20. Hukuk Dairesi 2015/2468 E. , 2016/5080 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ve davalı tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili mahkemeye sunduğu 24/01/2014 harç ve havale tarihli dava dilekçesinde, ... ili, .. ilçesi, ... mahallesinde bulunan 1170 parsel sayılı arsa niteliğinde 442.00 m2 yüzölçümündeki taşınmazın müvekkili adına tapuda kayıtlı iken kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığından bahisle ..ı Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.05.2012 gün ve 2011/481 Esas ve 2012/586 Karar sayılı ilâmı ile tapu kaydının bedelsiz olarak iptaline karar verildiğini ve kararın 24/10/2013 tarihinde kesinleştiğini beyan ederek taşınmazın tam değerinin mahkemece tespiti ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 100.000.-TL tazminatın iptal kararının kesinleşme tarihi olan 24/10/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden tahsili ile müvekkiline ödenmesi istemiyle dava açmıştır.
Davalı Hazine vekili mahkemeye sunduğu 24/02/2014 tarihli cevap dilekçesinde; taşınmazın tapu kaydının mahkeme kararı ile hükmen iptal edildiğini, hukukî olay ve açılan dava ile Hazine arasında illiyet bağı bulunmadığını ve bu nedenle Hazinenin tazmini kusurlu sorumluluğu olmadığını ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.
Davacı vekili, keşif sonrasında belirlenen taşınmazın değeri üzerinden 30/05/2014 tarihinde mahkemeye sunduğu ek layihada; davasını harcını tamamlamak suretiyle 504.277,80.-TL olarak yasal faiziyle birlikte ıslah etmiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile 504.277,80.-TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, davacı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen miktar üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 33.171,00.-TL vekâlet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu ... ili, .. ilçesi, ... mahallesinde bulunan 1170 parsel sayılı arsa niteliğinde ve 442.00 m2 yüzölçümündeki taşınmaz, ifraz suretiyle ..ı Belediyesi adına 21.08.1959 tarihinde kayıtlı iken alım ve satış işlemleri sonunda ... adına 31.5.1963 tarihinde 962 yevmiye ile tescil edilmiştir. Davacı, taşınmazı güven ilkesine dayalı olarak satın almıştır.
Dava, tapu kaydının hükmen iptali nedeniyle 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesine göre açılan tazminat istemine ilişkindir.
Dosyaya getirtilen tapu kayıtları ile belgelerin ve kesinleşmiş ilâm örneklerinin incelenmesinde; dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kalması nedeniyle ..ı Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.05.2012 gün ve 2011/481 Esas ve 2012/586 Karar
-2-
2015/2468 - 2016/5080
sayılı ilâmı ile taşınmazın tapu kaydının iptaline karar verildiği ve kararın Yargıtay denetiminden geçerek 24.10.2013 tarihinde kesinleştiği ve hükmün infaz edilerek tapu kütüğüne işlendiği ve sayfasının kapatıldığı anlaşılmaktadır.
Eldeki dava, 24/01/2014 tarihinde açılmıştır. Tapu iptali ve tescil kararı, 24.10.2013 tarihinde kesinleştiğine göre, davanın, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 146. maddesinde belirtilen 10 yıllık dava zamanaşımı süresi içerisinde açıldığı anlaşılmaktadır.
İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, uzman bilirkişi kurulu tarafından yöntemine uygun biçimde yapılan araştırma ve inceleme sonunda, çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararının kesinleştiği tarih esas alınmak suretiyle, arsa niteliğindeki taşınmazın 2942 sayılı Kanunun 11/h maddesine göre özel amacı olmayan emsal satışlar baz alınarak en yakın emsal karşılaştırması yöntemiyle arsanın ve üzerindeki yapının resmî birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını da düştükten sonra belirlenen değeri üzerinden karar verilmesi suretiyle yazılı biçimde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığına göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, Harçlar Kanununun değişik 13/j maddesi gereğince harç alınmasına yer olmadığına 04/05/2016 gününde oy çokluğu ile karar verildi.
(Karşı Oy)
K A R Ş I OY Y A Z I S I
Somut dosyada mülkiyete müdahele davacının mülkiyetinde olan taşınmazların kıyı kenar sınırı içerisine alınmak suretiyle gerçekleşmiştir. Bu durumda insan hakları sözleşmesi eki olan bir nolu protokülün birinci maddesi gereğince salt mülkiyete müdahale nedeniyle kamuya tazmin yükümlülüğü doğmaktadır. Nitekim çoğunluk görüşünce benimsendiği üzere mülkiyete müdahale bir mahkeme kararı ile kesinleşmiş olmasına göre zararın o tarih itibariyle doğduğunun kabulü, zira kişinin mülkiyet konusu üzerinde tasarruflarının sona erdiğinin kabulü doğrudur. Bu kez mülkiyet hakkında meydana gelen zararın hesaplanmasında gözetilmesi gereken ölçütler değerlendirilmelidir. Bu anlamda öncelikle mülkiyete müdahalenin hangi amaçla gerçekleştiği ele alınmalıdır. Mülkiyete müdahale bazen kişinin mülkü olan bir malvarlığının bazı kamu hizmetine tahsis edilmesi şeklinde gerçekleşir (kamulaştırma gibi). Böyle durumlarda mülkiyet konusunun mutlak değeri saptanıp kişiye verilmek zorundadır. AİHM uygulamaları bu yöndedir. Ancak somut olayda olduğu gibi bazı durumlarda mülkiyetin konusu her ne şekilde mülk konusu olmuş ise de aslında ulusal değerlerdendir. Örneğin kumsallar, bataklıklar, ormanlar, meralar, göller kesinlikle ulusal değerlerden olup hiçbir zaman özel mülke konu edilemeyeceği gibi, çeşitli yöntemlerle özel mülkiyete konu edilmiş olsa dahi kamulaştırma dışı yöntemlerle özel mülk konusu olmaktan çıkarılmalıdır. Zira bu değerler özde bütün halkın hukuksal anlamda da halk adına kamunun tasarruf ve koruması altında olması gerekmektedir. Bunun dışında doğanın dengesi ve çevresel düzenlemeler için kamu tarafından bir takım önlemler ve yatırımlar sözkonusu olduğunda da mülkiyetin kullanılmasının sınırlandırılması vazgeçilemez bir olgu ve zorunluluk olarak karşımıza çıkar. Böyle durumlarda kamunun çıkarı ile kişisel çıkarlar yarıştığından mali açıdan mutlak değer ödemesi değil "adil denge" kriteri geçerli olmalıdır. Adil denge kriterlerinin geçerli olduğu durumlarda ise kamunun tam tazmin yükümlülüğü sözkonusu olmaz, mutlak tazmin yükümlülüğü geçerli olmaz, ancak müdahalenin kapsamı yoğunluğu amacı niteliği şekli gözetlenerek devletlerin geniş takdir yetkisinin olduğu kabul edilir. Öyleki, toplumun genel yararının gerekleri ile bireyin temel
-3-
2015/2468 - 2016/5080
hakkının gereği arasında denge kurulur. Elbette birey (mülk sahibi) de aşırı yük altında bırakılamaz. Devletlere bu amaç için başka altarnetif yol da bulunmadığından ölçümleme-uyarlama yöntemleri ile fiyat belirlemek için takdir yetkisi tanınmaktadır.
Somut olayda davanın konusu yer kumsaldır. Kumsallar hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamaz. Mülk sahipleri bu tür yerlerde mülkiyet hakkı kurulurken ve elde ederken bireye düşen kamusal yükümlülüğü gözardı etmemelidir ve nihayetinde özel mülk konusu bu taşınmazlar tekrar kamu yararına tahsis edileceğinden ve asıl sahibine döneceğinden dava konusunun değerinin tespitinde adil denge ilkesi gereğince hakkaniyete uygun bir değer tespiti yapılmalıdır. Yargıtay ve özellikle 4. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatlarında bu dengeyi sağlamak üzere hakkaniyete uygun indirimler yapılmıştır. Bu kez somut dosyadada yargıç tarafından bilirkişiye hesaplattırılan değer üzerinden bir miktar veya oranda hakkaniyet indirimi yapılarak sonra adil bir sonuca ulaşılmalıdır. Bu nedenle çoğunluk görüşüne sadece bu kıstas yönünden katılmamaktayım.