Davacı, Kurum tarafından resen tahakkuk ettirilen prim ve gecikme zammından dolayı borçlu olmadığının tespitiyle, ödeme emirlerinin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Dava hukuki nitelikçe, 4792 sayılı Yasa’nın 3917 sayılı Yasa ile değişik 6. maddesi kapsamında sigorta müfettişi raporuna dayanılarak Kurum tarafından resen tahakkuk ettirilen prim ve gecikme zammından dolayı davacının borçlu olmadığının tespitine ve buna ilişkin düzenlenen ödeme emirlerinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı şirket vekili, davacı şirketin, 1999 Ağustos depremi sonrasında depremden zarar gören illerdeki binaların onarım ve güçlendirme işlerinde faaliyet gösterdiğini ve Yalova’da depremden zarar gören aynı sitedeki altı adet binanın onarım ve güçlendirme işini üstlendiğini, söz konusu altı binanın onarım işi için davalı Kuruma sözleşmeleri ibraz edip 21.08.2001 tarihinde .... sicil no ile tek bir işyeri dosyası açtırdığını, işyerinde yapılacak işin mahiyetini “muhtelif binalarda takviye onarım-yapısal güçlendirme” işleri olarak belirttiğini, çalışma süresince muhtelif binalarda çalışan işçilerin tek bir şantiye merkezinden yönetildiğini, altı binada çalışan tüm işçilerle ilgili bildirimleri bu işyerinden Kuruma bildirdiğini, dolayısıyla prim kaybına sebebiyet vermediğini, ancak Kurum tarafından müfettiş raporuna istinaden her binanın onarım işiyle ilgili olarak resen ayrı ayrı işyeri dosyaları açılıp, resen prim tahakkuk ettirildiğini iddia etmiştir.
İş Kanunu’nun 2. maddesinde, işveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denileceği belirtilerek, işverenlerin, iş organizasyonu ve örgütlenmesinin gerekli kıldığı durumlarda ayrı işyeri açmalarına gerek olmadığı, diğer yerlerdeki işlerinin yapıldığı yerleri tek merkezden yönetebilecekleri öngörülmüştür. Ayrıca, işyeri kavramı, 506 sayılı Yasa’nın 5. maddesinde de tanımlanmıştır. Buna göre, “sigortalıların işlerini yaptıkları yer” işyeridir. Dava konusu altı binanın onarımı ve güçlendirme işi, aynı organizasyon ve örgütlenme içinde yapıldığına göre, her bir binanın onarımı ve güçlendirme işi dolayısıyla yeniden bir işyeri tesciline yasaca gerek bulunmadığı tartışmasız olup, mahkemenin bu yöne ilişkin gerekçesi yerindedir. Kurumun, resen altı ayrı işyeri tescili yapması, açıklanan nedenle yersiz ise de; altı bina onarımı ve güçlendirme işi için işverence ödenmesi gerekli toplam asgari işçilik miktarının, merkez konumundaki tek işyerinden ödenen asgari işçilik miktarı ile karşılanıp karşılanmadığı usulünce araştırılmamıştır.
Mahkemece yapılacak iş, bina onarımı ve güçlendirme işlerinden anlayan inşaat bilirkişileri ve özellikle asgari işçilik oranını ve miktarını teknik usullerle saptanmasını bilen bilirkişiler arasından üç kişilik bilirkişi heyeti oluşturularak, bu heyete dava konusu altı binanın onarımı ve güçlendirme işi için gerekli asgari işçilik oran ve miktarını tespit ettirmek, bu işyerlerinde çalışan sigortalılar için 10647537701 sicil nolu tek (merkez) işyeri dosyasından fazla işçilik bildirimi yapılmışsa, mükerrer ödemeye yol açmamak için, bu fazla işçilik ödemesinin hesaplanacak toplam prim borcundan mahsubu ile Kurumun alacaklı olduğu prim miktarını saptatmak ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın, yetersiz ve denetime elverişsiz hukukçu bilirkişi tarafından hazırlanan rapora dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Kabule göre de, dava, konusu para olan davalardan olup, 13.12.2006 tarih ve 26375 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 12. maddesine göre kabul kararı nedeniyle davacı lehine, anılan tarifenin 3. kısmına göre nispi avukatlık ücreti takdir edilmesi gerekirken, maktu avukatlık ücretine hükmedilmesi de isabetsizdir.
O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 03.07.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.