Esas No: 2018/2846
Karar No: 2019/1875
Karar Tarihi: 12.03.2019
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2018/2846 Esas 2019/1875 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ: Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi
TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR
A)Davacı İstemi;
Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının davalı ...Ş"ne ait limanda diğer davalı şirket işçisi olarak çalışırken 24/01/2012 tarihinde geçirdiği iş kazasından sürekli iş göremezliğe uğradığı iddiasıyla maddi ve manevi tazminat alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
B)Davalı Cevabı;
Davalı ...Ş vekili cevap dilekçesi ile, davalı şirketin tescilli adresine göre ... mahkemelerinin yetkili olduğunu, davacının işvereni olan diğer davalı şirket ile aralarında sözleşmeye, haksız fiile veya kanuna dayalı bir borç ilişkisi veya hukuki münasebet bulunmadığını, bu nedenle davalı ...Ş aleyhine açılan davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, olayın meydana gelmesinde davalı ...Ş"nin herhangi bir kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
C)İlk Derece Mahkemesi Kararı :
İlk Derece Mahkemesi tarafından; davacının davalıya ait işyerinde çalıştığı sırada 24/01/2012 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu yaralanarak % 9,3 oranında malul kaldığı, iş kazasında davalı işverenlerden davalı ...Müh. Kontrol Lab. Hizm. ve Tic. Ltd. Şti."nin olayda % 40 oranında, davalı ... San. AŞ."nin olayda %10 oranında, kazalı işçi ..."ın olayda % 50 oranında kusurlu, davacının kıdemi, görevi ve dosya kapsamı nazara alınarak 2. Alternatif olarak yapılan hesaplamanın hükme esas alındığı belirtilerek maddi tazminat talebinin 60.304,21 TL üzerinden, kazanın meydana geldiği tarih, davacının sürekli iş göremezlik derecesi, tarafların kusur durumları, davacının yaşadığı elemin göz önünde bulundurulduğu belirtilerek manevi tazminat talebinin 10.000 TL üzerinden kabulüne karar verilmiştir.
D) İstinaf Başvurusu
Davacı vekilince; 17/04/2017 tarihinde süre tutum dilekçesi verilmiş, yerel mahkeme gerekçeli kararı 27/04/2017 tarihinde davacı vekiline tebliğ edilmiş, davacı vekilinin 26/07/2017 tarihli dilekçesi ile istinaf başvurusunun gerekçelerini açıkladığı anlaşılmıştır.
Davalı vekilince12/04/2017 tarihinde süre tutum dilekçesi verilmiş, yerel mahkeme gerekçeli kararı 10/05/2017 tarihinde davalı vekiline tebliğ edilmiş, davalı vekilinin 12/05/2017 tarihli dilekçesi ile istinaf başvurusunun gerekçelerini açıkladığı anlaşılmıştır
E)Bölge Adliye Mahkemesi Kararı :
Özetle‘davalı vekili tarafından 12/04/2017 tarihinde süre tutum dilekçesi verildiği, gerekçeli kararın 01/05/2017 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen, gerekçeli istinaf dilekçesinin, tebliğden itibaren karar tarihinde yürürlükte olan 5521 S.K"nun 8. maddesinde öngörülen 8 günlük süreden sonra 12/05/2017 tarihinde verildiği; bu nedenle süresi içinde verilmeyen bu dilekçede belirtilen istinaf sebep ve gerekçeleri yönünden inceleme yapılamayacağı, süre tutum dilekçesinde ise istinaf sebep ve gerekçesinin gösterilmediği anlaşılmıştır.
Aynı şekilde davacı vekili tarafından 17/04/2017 tarihinde süre tutum dilekçesi verildiği, gerekçeli kararın 27/04/2017 tarihinde tebliğine rağmen, gerekçeli istinaf dilekçesinin karar tarihinde yürürlükte olan 5521 S.K"nun öngördüğü 8 günlük süre geçtikten sonra, davalı tarafın süresinde olmayan gerekçeli istinaf dilekçesinin tebliği üzerine 26/07/2017 tarihinde verildiği, süre tutum dilekçesinde herhangi bir istinaf sebep ve gerekçesinin gösterilmediği anlaşılmıştır.Davacı tarafça davalının süresinde olmayan gerekçeli istinaf dilekçesinin tebliği üzerine istinafa cevap dilekçesi ile gerekçeli istinaf dilekçesi verilmiş ise de; davacının daha önce süre tutum dilekçesi verilerek yapılmış mevcut bir istinaf başvurusunun bulunması nedeniyle, son başvurusu katılma yoluyla istinaf olarak değerlendirilmemiştir. Bir an için davacının son başvurusu katılma yoluyla istinaf olarak değerlendirilse bile; katılma yoluyla başvurunun HMK"nun 348. maddesinin gerekçesinde açıklandığı üzere asıl başvuruya bağımlı bir istinaf başvurusu olması dikkate alınarak; asıl başvuran davalı tarafça gerekçeli istinaf dilekçesi süresi içerisinde verilmediğinden, istinaf başvurusunun HMK"nun 355. maddesi uyarınca salt kamu düzenine aykırılık yönünden incelenebilecek olması karşısında davacının istinaf başvurusunun da sadece kamu düzenine aykırılık yönünden incelenmesi gerekir.Bu yasal düzenlemeler karşısında; davacı ve davalı tarafça süre tutum dilekçesi verilmesine ve gerekçeli kararın tebliğine rağmen süresi geçtikten sonra gerekçeli istinaf dilekçesi verildiği, bu nedenle süresi içinde verilmeyen bu dilekçelerde belirtilen istinaf sebep ve gerekçeleri yönünden inceleme yapılamayacağı, süre tutum dilekçelerinde ise istinaf sebep ve gerekçesinin gösterilmediği, incelenen dosyada HMK"nun 355. maddesi uyarınca resen gözetilecek kamu düzenine aykırı bir halin de bulunmadığı anlaşılmakla, davacı ve davalı tarafın istinaf başvurusunun ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” şeklindedir
I) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
Dava, sigortalının iş kazasından sürekli iş göremezliğe uğraması nedeniyle sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, yerel mahkeme kararında işaret olunduğu üzere davanın kısmen kabul ve kısmen reddine karar verilmiştir.
1- Bölge Adliye Mahkemesince davacı ve davalı ...istinaf başvurularının gerekçelerinin yasal süre içerisinde bildirilmediğinden incelenemeyeceği, kamu düzenine de aykırılık bulunmadığından istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere yerel mahkemenin karar tarihinde yürürlükte bulunan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunun 8/2.maddesine “İstinaf yoluna başvurma süresi, karar yüze karşı verilmişse nihaî kararın taraflara tefhimi, yokluklarında verilmiş ise tebliği tarihinden itibaren sekiz gündür”. Aynı Kanunun 15. maddesine göre ise bu Kanunda açıklık bulunmıyan hallerde Hukuk Muhakemeleri Kanunun hükümleri uygulanıcağına işaret edilmiştir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 321.maddesinin 2.fıkrasına göre ise kararın tefhimi için hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanamadığı ve bu nedenle zorunlu olarak hüküm özetinin tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Bu hüküm doğrultusunda, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilmediği hallerde gerekçeli kararın taraflara tebliği zorunludur (Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru sayılı kararı da aynı yöndedir).
Mahkemece, taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar. Ancak, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmiş ise artık hükmün HMK’nın 321/2 maddesine göre usulüne uygun ve eksiksiz bir biçimde tefhim edildiği kabul edilir ve temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren başlar. 5521 sayılı Kanun‘un 8.maddesinde yer alan ve temyiz süresinin başlangıcına esas alınan tefhim kavramının “hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal“ olarak anlaşılması zorunludur.Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden önce, temyiz süre tutum dilekçesi veye gerekçeli temyiz dilekçesi sunmak suretiyle kararı temyiz ettikleri hallerde dahi, kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanmaları mümkün olduğundan, bu gibi hallerde bile gerekçeli kararın taraflara tebliği gerekir.Davanın tümden kabul veya tümden reddedildiği hallerde, reddedilen bir talebi bulunmadığından davacının veya davacı yararına kurulan bir hüküm bulunmadığından davalının kararı temyizde ilke olarak hukuki yararı bulunmadığı kabul edilmekte ise de tarafların kararın gerekçesini temyiz etme hakları bulunduğundan gerekçeli karar taraflara tebliğ edilmelidir.Nitekim davacı ve davalı vekilinin kararın tefhiminden itibaren yasal süresi içerisinde sundukları istinaf yoluna başvurularına dair süre tutum dilekçeleri ile kararı istinaf ettiklerini beyan ettikleri anlaşılmaktadır.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19/09/2018 tarih ve 2018/9-584 E- 2018/1332 K sayılı ilamında da belirtildiği üzere;
1982 Anayasasının “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36’ncı maddesi uyarınca, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”Ayrıca Anayasanın 90’ıncı maddesinin son fıkrasında usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacağı ifade edilmiştir.
Bu bağlamda ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6’ncı maddesinde adil yargılanma hakkı ayrıntılı yer almış olup, gerek Anayasa gerekse AİHS düzenlemelerine koşut olarak da 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 27’nci maddesinde hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiştir. HMK"nın 27’nci maddesi uyarınca;
"(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir".
Hukuki dinlenilme hakkı çoğunlukla "iddia ve savunma hakkı" olarak bilinmektedir. Ancak bu hak iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.
Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
Bunlardan ilki “bilgilenme hakkı” dır. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerek karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçek anlamda sağlanmaya çalışılmalıdır.Bu hakkın ikinci unsuru, “açıklama ve ispat hakkı”dır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum "silahların eşitliği ilkesi" olarak da ifade edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6’ncı maddesinin birinci bendinin ilk cümlesinde yer alan silahların eşitliği ilkesi, yine AİHS’ne göre, mahkeme önünde sahip olunan hak ve vecibeler bakımından taraflar arasında tam bir eşitliğin bulunması ve bu dengenin bütün yargılama boyunca korunmasıdır. Başka bir deyişle, silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarından birini diğeri karşısında avantajsız bir duruma düşürmeyecek şekilde her iki tarafın deliller de dâhil olmak üzere, iddia ve savunmasını ortaya koymak için makul bir olanağa sahip olması, tarafların denge içinde olması demektir. Söz konusu ilke tarafların usulüne uygun olarak mahkemenin önüne gelmelerini sağlayan tebligat işlemi açısından da önemlidir. Çünkü ancak hukuka uygun bir usulde gerçekleşen tebligat üzerine, durumdan haberdar olan taraflar iddia ve savunmalarını eşit şekilde yapabileceklerdir.Hukuki dinlenilme hakkının üçüncü unsuru, “tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesi”dir. Bu değerlendirmenin de karar gerekçesinde yapılması gerekir (6100 sayılı HMK’nın gerekçesi m. 32). Yargılama bakımından, sadece bir tarafın dinlenip diğerinin dinlenmemesi, tek yönlü karar verilmesi demektir. Yargılamada yer alan taraflar yargılamanın objesi değil, süjesidir. Hukukî dinlenilme hakkı doğru karar verilmesinin garantisidir; bu nedenle, haksızlığa karşı koyabilme imkânı tanır. Bu hak, hukuk devletinin, insan onurunun korunması ve eşitlik ilkesinin, hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının bir gereğidir.Bu açıklamalar doğrultusunda somut olayda, davacı ve davalı vekillerinin süre tutum dilekçeleri ile süresi içerisinde yasa yoluna başvurdukları, Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf incemesini yaptığı 14/03/2018 karar tarihi itibariyle dosya içerisinde bulunan ve davacı vekiline yerel mahkeme kararının tebliğinden itibaren makul süre içerisinde dosyaya sunulduğu anlaşılan davacı vekilinin 26/07/2017 tarihli dilekçesi ile, davalı vekilinin gerekçeli kararın 10/05/2017 tarihinde tebliğinden itibaren süresi içerisinde sunduğu 12/05/2017 tarihli istinaf isteminin gerekçelerini içeren dilekçesinin incelenmek suretiyle, istinaf incelemesi yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur.
2- Öte yandan davalı ... Mühendislik Kont Lab. Hizm. Ve Tic. Ltd. Şti.’ne yerel mahkeme kararı her ne kadar 7201 sayılı Tebligat Kanunun 35.maddesine göre ... Mah. ... ... İş Hanı .../ ...” adresinde tebliğ edilmiş ise de; Ticaret Sicil kayıtlarında davalı şirket adresinin ... Mahallesi ... Sok ... /... olduğunun anlaşılmış olması karşısında, iş bu davalının yerel mahkeme gerekçeli kararından haberdar olmasını sağlamak üzere, Ticaret Sicil kayıtlarında yer alan bu adrese, bu adresin kullanılmadığının anlaşılması halinde ise tespit edilecek son adresine yerel mahkeme gerekçeli kararın tebliğini sağlamak ve iş bu davalının da istinaf taleplerinin vaki olması halinde istinaf taleplerini değerlendirerek sonucuna göre bir karar vermek gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi hatalı olmuştur. O halde, davacı ve davalı ...vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları ile 6100 sayılı HMK’nun 371/1-ç maddesi gereğince Karara etki eden yargılama eksiklikleri gözetilerek, bu aşamada temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın incelenmesine Bölge Adliye Mahkemesine Gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacı ile davalılardan ... Çelik Sanayi A.Ş. "ye iadesine, 12/03/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.