1. Hukuk Dairesi 2018/1290 E. , 2021/1129 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı tarafın istinaf başvurusu üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince, her ne kadar ıslahla davanın hukuki sebebi hile olarak değiştirilmiş ise de ileri sürülen maddi vakalara göre, davada inançlı işlem hukuksal nedenine dayanıldığı, davacının inançlı işlem iddiasını yazılı delille kanıtlayamadığı, davacının kendi istek ve iradesi ile temlik işlemlerini gerçekleştirdiği gerekçesiyle, HMK"nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 02.03.2021 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekilleri Avukat ..., Avukat ... ile temyiz edilen davalı vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, 2008 yılında yaşadığı ekonomik zorluklar ve haksız vergi cezaları sebebiyle kurulu düzenlerinin bozulmaması, maddi sıkıntı yaşanmaması ve taşınmazlara haciz veya sair takyidat konmaması için 3196 parseldeki 13 nolu, 275 ada 79 parseldeki 10 nolu bağımsız bölümlerdeki 1/2"şer paylarının tümünü satış iradesi olmaksızın riskler ortadan kalktığında geri verilmek üzere eşi olan davalıya devrettiğini, davalı ile 2012 yılında anlaşmalı boşandıklarını ancak fiilen beraber yaşamaya devam ettiklerini, vergi cezalarının iptali için açtığı davaların lehine sonuçlanmasına rağmen davalının taşınmazları geri vermekten kaçındığını ileri sürerek tapu iptali ve tescil istemiş, 21.12.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile davanın hukuki sebebini ıslah ederek hile hukuksal nedenine dayanmıştır.
Davalı, iddiaların doğru olmadığını, boşanma protokolü ile taşınır taşınmaz mallar yönünden birbirlerinden hak talep edemeyeceklerini kabul ettiklerini, satışların gerçek olduğunu, davacının iddiasını yazılı delille kanıtlaması gerektiğini belirtip davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesince, hile iddiasının sabit olduğu, davalının taşınmazları satın alma gücünün olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı tarafın istinaf başvurusu üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince, her ne kadar ıslahla davanın hukuki sebebi hile olarak değiştirilmiş ise de ileri sürülen maddi vakalara göre, davada inançlı işlem hukuksal nedenine dayanıldığı, davacının inançlı işlem iddiasını yazılı delille kanıtlayamadığı, davacının kendi istek ve iradesi ile temlik işlemlerini gerçekleştirdiği gerekçesiyle, HMK"nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 3196 parseldeki 13 nolu bağımsız bölüm ile 275 ada 79 parseldeki 10 nolu bağımsız bölüm yarı yarıya taraflar adına kayıtlı iken, davacının paylarını 20.06.2008 ve 23.06.2008 tarihinde davalıya satış suretiyle temlik ettiği, 1989 yılında evlenen tarafların 12.04.2012 tarihinde boşandıkları, boşanma ilamının eki sayılan 17.11.2011 tarihli ptokolün 3. maddesinde, tarafların birbirlerinin halihazırda maliki olduğu taşınır, taşınmaz malları üzerinde hak talebinde bulunmadıklarının belirtildiği, davacının hileyi "davalının gayrimeşru ilişkisinin ortaya çıktığı ve kötüniyetli azillerin yapılması neticesinde" öğrendiğini iddia ettiği, eldeki davanın 10.07.2015 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
TBK"nın 39. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin hileye maruz kalan kimsenin bunu öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı, mağdurun öğrenme tarihi olarak ileri sürdüğü tarihin esas alınacağı belirgin olup; diğer tarafın öğrenmenin bu tarih değil de daha önce olduğunu iddia etmesi durumunda, bu iddiasını ispat zorunluluğunda olduğunda da kuşku bulunmamaktadır. Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 20.04.1983 gün ve 1980/1-1846-397 sayılı kararında da aynı hususa işaret edilmiştir.
Somut olaya gelince, 6100 sayılı HMK"nın 119/1-g maddesine ( 1086 sayılı HUMK m. 179/4) göre; davanın hukuki sebebini bildirmek davacıya ait olup, hem ilk derece mahkemesinin hem de istinaf mahkemesinin kabulünde olduğuna göre davacının, inançlı işlem hukuksal sebebini HMK"nın 176. maddesi gereğince hile hukuksal sebebine dönüştürdüğü açıktır.
Ne var ki, bölge adliye mahkemesince, HMK"nın 33. maddesine yanlış anlam yüklenerek davadaki hukuki sebebin inançlı işlem olarak değerlendirilip, buna göre davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi doğru değildir.
Hal böyle olunca, öncelikle davanın TBK"nın 39. maddesi gereğince hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığının belirlenmesi, süresinde açılmış ise hile hukuki nedenine göre yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca tüm deliller değerlendirilerek temlikin hileli olup olmadığının açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı hukuki nitelendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
Davacının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK"nın 371/1-a maddesi gereğince ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK"nun 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 24.11.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davacı vekili için 3.050.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davalıdan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.03.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.