3. Hukuk Dairesi 2021/4704 E. , 2021/8762 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; şirket bünyesinde faaliyet gösteren Özel Devakent Hastanesi ile davalı kurum arasında Özel Sağlık Hizmeti Sunucularından Sağlık Hizmeti Satın Alım Sözleşmesinin düzenlendiğini; davalı kurumun 09/10/2014 tarihli ve 3952291 sayılı yazısı ile hakedişlerinden toplam 50.112,33 TL tutarında kesinti yapılacağının bildirildiğini, ancak 34.790,18 TL tutarındaki kesintinin mükerrer olması nedeniyle haksız ve hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek, 34.790,18 TL den borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı; davaya konu kurum işleminin yasal mevzuat ve sözleşme hükümlerine uygun olduğunu savunarak; davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; 17/09/2015 havale tarihli bilirkişi raporu hükme esas alınarak, davalı kurum tarafından davacının hakedişlerin yapılacağı belirtilen 34.790,18 TL tutarındaki kesintinin mükerrer olduğu gerekçesiyle; davanın kabulüne, davacının davalıya 34.790,18 TL’den borçlu olmadığının tespitine dair verilen karar, davalı tarafın temyizi üzerine; Yargıtay 13. Hukuk Dairesince verilen 06/11/2019 tarihli ve 2016/29686 E. 2019/10924 K. sayılı kararla;
“...Anılan bilirkişi raporu, hangi hastadan hangi gerekçeyle kesinti yapıldığı, yapılan kesintinin mevzuata uygun olup olmadığına ilişkin somut değerlendirme ve tespit içermemekte olup, eksik ve yetersiz raporun bu haliyle hükme dayanak alınamayacağı anlaşılmaktadır. Mahkemece, davalı kurum tarafından hangi hastalardan, hangi gerekçelerle kesinti yapıldığı, yapılan kesintinin yerinde olup olmadığının, mükerrer bir kesintinin yapılıp yapılmadığının tespiti açısından, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda ve davalının itirazlarını da karşılar şekilde bilirkişi heyetinden taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak sureti ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır...” gerekçesiyle bozulmuştur.
Bozmaya uyan mahkemece; bozma kararına uygun olacak şekilde yeniden bilirkişi incelemesi yapılabilmesi için takdir edilen delil avansının, verilen kesin süre içerisinde davacı tarafça yatırılmaması nedeniyle, davacının bilirkişi deliline dayanmaktan vazgeçmiş sayılacağı; davacı tarafça ispata elverişli başkaca bir delilin dosyaya sunulmadığı, dosyadaki mevcut delil durumu itibariyle de davanın ispat edilemediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1) 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun (HMK) "Delil İkamesi için avans" başlığı altında düzenlenen 324. maddesinde; "(1)Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. (2) Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi halde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır. (3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işler hakkındaki hükümler saklıdır." şeklinde düzenleme yapılmıştır.
HMK"da öngörülen süreler, nitelikleri bakımından, taraflar için ve mahkemeler için konulmuş süreler olmak üzere ikiye, taraflar için konulmuş süreler ise; kanunda belirtilen süreler ve hakim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır. Kanunda belirtilen süreler; kanun tarafından öngörülmüş cevap süresi, temyiz süresi gibi süreler olup bu süreler kesindir. Bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı mahkemece resen gözetilir. Hakimin tespit ettiği süreler ise kural olarak kesin değildir (Kuru, Baki/ Arslan Ramazan/ Yılmaz, Ejder, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, HMK"ya göre Yeniden Yazılmış 22. Baskı, Ankara 2011, s.749).
Hakim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, HMK"nın 90/2. maddesine göre; iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak, azaltıp çoğaltabilir, aynı Kanunun 94/2. maddesine göre de: bu sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir. Hakimin verdiği sürenin kesin olması için ya hakimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hakimin verdiği ikinci sürenin kanundan kaynaklanan şekilde kesin olması; ya da hakimin tayin ettiği ilk sürenin kesin olduğuna karar vermiş olması gerekir.
Kesin süre verilmesinin temel amacı, tarafların davayı uzatıcı ve hükmü geciktirici tutum ve davranışlarını önlemektir. Hak kaybına yol açmak gibi ağır hukuki sonuçlar doğuran kesin süre kurumunun hakim tarafından dikkatli, duyarlı bir şekilde kullanılması gereklidir (HGK"nın 28/04/2010 tarihli ve 2010/2-221 E. 241 K.).
Kesin süreye ilişkin ara kararının verilmesiyle karşı taraf lehine usulü kazanılmış hak doğmaktadır. Başka bir deyişle; ister kanun, ister hâkim tarafından tayin edilmiş olsun, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen işlemin, bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir.
Öte yandan; HMK"nın 94. maddesi uyarınca kesin sürenin hukuki sonuç doğurabilmesi için, buna ilişkin ara kararın hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması, taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması, miktarının net olarak belirlenmesi gerekir. Ayrıca verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.
Somut olayda; mahkemece 10/09/2020 tarihli celsede davacıdan yatırılması istenilen bilirkişi ücreti, HMK"nın 324. maddesi uyarınca delil ikame avansı niteliğinde olup, bu avansın
süresinde yatırılmamasının hukuki sonucu, tarafın dayandığı o delilden vazgeçmiş sayılmasıdır. Mahkemece, delil avansının verilen kesin süre içerisinde yatırılmadığı, bu nedenle kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de; 10/09/2020 tarihli duruşmada (1) numaralı ara kararın, davalı kurum işlemine dayanak gösterilen tüm bilgi ve belgelerin yine davalı kurumdan teminine yönelik oluşturulduğu; kesin süreye ilişkin (2) numaralı ara kararın ise aynen;
“ 2- 1 numaralı ara karar yerine getirildiğinde, dosyanın gün beklenmeksizin Ankara Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilerek; 1 Sayıştay’dan emekli denetçi, 1 sosyal güvenlik uzmanı ve 1 yeminli mali müşavirden oluşacak heyete tevdi edilerek, dava konusu uyuşmazlık hakkında, Yargıtay bozma ilamı da gözetilerek, tarafların iddia ve savunmalarını karşılar mahiyette rapor aldırılmasının istenilmesine,
Her bir bilirkişi için 365,00’er TL ücret takdirine, toplam 1.095 TL bilirkişi delil avansını yatırmak üzere HMK 324 maddesi gereğince davacı tarafa 2 haftalık süre verilmesine, kesin süre içerisinde ara kararın yerine getirilmemesi halinde bilirkişi delilinden vazgeçmiş sayılacağının ve mevcut durum üzerinden yargılamaya devam edilerek karar verileceğinin ihtarına,” şeklinde oluşturulduğu görülmüş; davacı tarafça delil avansının 30/10/2020 tarihli duruşmada yatırıldığı anlaşılmıştır.
Kesin süreye ilişkin mahkemece verilen ara kararda, dosyadaki mevcut avans miktarı açıkça belirtilmediği gibi, (2) numaralı ara kararın (1) numaralı ara karara bağlı olarak oluşturulması nedeniyle kesin sürenin başlangıcı konusunda da açıklık bulunmadığı görülmektedir. Kesin sürenin sonuç doğurabilmesi için usulünce ve eksiksiz olması gerekmektedir.
Hal böyle olunca, mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, HMK"nın 324. maddesi kapsamında delil avansının yatırılması için davacıya usulüne uygun süre verilmediği, kaldı ki delil avansının duruşma günü yatırıldığı dikkate alınarak, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 06/11/2019 tarihli ve 2016/29686 E. 2019/10924 K. sayılı bozma kararı doğrultusunda rapor alınmak suretiyle, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
2) Bozma nedenine göre, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’nın 428. maddesi gereğince davacı taraf yararına BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21/09/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.