Dava, davacının 12.8.1986-30.4.1994 tarihleri arasında 1479 sayılı Yasa"ya tabi zorunlu sigortalı olduğunun, 1.1.1997-31.7.2002 tarihleri arasında 1479 sayılı Yasa"ya tabi sigortalı olmadığının ve davalı Kuruma 8.079.87 YTL prim borcu bulunmadığının tesbiti istemine ilişkindir.
Mahkemece davacının 12.8.1986-2.2.1993 tarihleri arasında 1479 sayılı Yasa"ya tabi zorunlu, 2.2.1993-30.4.1994 tarihleri arasında isteğe bağlı sigortalı olduğu, 1.1.1997-31.7.2002 tarihleri arasında 506 sayılı Yasa"ya tabi sigortalı olduğu süreler dışında 1479 sayılı Yasa"ya tabi zorunlu sigortalı olduğunun tesbitine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden davacının 1.8.1981-31.12.1981,15.6.1984 - 28.11.1984, 12.8.1986-10.12.1986-1.1.1997-31.7.2002 tarihleri arasında vergi, 27.8.1986- 2.2.1993 tarihleri arasında oda kaydının bulunduğu, davalı Kuruma 29.1.1993 tarihli bildirge ile resen 15.6.1984-28.11.1984,12.8.1986-10.12.1986,1.1.1997-31.7.2002 tarihleri arasında vergi kaydına istinaden sigortalı olarak kayıt ve tescil edildiği, 12.8.1986-30.4.1994 tarihleri arasındaki prim borcunun davalı kurumca icra yolu ile tahsil edildiği davalı kurumca 30.6.2004 tarihi itibariyle 7.965.22 YTL borç çıkarıldığı, 15.4.1994-31.12.2003 tarihleri arasındaki kesintili olarak 506 sayılı Yasa"ya tabi zorunlu sigortalı olarak çalışmasının bulunduğu, 29.7.2002-25.10.2002 tarihleri arasında tefecilik suçu nedeniyle tutuklu kaldığı anlaşılmaktadır.
Yasa sistemine göre aynı anda birden fazla sosyal güvenlik kurumuna tabi olmak mümkün değildir. Bir kimsenin SSK. kapsamına girebilmesi için hizmet aktine tabi bir işte çalışması yanında başka bir sosyal güvenlik kurumu kapsamında da bulunmaması gerekir. 506 sayılı Yasanın 3.maddesi I/F bendinde “kanunla kurulu emekli sandıklarına aidat ödemekte olanların” K bendinde “herhangi bir işverene hizmet aktiyle bağlı olmaksızın kendi nam ve hesabına çalışanların” sigortalı sayılmayacağı belirtilmiştir. Aynı şekilde 1479 sayılı Yasanın 24/I-II maddesinde de bir kimsenin Bağ-Kur kapsamına girebilmesi için kendi adına bağımsız çalışıp kazanç sağlaması yanında başkaca sosyal güvenlik kurumu kapsamında bulunmaması koşulu getirilmiştir. Sonuç olarak çifte sigortalılık mümkün bulunmayıp, önceden başlayıp devam edegelen sigortalılığa geçerlik tanındığı ortadadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2001/21-627 Esas, 2001/659 Karar sayılı 3.10.2001 günlü kararında da bu husus açıkça belirtilmiştir.
Ancak 1479 sayılı Yasa"nın 1.3.2006 tarihinde yürürlüğe giren Ek 19. maddesine göre; bu kanun ve 2926 sayılı kanuna göre kayıt ve tescili yapıldığı halde, 5 yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan sigortalıların bu sürelere ilişkin prim borçlarının Kurumca yapılacak bildirimde belirtilen süre içerisinde ödenmemesi halinde daha önce prim ödemesi bulunan sigortalının ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle, prim ödenmesi bulunmayan sigortalının ise tescil tarihi itibariyle sigortalılığı durdurulur. Prim borcunun ait olduğu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve bu sürelere ilişkin kurum alacakları takip edilmeyerek, kurum alacakları arasında yer verilmez. Ancak, sigortalı veya hak sahipleri daha sonra sigortalının en son bulunduğu basamağın başvuru tarihindeki değeri üzerinden hesaplanacak borç tutarlarını tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde ödedikleri takdirde bu süreler sigortalılık süresi değerlendirilir. Bu madde kapsamına giren sigortalılar hakkında zaman aşımının kesilmesi ve zaman aşımının işlememesi ile ilgili olarak 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 103. maddesinin 1. fıkrasının (6),(8) ve (10) numaralı bentleri hariç diğer hükümleri ile aynı Kununun 104. maddesi hükümleri uygulanır hükmü getirilmiştir.
Kanunların geriye yürümesi konusunda mevzuatımızda genel bir düzenleme bulunmamaktadır. İlke olarak her yasa yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilemeyeceği, başka bir anlatımla geriye yürümeyeceklerdir. Ancak devam eden uyuşmazlıklarda, tamamlanmamış hukuki durumlara yeni yasa veya düzenleyici kural “derhal yürürlüğe girme” niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlarını doğuracaktır. Bu gibi durumlarda kanunların geriye yürümesi değil ani etkisi söz konusudur. Sosyal güvenlik hukukunun ilgi alanı kamusal olup otoritesi kamu düzenini ilgilendirmektedir. Bu nedenle sosyal güvenlik hukuku ile ilgili yasalar yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurur. Bu açıklamalar karşısında 1.3.2006 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Yasanın değişik Ek 19.maddesi ile Geçici 26.maddesinin tamamlanmamış hukuki durumlara Ek 19. mad. koşulları oluşuyorsa, uygulanacağının kabulü gerekir.
Bu durumda yapılacak inceleme ve araştırmanın dava dışı SSK Başkanlığının hak alanını ilgilendirdiği belirgin olup davacı tarafa yöntemince SSK Başkanlığının davaya dahil edilmesi için süre verilmesi bu kurumun gösterdiği delillerde toplanarak yukarda açıklanan ilke ve esaslar doğrultusunda sonuca varılması gerekirken mahkemece taraf teşkili yapılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı kurumun diğer temyiz itirazlarının şimdilik yer olmadığına 5.3.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.