09.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi