Davacılar murisinin, iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; bozmaya uyarak ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen 138.435,94 YTL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi davalılardan M. İnş. Tic. A.Ş. ile T. Genel Müdürlüğü vekillerince istenilmesi ve davalılardan M. İnş. Tic. A.Ş. vekilince de duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 16.09.2008 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalılardan M. İnş.Tic. A.Ş. vekili Avukat N.T., T. Genel Müdürlüğü vekili Avukat E.A. ile karşı taraf vekili Avukat Ö.M. geldiler. Diğer davalılar ile ihbar olunan adına kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere temyizin kapsamı ve temyiz nedenlerine göre davalı M. İnşaat A.Ş’nin tüm, davalı T. A.Ş.’nin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava 13.11.1999 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, 21.07.2005 gün ve 207-676 sayılı kararla davalılardan M. İnşaat A.Ş. hakkındaki davanın olayda asıl işveren olmaması nedeniyle reddine, diğer davalılar hakkındaki davanın ilamda belirtildiği şekilde kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karar davacılar ile B. D. dışındaki davalılar tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizce yapılan inceleme sonunda;
Dairemizin 13.04.2006 gün ve 402-3842 sayılı ilamıyla: “Aleyhine karar verilmeyen davalı M. İnşaat A.Ş.’nin hükmü temyizde hukuki yararı bulunmadığından temyiz dilekçesinin reddine,
M. A.Ş.’nin asıl işveren Ö. Limited Şirketi ile B.D.’ın alt işveren oldukları kabul edilip buna göre sonuca gidilmesi gerekirken kusur bilirkişi raporundaki tamamen hukuksal olan bu konudaki bilirkişi görüşüne itibarla M. İnşaat A.Ş.’nin asıl işveren sayılmamasının isabetsiz olduğu,
İş kazası sonucu vefat eden işçinin desteğinin kaybedilmesi nedeniyle zarara uğrayan hak sahiplerinin maddi tazminatlarının hesaplanmasında işçinin kaza tarihindeki gerçek ücretinin esas alınması gerektiği,
Davacılardan anne E.D.’ın destek kaybına uğrayıp uğramadığı, desteğin bakım gücüne sahip bulunup bulunmadığı araştırılmadan ve gerekçesi de belirtilmeden maddi tazminat talebinin reddedildiği,
T.’la i.C.D. Arasında hizmet akdi ilişkisi bulunmadığından B.K.’nun 125. maddesindeki 10 yıllık zamanaşımı süresinin T. Hakkında uygulanması mümkün olmadığı, T. Yönünden davanın yasal dayanağının B.K.’nun 41. maddesi olup haksız fiillerin tabi olduğu bir ve 10 yıllık zamanaşımına ve eylem; aynı zamanda T.C.K. kapsamında suç teşkil ediyorsa uzamış ceza zamanaşımı süresine tabi olduğu halde, T. ’ın ıslahla artırılan maddi tazminat miktarlarına yönelik Zamanaşımı def’inin bu çevrede irdelenip tartışılmadan hüküm kurulmasının isabetsiz olduğundan ve davacıların zararı işçi C.D.’ın ölüm tarihinde doğduğuna ve aksi kanıtlanmadıkça nüfusta kayıtlı ölüm tarihine itibar edilmesi gerektiğine göre hükmolunan tazminatlara faizin nüfusta kayıtlı 14.11.1999 ölüm tarihinden başlatılması gerekirken 6.11.1999 kaza tarihinden başlatılması da doğru olmadığından bahisle bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemece Dairemiz bozma kararına uyulmasına karar verilerek yapılan yargılama sonunda ilamda belirtildiği şekilde maddi ve manevi tazminat alacağının tüm davalılardan 06.11.1999 tarihinden itibaren işletilecek faiziyle birlikte tahsiline karar verilmiş ve bu karar süresinde davalılardan M. İnşaat A.Ş ve T. Tarafından temyiz edilmiştir.
Bozmaya uyulmakla, uyulan bozma ilamı doğrultusunda taraflar yararına usuli kazanılmış hak doğduğu açıktır. Hal böyle olunca uyulan bozma ilamı doğrultusunda hüküm altına alınan tazminat alacaklarına uygulanacak faizin14.11.1999 ölüm tarihi yerine 6.11.1999 kaza tarihinden başlatılmasının isabetsiz olduğu açıktır.
Öte yandan davalı T. ’nin ıslahla artırılan maddi tazminata yönelik zaman aşımı savunmasının, bozmaya uyulmasına rağmen yerel mahkemece irdelenmeden sonucu gidildiği görülmektedir. Gerçekten dava konusu edilen iş kazası sonucu ölüm olayı, 14.11.1999 tarihinde vukubulmuş davacılar vekili 04.04.2001 tarihli dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmuş, 16.05.2005 tarihli ıslah dilekçesi ile bu saklı tutulan kısmın hüküm altına alınmasını istemiştir. Davalılardan T. ıslah edilen kısmın zamanaşımına uğradığını savunmuştur. Davacılar murisi ile davalı T. arasındaki ilişkinin hukusal mahiyetine göre B.K.’nun 60. maddesindeki zaman aşımı sürelerinin uygulanacağı uyuşmazlık konusu değildir.
Uyuşmazlık ıslah tarihinde davalı T. bakımından ıslahen artırılan miktarların zaman aşımına uğrayıp uğramadığı, diğer bir deyişle ıslah yoluyla maddi tazminatın artırılması durumunda bunun önceki davanın bir devamı sayılıp sayılmayacağı yeni bir dava olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Islah; HUMK.nun 83. ve devamı maddelerinde yer aldığı biçimde ve aynı yasanın 87. maddesindeki usule ait bütün işlemlerin değiştirilmesini öngördüğü halde, bu davaya konu ıslah dilekçesi, kısmi dava dilekçesinde fazlasını talep hakkı saklı tutulması nedeniyle, zararın hesaplanmasından sonra,kısmi davada talep edilenden fazla çıkan zararın istenmesini içermektedir. Davacıların bu nitelikteki bir olay için ayrı bir dava ile de geriye kalan zararını istemesi mümkündür. Bu hususta Anayasa Mahkemesi"nin HUMK.nun 87. maddesinin son cümlesindeki "müddei ıslah suretiyle müddeabihi ıslah edemez" hükmünün iptalinden sonra müddeabihin ıslah yoluyla istenmesi de olanaklı kılınmıştır. Şu durumda Anayasa Mahkemesi"nin kararından sonra bu nitelikteki bir istem için ayrı bir dava açılıp, eldekiyle birleştirme yoluna gidilebileceği gibi aynı dava içinde geriye kalan miktar istenebilmesi mümkündür. Bunun içinde, yeni bir dava açılmış gibi, istem miktarını içeren dilekçe karşı tarafa tebliğ edilecek, harç yatırılacaktır. Bu haliyle kısmi ıslah ek dava yoluyla elde edilebilecek haklara, mevcut dava içerisinde, daha basit, daha az masrafla ve daha kısa süre içerisinde kavuşma olanağı tanıyan ve bu yönüyle adeta ek dava açma yoluna alternatif oluşturan bir yapıdadır.
Kısmi ıslah yoluyla müddeabbihin artırılabilmesi olanağı, bir anlamda, artırıma konu kısmın ek dava yoluyla istenilmesinin alternatifi niteliğinde bulunduğundan, eş söyleyişle kısmi davadaki ıslah ile, bu yola gidilmeyip ek dava açılması halleri, davacıya aynı hak ve olanakları tanıyan seçimlik yollar olduğundan, usul hukuku açısından sonuçlarının da aynı olması gerekir ve beklenir. Böyle bir dilekçe ıslah olarak nitelendirilse bile, zamanaşımı ve hak düşürücü süre gibi hususları kesmeyecektir. Şu durumda bu içerikteki bir dilekçenin, bu tür uyuşmazlıklarda başlı başına bir dava olarak kabulü gerekir. Islah dilekçesi ile istenen, daha önceki dava dışında kalan bir alacağı içermektedir. Bu bakımdan ilk dava ile davanın açılması, daha sonraki ıslah dilekçesindeki miktar için zamanaşımını kesmez. Davacılar ölüm olayı ile fiili ve en geç kısmi dava tarihinde failleri öğrenmiş olup bu duruma göre 14.11.1999 ölüm tarihinden itibaren 5 yıl ve 04.04.2001 kısmi dava tarihinden itibaren de bir yıllık sürede davasını açabileceği kabul edilmelidir. Hal böyle olunca davacılar tarafından, olay tarihinden itibaren 5 yıl ve kısmi dava tarihinden itibaren bir yıllık süre geçtikten sonra 16.05.2005 tarihinde ıslah dilekçesi verilmiş olduğuna ve davalılardan T.’nin süresinde zaman aşımı savunmasında bulunduğuna göre, ıslah dilekçesi ile istenen maddi tazminatların davalı T. bakımından zamanaşımına uğradığı açıktır.
Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeden ve özelikle uyulmasına karar verilen bozma ilamına aykırı biçimde yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı T.’nin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde T."a iadesine, 16.09.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.