Davacı, yersiz ödenen aylıklarının yasal faiziyle tahsiline, takibin devamına karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davacı kurum,davalıya ölen eşinden dolayı ölüm aylığı bağlandığını ancak evlenmesine rağmen ölüm aylığı almaya devam ettiğinden ,.yersiz ödenen aylıkların ,yasal faizi ile tahsiline yönelik takip başlatıldığını,davalının bu takibe itiraz ettiğini bildirerek takibe karşı yapılan itirazın iptalini istemiştir.
Mahkemece, davalının evlenmesini 8 yıl sonra tesbit etmesinin kurumun görevini zamanında yapmadığını ortaya koyduğu ,yaşam koşulları dikkate alındığında cüzi miktardaki aylıkların davacı tarafından tüketildiği ve aradan geçen uzun süreden sonra tüketilen aylıkların davalıdan istenilmesinin iyi niyet kurallar ile bağdaşmayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden davacıya ölen sigortalı eşinden 15.03.1994 tarihinde ölüm aylığı bağlandığı,09,08.1994 yılında evlenmesine karşın davalının evlendiğini bildirmemesi nedeniyle Kurumca aylıkların ödenmeye devam edildiği, 21.08.1994-19.03.2002 dönemi arasında davalıya ödenen toplam 3.355.07 YTL aylık ve 5.600.84 YTL birikmiş faiz olmak üzere toplam 8.955.90 YTL alacağın tahsili için davacı Kurum tarafından ilamsız takip yoluna başvurulduğu davalının borçlu olmadığından bahisle takibe itiraz ettiği anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 68. maddesinin V)fıkrasında “”Sigortalının dul eşi evlenirse aylığı kesilir “ hükmün öngörülmüştür.Ölüm aylığının yersiz ödendiği konusunda taraflar arasında uyuşmazlık söz konusu değildir. Uyuşmazlık, yersiz ödenen ölüm aylıklarının faizi ile birlikte geriye istenip istenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
BK.nun 63. maddesinde, haksız olarak bir şeyi iktisap eden kimsenin onun istirdadı zamanında elinden çıkmış olduğu miktar nisbetinde red ve iade ile mükellef olmadığı, ancak o şeyi elinde bulunduran kişinin kötü niyetle elden çıkarması ya da elden çıkarırken sonradan iade edeceğini biliyor ise geri vermek zorunda olduğu bildirilmiştir. Kendisine ödeme yapılan kimse bu ödemeden dolayı bir yarar sağlamışsa, bunu elinden çıkmış bir sarfiyat olarak düşünmemek gerekir. Buradaki elden çıkmış olma sözleri yararlanma dışındaki durumları ifade eder. Davalı almış olduğu paranın yararlanma dışında elinden çıkmış olduğunu isbat edememiştir. Hal böyle olunca, dava konusu edilen yersiz ödenen aylık miktarını iade ile mükelleftir.
Kaldı ki, Borçlar Kanunu, iade borcunun kapsamını, zenginleşmenin iyi veya kötü niyetli olmasına göre farklı çözüm getirmiştir. Haksız zenginleşen, zenginleşmeyi kötü niyetle elden çıkarmış ise iade zamanında mevcut olan zenginleşmeyi değil elden çıkardığı zenginleşmenin tamamını iade ile yükümlendirilmiştir. Zenginleşmenin iyiniyetli sayılıp sayılmayacağı MK.nun 3. maddesi hükmüne göre belirlenecektir Haksız zenginleşen elde ettiği yararın geçerli bir sebebe dayanmadığını iade ile yükümlü olduğunu biliyor veya bilebilecek durumda ise iyiniyetli sayılmayacaktır. Bu bağlamda, kural olarak zenginleşenin kötü niyetli olduğunu iddia eden iade alacaklısı bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. Ancak, olayın özellikleri zenginleşmenin iyiniyetle olmadığını açıkça gösteriyor ise bu iddia ispat edilmiş sayılmalıdır. HGK 16.06.1987 gün ve 1987/68-618 sayılı kararı da aynı yöndedir. Somut olayda ise dava konusu aylıkların yersiz ödendiği uyuşmazlık konusu olmadığından, davacı, Kanun hükümlerini bilmediğini ileri sürerek iyiniyet iddiasında bulunamaz
Bu nedenlerle davalının yersiz aldığı aylıkları yasal faizi ile ödemek zorunda olduğu açıktır
Yapılacak iş; Davalının takibe yönelik itirazı. borcun aslını ve faizlerini de kapsadığı görülmekle davacı tarafından .takip konusu yapılan alacağın aslı ve faiz miktarı, gerektiğinde konusunda uzman bilirkişiden alınacak rapor ile belirlenerek sonuca gitmektir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan yazılı şekilde karar vermesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 03.11.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.