Abaküs Yazılım
16. Hukuk Dairesi
Esas No: 2015/16535
Karar No: 2016/3676
Karar Tarihi: 05.04.2016

Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 2015/16535 Esas 2016/3676 Karar Sayılı İlamı

16. Hukuk Dairesi         2015/16535 E.  ,  2016/3676 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :KADASTRO MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : KADASTRO


Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay"ca duruşmalı olarak incelenmesi istenilmekle; duruşma için belli edilen gün ve saatte temyiz eden ....... mirasçıları vs. vekili Avukat ... geldi. Aleyhine temyiz istenilen taraftan gelen olmadı. Gelenin yüzüne karşı duruşmaya başlandı. Sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmanın bittiği bildirildi. Süresi içinde inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu. GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Yargıtay bozma ilamında özetle; "dosya içinde mevcut nüfus kayıtları ve veraset ilamının ..."nin karar tarihinden önce 14.10.2010 tarihinde öldüğü halde, mahkemece mirasçıları davaya dahil edilmeden karar verildiğinin anlaşıldığı; taraf teşkili kamu düzenine ilişkin olup, mahkemelerce yargılamanın her aşamasında gözetilmesinin zorunlu olması nedeniyle; davacı ..."nin tüm mirasçılarına tebligat çıkarılarak davaya dahil edilmeleri ile bu şekilde yöntemince taraf teşkili sağlandıktan sonra bir karar verilmesi" gereğine değinilmiştir. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davacıların davasının reddi ile ...... Köyü çalışma alanında bulunan çekişmeli 189 ada 14 parsel sayılı taşınmazın eşit paylarla davalılar ..., ..., ... ve ... adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davacılar ... ve müşterekleri vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Çekişmeli taşınmaz kadastro tespiti sırasında Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu olduğundan söz edilerek malik hanesi açık bırakılarak tespit edilmiştir. Davacılar ... ve müşterekleri tarafından davalı ... aleyhine Asliye Hukuk Mahkemesinde Mart 1290 tarih 9/18 defter varak sayılı .... Mevkiindeki 4000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan tarafları; “....” ve “....” ve “...” ve “....i” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/19 defter varak sayılı, .. (....) Çiftliği Mevkiindeki 3000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları; “...i” ve “...” ve “...” ve “.... ...” ve “....Çiftliği” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/20 defter varak sayılı, ...-.... Çiftliği Mevkili 7000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları “... ve ...ı”, “......” ve “....”, “...”, “....” ve “...” ve “...” sınırlı tapu kayıtları ile bu kayıtlardan gelme Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 nolu ve Şubat 1962 tarih 1, 2 ve 3 nolu tapu kayıtlarına dayanılarak açılan tapu iptali ve elatmanın önlenmesi davası dava konusu taşınmaz hakkında tutanak düzenlenmiş olması nedeniyle Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır. Kadastro Mahkemesinde kadastro tutanağı ile dava dosyası birleştirilerek yapılan yargılama sonunda verilen önceki karar temyiz edilmekle, Dairemizin yukarıda özetli kararıyla bozulmuştur. Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davalı ve öncüllerinin çekişmeli taşınmazlar üzerinde Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 1926 yılından önce 10 yılı aşkın süre ile aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla zilyetliğinin sürdüğü, malik sıfatıyla süren zilyetliklerinin Medeni Kanun’un yürürlüğünden sonra ve kadastro tespitine kadar kesintisiz olarak devam ettiği, bu suretle Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddeleri gereğince davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan ve uygulama yeteneği bulunmayan tapu kayıtlarının hukuki kıymetini kaybettiği, davalı taraf yararına edinme koşullarının oluştuğu kabul edilmek suretiyle çekişmeli taşınmazın payları oranında davalılar adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
Yukarıda belirtildiği ve dosya kapsamından da anlaşılacağı üzere; davacı ... ve müşterekleri vekili çiftlik tapu kayıtlarına dayanmış, davalı taraf ve öncüllerinin araziler üzerindeki zilyetliklerinin malik sıfatı ile değil, kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu ileri sürmüşler, Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesi ile Arazi Kanunnamesi yürürlükten kalktığı için, Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddeleri hükümlerinin davalı taraf yararına uygulanma imkanının bulunmadığını iddia etmişlerdir. Davacı ... ve müştereklerinin bu iddialarına karşılık olarak karşı taraf; dayanılan çiftlik tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmazı kapsamadığını, Kadastro Mahkemesinin 1996/.... Esas sayılı dosyasında yapılan kapsam belirlemesinin kendileri yönünden bağlayıcı olamayacağını, kayıt maliki ile davacılar arasında akdi veya irsi bir ilişkinin kurulamaması sebebiyle davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, taşınmaz üzerindeki çok uzun süreli zilyetliğin kiracılık değil malik sıfatıyla sürdüğünü, davacılar ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan çiftlik tapu kayıtları taşınmaza uysa dahi uzun süreli nizasız kullanma nedeniyle kaydın hukuki kıymetini kaybettiğini, kendileri adına edinme koşullarının oluştuğunu ileri sürmüştür. Bu iddia ve savunma çerçevesinde yerel mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulamanın yeterli olup olmadığı, delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülüp düşülmediği, varılan sonucun usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığı konularında yargıya varmadan önce, tarafların iddia ve savunmaları ile ilgili olarak ileri sürdükleri yukarıda özetlenen tüm vakıa ve delillerin ayrı ayrı tahlillerinin yapılıp buna göre bir sonuca ulaşılması uygun olacaktır. Şöyle ki;
1- Davacılar ... ve müştereklerinin kök kayıt malikinin mirasçısı olup olmadığı: Karşı taraf, kayıt maliki ile davacı ... ve müşterekleri ile .... Hanım arasında irs ilişkisi olmadığını ileri sürmüşlerse de; davacı ... ve müştereklerinin ... Hanım"ın mirasçısı oldukları hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Tereddüt karşı tarafın iddia ettiği gibi.... Hanım"ın tapu maliki ...nin kızı olup olmadığı konusundadır. Dosyada ...."ın nüfus kaydı mevcut olup, bu kayıtta baba adı ....’dir. Tapu kayıtlarında ise “.... kızı” olarak geçmektedir. Ancak ibraz edilen ve osmanlı arşivleri ile şer’i sicil kayıtları üzerinde yapılan araştırmanın yer aldığı klasör içindeki belgeler arasında yer alan 1303 tarihli vekaletnamede; vekil eden olarak “Muğla, Şeyh Bedrettin Mahallesi sakinlerinden Hacı ...... Efendi adı geçmektedir. ... kardeşi olduğu sabittir. Yine Şer’i sicil defterinde kayıtlı ......Ağaya ait bir dilekçede “.... Efendi Zade .... Efendi, İ...” ve “kız kardeşim....” yazılıdır. Yine aynı belgeler içerisinde yer alan Orman ve .. .... sunduğu 4 Nisan 1311 tarihli tezkerede “... Mütevefta.......Efendi Kerimesi.... Hanım"ın uhdei tasarrufunda bulunan ... “.. Çiftliklerin” ifadeleri yer almaktadır. Bu ve benzeri kayıtlardan ..ile ... ...’nin aynı kişi ve ... Hanım"ın .... ...) ...’nin kızı olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla davalı tarafın kayıt maliki ile davacı ... ve müştereklerinin murisi Habibe Hanım arasında irs ilişkisi olmadığına ilişkin iddiasında isabet bulunmamaktadır.
2- Çiftlik tapu kayıtlarının nitelikleri ile Arazi Kanunnamesinin uygulanıp uygulanamayacağı: Çiftlik tapu kayıtlarının oluşumunda geçen Mihrişah Valide Sultan Vakfı, bir hanedan vakfı olup, bu gibi vakıflar çerçevesinde yapılan tahsisler, bugünkü anlamı ile mülkiyetin (eski tabirle rakabenin) tahsisi değil, miri arazinin gelirin tahsisi niteliğindedir. Padişah tarafından; arazinin özel mülkiyete geçirilerek vakıf kurulmasına (sahih vakıf) izin verilmemiş, arazinin gelirinin vakıf amacına tahsis edilmesine (gayrisahih vakıf) izin vermiştir. Yani; arazi miri arazi niteliğindeki arazilerden olup, kurulan vakıf da gayrisahih nitelikli vakıflardandır ve olayda 1858 tarihli Arazi Kanunnamesinin uygulanmasına, tapu kayıtlarının oluşum şekli itibariyle bir engel bulunmamaktadır.
Yine, Arazi Kanunnamesinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığını saptamak amacıyla, davacı ... ve müştereklerinin dayanaklarını oluşturan çiftlik tapu kayıtlarının hukuki değerlerini kaybedip kaybetmedikleri yönünden yapılacak değerlendirmenin her bir taşınmaz yönünden ayrı ayrı yapılması zorunludur. Bir parsel ve zilyet yönünden hukuki değerini koruyan tapu kaydının diğer bir parsel yönünden hukuki değerini kaybetmesi mümkün olup, tapu kayıtlarının tüm parseller yönünden genel geçerli bir değerlendirmeye ve kabule tabi tutulmasında isabet bulunmamaktadır.
3- 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesinin tespit ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunup bulunmadığı ve şartları mevcut olduğu takdirde uygulanıp uygulanamayacağı: Medeni Kanun’un 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra Arazi Kanunnamesinin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunup bulunmadığı uzun süre tartışılmıştır. Bazı hukukçular Medeni Kanunun taşınmaz mal mülkiyetini yeni baştan düzenlediğini, 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesi ile Arazi Kanunnamesinin yürürlükten kaldırıldığının kabul edilmesi gerektiğini savunmuşlarsa da; tatbikatta Arazi Kanunnamesinin Medeni Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunduğu kabul edilmiş, uygulamada istikrarlı olarak bu yönde sürdürülmüştür. Arazi Kanunnamesinin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte olduğunu kabul eden hukukçular; 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesinde “MECELLE” açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, Arazi Kanunnamesinin kaldırılan kanunlar arasında sayılmamasını, Medeni Kanun’un kabulünden sonra, ancak yürürlüğünden önce kabul edilen 2.5.1926 tarih 87 sayılı Kanunla Arazi Kanunnamesinin 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85. maddeleri yürürlükten kaldırıldığı halde diğer maddelerin yürürlükte olduğunun kabul edilmiş bulunduğunu, Yargıtay’ın 27.1.1943 tarih 5/7 ve 9.2.1944 tarih 4 numaralı İçtihadı Birleştirme Kararları ile 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 36. maddesi ile Arazi Kanunnamesinin 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılmasını görüşlerine dayanak yapmışlardır. Dairemiz de Arazi Kanunnamesinin Medeni Kanun’a aykırı düşmeyen hükümlerinin, bu arada Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte olduğunu kabul etmiş ve uygulamasını bu yönde sürdürmüştür. Daha önceki dönemlerde gayrimenkul davalarına bakmakla görevli bulunan Yargıtay Dairelerinin de benzer uygulamalarda bulunmuş oldukları bilinmektedir. Bu durumda davaya konu parselin tespiti ve dava tarihi itibariyle, Medeni Kanuna aykırı düşmeyen Arazi Kanunnamesinin hükümlerinin bu arada Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte bulunduğunun kabulü ile olayda anılan yasa hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediğinin araştırılıp tartışılması zorunludur.
4- Marmaris Kadastro Mahkemesinin 1996/.... Esas sayılı dosyasında yapılan tapu kaydı kapsamının belirlenmesi işleminin tarafları bağlayıp bağlamayacağı: Söz konusu dosyada davacılar ... ve müşterekleri taraf olsa da, karşı tarafın taraf olmaması ve kapsam belirleme işleminin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesinde yazılı ilkelere uyularak yapılmamış bulunması nedeniyle kendilerini bağlamayacağı açıktır.
5- Dayanılan kayıtların kapsamının nasıl belirleneceği: Belirtildiği üzere davacı ... ve müşterekleri çiftlik tapu kayıtlarına dayanmıştır. Dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması nedeniyle dayanılan kayıtlar hudutları ile değil miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesinde yazılı “Harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tesbit yapılır.” hükmü karşısında; arazinin ve sınırlarını yukarıda belirtilen özelliği nazara alındığında kayıtların sınırlarını sabit kabul edip buna göre hüküm kurmak mümkün bulunmamaktadır. Anılan dosyada yapılan kapsam belirlemesinin doğru ve tarafları bağlayıcı olduğu yolundaki iddia bu nedenlerle usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
6- Taşınmaz üzerindeki davalı tarafın zilyetliğinin niteliği: Davacılar ... ve müşterekleri vekili, çekişmeli taşınmaz üzerindeki karşı taraf zilyetliğinin kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu, malik sıfatıyla kullanmanın söz konusu olmadığını iddia etmişlerse de bu yönde inandırıcı delil ibraz edemedikleri gibi, karşı tarafın arazi üzerindeki zilyetliklerinin kendilerine teb’an ve kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu ispat da edememişlerdir.
7- Taşınmaz üzerindeki davalı tarafın zilyetliğinin çiftlik tapu kayıtlarının hukuki kıymetinin kaybı için yeterli olup olmadığı: Arazi başında yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve zilyet tanıkları çekişmeli taşınmazın davalı tarafı ve öncüllerinin kullanımında olduğunu ve davalı tarafın dayanağını oluşturan tapu kaydının çekişmeli taşınmaza uyduğunu, davacı tarafa icar verildiğini veya taşınmazın davacı tarafa teb"an kullanıldığını bilmediklerini bildirmişlerdir. Dosya kapsamından taşınmazın insan ömrünü aşan bir süredir davalı tarafça malik sıfatıyla kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu süre içerisinde davalı tarafın zilyetliği hiçbir şekilde itiraza uğramamıştır. İnsan ömrünü aşan bir süredir araziyi kullanan davalı tarafın daha öncede bu yeri kullandığının kabulü zorunlu ve hayatın olağan akışı gereğidir. İnsan ömrünü aşan bir süre önce cereyan eden olaya tanık bulmak imkansızdır. Davalı taraftan böyle bir talepte bulunmak da hukuka uygun değildir. Kaldı ki davalı tarafın tesisi eski tarihli tapu kaydı bulunmaktadır. Dosyaya sunulan uzman ziraatçı bilirkişi raporuna göre de çekişmeli taşınmaz, kadim tarım arazisi niteliğindeki yerlerdendir. Bu durumda davalının taşınmaz üzerindeki zilyetlik süresinin Arazi Kanunu’nun 20. maddesinde öngörülen süreye ulaştığının kabulü zorunlu bulunmaktadır.
8- Tapu kayıtlarının kapsamının belirlenmesine gerek olup olmadığı: Yukarıda da belirtildiği üzere çiftlik tapu kayıtlarının uygulanması ve kapsamlarının belirlenmesi yeterli ve yasaya uygun bulunmamaktadır. Ancak dosya kapsamından taşınmazın Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 1926 tarihinden önce 10 yıldan fazla süre ile davalı tarafça zilyet edinildiği, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un yürürlüğünden sonrada kadastro tespitine kadar kesintisiz devam ettiği, bu suretle çiftlik tapu kaydının hukuki kıymetini kaybettiği, mülk edinme şartlarının davalı yararına gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Tapu kaydı hukuki kıymetini kaybettiğine göre, kaydın mahalline yeniden uygulanıp kapsam belirlenmeye çalışılmasında bir yarar bulunmamaktadır.
Bu ilkeler nazara alınarak değerlendirme yapıldığında; dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, davacıların dayandığı çiftlik tapu kayıtlarının değişebilir sınırlı olup miktarı ile geçerli bulunmasına, bir an için dayanılan kayıtların çekişmeli parseli kapsadığı kabul edilse bile, davalı tarafın 743 sayılı Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce 10 yılı aşkın süre taşınmaz üzerinde zilyet oldukları, bu zilyetliğin Medeni Kanun"un yürürlüğe girmesinden sonrada hiç itiraza uğramadan aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla tespite kadar devam ettiğinin saptanmış bulunmasına, davalıların dayanaklarını oluşturan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmaza ait olduğunun saptanmasına, davacılar ve bayilerinin taşınmaz üzerindeki davalı taraf zilyetliğine sessiz kalıp, çekişme yaratmamalarına, davalı tarafın insan ömrünü aşan zilyetliklerinin davacı tarafa teb’an ve kiracılık sıfatına dayalı olduğunun kanıtlanamamış olmasına, davalı tarafın uzun süreli malik sıfatı ile kullanmaları karşısında Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 4 Ekim 1926 tarihinden önce uygulanmakta bulunan ve Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonrada Medeni Kanun"a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte olduğu kabul edilen Şevval 1274 tarihli Arazi Kanunnamesi"nin 20 ve 78. maddelerine göre tapu kayıtlarının davalı taraf yararına hukuki kıymetini kaybetmiş bulunmasına, taraflar arasındaki uyuşmazlığın iktisap şartlarının oluştuğu tarihte yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerektiğinin hukukun temel ilkeleri arasında yer almış olmasına, mahkemece toplanan delillerin belirtilen yasa hükümleri nazara alınarak değerlendirme yapılıp sonuca gidilmesinde yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, delillerin takdiri mahkemeye ait olup takdirde de bir isabetsizlik tespit edilememiş olmasına göre davacı tarafın yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye temyiz karar harcının temyiz edenlerden alınmasına,
05.04.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.










Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi