1. Hukuk Dairesi 2014/4048 E. , 2015/12535 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : FETHİYE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/10/2013
NUMARASI : 2011/196-2013/568
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 03.11.2015 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat G......... Ç.......... ile temyiz edilen davacı B........ K........., davacı F.. K.., davacı F.. A.., davacı Ç.. K.. ve vekili Avukat A.. İ...... K........, Avukat A..... U...... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi G...... Ü....... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukkusal nedenine dayalı tapu iptali ve pay oranında tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan babaları H...... K........."ın 1984 ada 6, 7 ve 8 parsel sayılı taşınmazlarını 22.10.2009 tarihinde ölünceye kadar bakma akti ile davalı oğluna devrettiğini, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, miras payları oranında iptal ve tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, aktin ivazlı olduğunu, bakım borcunu yerine getirdiğini, muvazaa iddiasının doğru olmadığını, murisin sağlığında davacı çocuklarına da taşınmazlar verdiğini bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, çekişmeye konu taşınmazların davalıya temlikinin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan H....... K......."ın 1984 ada 6, 7 ve 8 parsel sayılı taşınmazlarını 22.10.2009 tarihinde Ölünceye Kadar Bakma Akti ile davalı oğluna temlik ettiği, 1922 doğumlu olan murisin 13.02.2011 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak davacı çocukları ile davalı oğlunun kaldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) m. 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer (TBK m. 614 (BK) m. 514)).
./..
Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 1.4.1974 günlü ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mameleğine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.
Öte yandan; Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (nitelikli-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanunu" nun (TMK) 706., 6098 s. Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (818 s. Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
../...
Somut olaya gelince; davalının, mirasbırakanın davacı çocuklarına da taşınmazlar verdiğini savunduğu, Fethiye 1. Sulh Mahkemesi"nin 2009/760 Esas, 2010/612 Karar sayılı davasının yargılaması sırasında mirasbırakanın; davacı çocuklarına 2"şer adet daire ve para verdiğini beyan ettiği, davacıların da aynı oturumda kendilerine birer daire verildiğini kabul ettikleri anlaşılmaktadır.
Ne var ki; mahkemece, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır-taşınmaz mallar ve haklar araştırılıp, buna ilişkin tapu kayıtları ile dayanak resmi akitler getirtilip her bir mirasçıya nakledilen mal ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak, murisin yukarıda değinilen anlamda hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde bir paylaştırma yapıp yapmadığı, diğer bir söyleyişle paylaştırma kastının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmuş değildir.
Öte yandan; davalıya bakım karşılığı devredilen dava konusu taşınmazların miras bırakanın tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı konusunda da bir araştırma ve değerlendirme yapılmış değildir.
Hâl böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve olgular doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, dava konusu taşınmazların mirasbırakanın tüm mamelekine oranı belirlenerek makul karşılanacak bir ölçüde kalıp kalmadığının, miras bırakanın sağlığında mirasçıları arasında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde bir paylaştırma yapıp yapmadığının belirlenmesi, bu yönde tüm taraf delillerinin toplanması, her bir mirasçıya nakledilen mal ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişilerden rapor alınarak murisin gerçek iradesinin saptanması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalı vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.12.2014 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, 03.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.