Davacı, malüliyetinin tesbitiyle, hak kazandığı tarihten itibaren malüliyet aylığı bağlanmasına karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davacı, hak kazandığı tarihten itibaren maluliyet aylığı bağlanmasına karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık, 1479 sayılı Yasa’nın 28. maddesi gereğince davacının çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirip yitirmediği noktasında toplanmaktadır.
Davacının, 24.12.1977-23.02.1978, 06.04.1983-13.06.1983, 01.02.1986-02.07.1986, 01.01.1987-03.01.1987, 01.06.1987-25.07.1987, 23.11.1993-03.12.1993 tarihleri arasında toplam 253 gün Sosyal Sigortalar Kurumu’na tabi zorunlu sigortalılığı; 01.04.1988-01.11.1993 tarihleri arasında 5 yıl 7 ay 2926 sayılı Yasa’ya tabi tarım Bağ-Kur sigortalılığı ve 08.02.1997-11.02.1998 ile 02.07.1999-31.10.1999 tarihleri arasında da isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalılığı bulunduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Somut olayda, Bağ-Kur Sağlık İşleri Dairesi Başkanlığı’nca, K. Devlet Hastanesi’nin 22.12.1997 tarihli sağlık kurulu raporuna istinaden davacının çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirmediğine karar verilmiş, bu karara itiraz üzerine Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu’nun 30.06.2004 tarihli raporunda, mevcut belgelere göre sigortalının maluliyetini gerektiren hastalık ve arızası ile Bağ-Kur kapsamına girmiş olduğundan 1479 sayılı Yasa’nın 28/2. maddesi gereğince maluliyet sigortası yardımlarından yararlanamayacağı belirtilmiştir. Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’nun 12.10.2005 tarihli raporunda da, davacının halihazır durumuyla mevcut arızasının, 8/23290 sayılı “Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre beden çalışma gücünün üçte ikisini yitirmediği mütalaa olunmuştur. Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı’nın 13.02.2006 tarihli raporunda ise, davacının beden çalışma gücünün üçte ikisini yitirdiği bildirilmiştir.
Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu’nun 30.06.2004 tarihli raporunda, davacının çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirip yitirmediği belirtilmeden, sigortalının maluliyetini gerektiren hastalık ve arızası ile Bağ-Kur kapsamına girmiş olduğundan 1479 sayılı Yasa’nın 28/2. maddesi gereğince maluliyet sigortası yardımlarından yararlanamayacağına karar verilmiştir. Ayrıca, anılan raporda, davacının Bağ-Kur kapsamına giriş tarihi olarak hangi tarihin esas alındığı da açıklanmamıştır. Öte yandan, 1479 sayılı Yasa’nın 28. maddesi gereğince çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirdiği tespit edilen sigortalı malul sayılır. Aynı maddenin 2. fıkrasına göre, bu yasaya tabi sigortalılığın başladığı tarihte malul sayılacak derecede hastalık veya arızası bulunduğu önceden veya sonradan tespit edilen sigortalı, bu hastalık ya da arızası nedeniyle malullük sigortası yardımlarından yararlanamaz.
Başka bir anlatımla, 1479 sayılı Yasa’nın 28/2. maddesinin uygulanabilmesi için, malul sayılan sigortalıdaki hastalık ya da arızanın kişinin sigortalılık niteliğini kazanmasından önceye ait bulunması yeterli değildir. Söz konusu hastalık ya da arızanın malul sayılmayı gerektirecek nitelikte bulunması da gereklidir. Bu bakımdan, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu’nun 30.06.2004 tarihli raporu gerekçeli ve açıklayıcı nitelikte değildir.
Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’nun 12.10.2005 tarihli raporunda ise, davacının halihazır durumuyla mevcut arızasının, 8/23290 sayılı “Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre beden çalışma gücünün üçte ikisini yitirmediği belirtilmiştir. Oysa, 1479 sayılı Yasa’nın 28/3. maddesinde, sigortalıların hangi hallerde çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirmiş sayılacaklarının, Sağlık İşlemlerine İlişkin Yönetmelik’teki esaslara göre tespit olunacağı hüküm altına alınmıştır. Bu nedenle, “Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik”teki esaslara göre tespit yapan Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’nun 12.10.2005 tarihli raporu da hükme esas alınacak nitelikte bulunmamaktadır.
2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu’nun “Adli Tıp Genel Kurulu’nun görevleri” başlıklı 15/f. maddesinde, Adli Tıp Genel Kurulu’nun, adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri, konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceleyeceği ve kesin karara bağlayacağı
belirtilmiştir. Hal böyle olunca, 28.06.1976 gün ve 6/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da belirtildiği üzere, 1479 sayılı Yasa’nın 56. maddesi delaletiyle 506 sayılı Yasa’nın 109. maddesindeki prosedür doğrultusunda, Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu’ndan görüş alınması gerekir.
Mahkemece yapılacak iş, davacının daha önce tedavi gördüğü sağlık kuruluşlarındaki tüm bilgi ve belgelerin celbi ile dosyanın, gerektiğinde sigortalının da Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu’na gönderilmek suretiyle öncelikle Sağlık İşlemlerine İlişkin Yönetmelik hükümlerine göre davacının çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirip yitirmediği saptanmak, davacının çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirdiğinin saptanması halinde, ilk Bağ-Kur sigortalılığının başladığı tarihteki hastalık ya da arızasının malul sayılmayı gerektirecek derecede ve yoğunlukta bulunup bulunmadığı belirlenmek ve oluşacak sonuca göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine,08.02.2007 gününde oy birliği ile karar verildi.