Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davacının tüm, davalıların ise diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Dava, meydana gelen iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan davacı işçinin maddi zararının giderilmesi istemine ilişkindir.
Davacının, davalılardan S. E. D. A.Ş."nin işçisi olup olay günü işyerinin motorsikletli kuryesi olarak görevli olarak bir paketi müşteriye teslim edip, motorsiklet ile işyerine dönerken karşı yönden gelen diğer davalı F. Ç."ın kullandığı otomobilin çarpması sonucu kazaya uğrayıp % 13 oranında malul kaldığı, mahkemenin Yargıtay onayından geçmiş 05.11.2003 tarih 2003/1742 sayılı kararıyla olayın iş kazası olarak kabul edildiği, trafik kazası tutanağında, otomobil sürücüsü davalı F.Ç."ın aslı kusurlu olduğunun belirtildiği, iş güvenliği uzmanlardan alınan bilirkişi raporunda ise, davacı ile davalı işveren S. E. D. A.Ş."nin kusursuz olduklarının, davalı otomobil sürücüsü F.Ç."ın ise % 100 oranında kusurlu olduğunun bildirildiği görülmüştür.
İstihdam edenin sorumluluğu için, istihdam edenle istihdam olunan arasında çalıştırma ve bağımlılık ilişkisinin bulunması, zararın hizmetin ifası sırasında ve hizmetle ilgili olarak oluşması, eylemin hukuka aykırı olması ve eylem ile zarar arasında uygun nedensellik bağının bulunması gerekir.
Somut olayda, davacıdaki zararın üçüncü kişinin kusurlu davranışı sonucu oluştuğu açık olup, mahkemece nedensellik bağının kesilmesi nedeniyle istihdam eden durumdaki davalı şirketin sorumluluğuna gidilemeyeceğinin düşünülmemesi hatalı olmuştur.
3- Davacı maddi zararının giderilmesi istemiyle dava açmış, yargılama sırasında ıslah ile maddi tazminat talebini artırmış ve ayrıca manevi tazminat isteminde de bulunmuştur.
Mahkemece, manevi tazminata ilişkin açılmış bir dava olmadığı halde, ıslah dilekçesi ile manevi tazminat istemi dikkate alınarak, manevi tazminatın kısmen kabulüne karar verilmesi yanlıştır. H.U.M.K."nun 83. ve devam maddelerinde düzenlenmiş olan ıslah müessesesi,
mahkemeye yöneltilmesi gereken tek taraflı ve açık bir irade beyanı ile tarafların dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu veya istem sonucunun değiştirebilmesi imkanını sağlamaktadır. Usule ilişkin işlemelrin tamamen ya da kısmen ıslahı mümkündür. Ancak, her iki durumda da usulüne uygun açılmış bir davanın bulunması şarttır. Başka bir anlatımla ıslah, açılmış bir davada taraflarca yapılmış usule ilişkin işlemlere yönelik olarak yapılmalıdır. Bu bağlamda, yargılaması devam eden bir dava içinde ıslah ile ikinci bir davanın açılması olanağı bulunmamaktadır. Davacı isterse dava dilekçesini tamamen ıslah ederek dava konusunu değiştirebilirse de, yeni dava konusu önceki dava konusunun yerine geçer ve yine tek bir dava söz konusu olur.
Islahta dava konusu olmayan bir istemin dava kapsamına alınması mümkün değildir. Bu nedenle " davacının ayrıca dava açma hakkı saklı kalmak üzere manevi tazminata ilişkin ıslah isteminin reddine" şeklinde karar verilmesi gerekirken davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilerek söz konusu ıslaha değer verilmesi doğru bulunmamıştır.
Mahkemece, yukarda belirtilen maddi ve hukuksal olgular gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre tarafların manevi tazminatın miktarına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 12.02.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.