Esas No: 2013/658
Karar No: 2014/2528
Karar Tarihi: 21.04.2014
Kasten yaralama sonucu ölüme neden olma - Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2013/658 Esas 2014/2528 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Tebliğname No : 1 - 2013/11646
MAHKEMESİ : Kilis Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ VE NO: 18/10/2011, 2009/49 (E) ve 2011/127 (K)
SUÇ : Kasten yaralama sonucu ölüme neden olma
TÜRK MİLLETİ ADINA
1-) Hükmün 28.11.2012 tarihinde, katılan M.. K.."a tebliğ edilmesine karşın, katılanın CMUK"nun 310. maddesinde belirtilen bir haftalık yasal süre geçtikten sonra, 06.12.2012 tarihli dilekçe ile hükmü temyiz ettiği anlaşılmakla, katılan Mehmet"in yasal süresinden sonra yaptığı temyiz isteminin, CMUK.nun 317. maddesi gereğince reddine karar verilmiştir.
2-) Sanıklar Gürol, Özkan ve Feramuz hakkında kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan açılan davalarda kurulan beraat hükümlerinin incelenmesinde;
Öncelikle yaşama hakkı ve yaşama hakkı ihlalinin “kanunun emrini yerine getirme” sebebiyle hukuka uygun sayılabileceği hallere ilişkin olarak ülkemizde yürürlükte bulunan hukuki düzenlemenin irdelenmesi gerekmektedir.
Ülkemizin de taraf olduğu ve Anayasa"nın 90. maddesi uyarınca iç hukukun bir parçası haline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin “Haklar ve Özgürlükler” başlıklı bölümünde yer alan 2. maddesinde “yaşama hakkı” düzenlenmiş, aynı maddenin “b” bendinde “usulüne uygun olarak yakalamak veya usulüne uygun olarak tutuklu bulunan bir kişinin kaçmasını önlemek için kuvvete başvurulmasının kesin zorunluluk haline gelmesi sonucunda ölüm meydana gelmişse yaşama hakkının ihlal edilmiş sayılamayacağı belirlenmiştir.
Anayasa"nın 17. maddesi 1. fıkrasında “herkesin yaşama hakkına” sahip olduğu belirtilmiş, aynı maddenin 4. fıkrasında “meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi,bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.” denilmek suretiyle birinci fıkradaki hakkın istisnalarını düzenlemiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 24/1. maddesinde “kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmeyeceği belirtilmiştir.
2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu"nun 16. maddesinde, ”polisin, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkili olduğu, zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabileceği, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunacağı, meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında, bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde, hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde, silah kullanmaya yetkili olduğu, silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde "dur" çağrısında bulunacağı, kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilebileceği, buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebileceği, direnişi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş edebileceği” düzenlenmiştir.
2803 sayılı sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu"nun 11. maddesinde, “jandarmanın, kendisine verilen görevlerin ifası sırasında hizmet özelliğine uygun ve görevin gereği olarak kanunlarda öngörülen silah kullanma yetkisine sahip olduğu”, Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliği"nin 39. maddesinde “jandarmanın, nefsini müdafaa etmek için, başkasının ırz ve canına vuku bulan ve başka suretle men"i mümkün olmayan bir saldırıyı savmak için, ağır cezayı gerektiren bir suçtan sanık olarak yakalanıp nezaret altında bulunan veya herhangi bir suçtan hükümlü veya tutuklu olup da tutulması veya nakil ve sevki jandarmaya verilmiş olunan kişilerin kaçmaları veya bu maksatla jandarmaya saldırıları halinde yapılacak "dur" ihtarına itaat edilmemiş ve kaçmaya ve saldırıya engel olmak için başka çare bulunmamışsa, korumakla memur oldukları yer, tesis ve diğer yapılar ile karakol ve silah deposu gibi yerlere, elindeki silaha veya kendisine teslim edilmiş kişilere karşı vuku bulacak saldırıyı başka türlü savuşturma imkanı olmamışsa, ağır cezayı gerektiren ve meşhut cürüm halinde bulunan suçlarda suçlunun veya infaz kurumu ve tutukevinden kaçan hükümlü veya tutuklunun saklı olduğu yerin aranması sırasında, o yerden şüpheli bir şahıs çıkarak kaçtığı ve dur emrine kulak asmadığı görülerek başka türlü ele geçirilmesi mümkün olmazsa, görevi sırasında jandarmaya tecavüze veya karşı koymaya elverişli silahların ve aletlerin teslimi emredildiği halde, emrin derhal yerine getirilmiyerek karşı gelinmesi veya teslim edilmiş silah ve aletlerin zorla tekrar alınmasına kalkışılmışsa, jandarmanın görevini yapmasına yalnız veya toplu olarak fiili mukavemette bulunulmuş veya fiili saldırı ile karşı gelinmişse, devlet nüfuz ve icraatına silahlı olarak karşı gelinmişse, ülke içinde rastlanan kaçakçılar "dur" emrini dinlemez ve havaya ateş açılarak yapılan uyarıya da aldırmaz ise kaçakçıları ele geçirmek için, ceza infaz kurumlarıyla tutukevlerinden kaçma girişiminde bulunan, tutuklu ve hükümlüler tekrarlanan "dur" emrine itaat etmeyerek girişimlerini sürdürürlerse kaçmalarını önlemek için; topluca fiili saldırıya kalkışırlarsa, saldırılarını savuşturup ele geçirmek için, ceza infaz kurumları ile tutukevlerinde, iç yönetimce bastırılmayan isyan, kargaşa, direnme ve kavga çıkması durumunda; cezaevi müdürü ile gardiyanların başvurusu üzerine kuruma girilmesi halinde,(a) ve (b) bentlerinde (nefsini müdafaa etmek için, başkasının ırz ve canına vuku bulan ve başka suretle men"i mümkün olmayan bir saldırıyı savmak için) gösterilen silah kullanma yetkileri çerçevesinde, silah kullanmaya yetkili olduğu” belirtilmiştir.
19.07.2003 tarihinde yürürlüğe giren ve suç tarihinde yürürlükte bulunan 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu"nun 18. maddesinde “gümrük bölgesine 4458 sayılı Gümrük Kanunu gereğince belirlenen kapı ve yollardan başka yerlerden girmek, çıkmak veya geçmenin yasak olduğu, bu yerlerde rastlanacak kişi ve her nevi taşıma araçları yetkili memurlar tarafından durdurularak kişilerin eşya, yük ve üzerleri ile varsa taşıma araçları aranacağı, “dur” uyarısına uymayan kişiler için önce havaya ateş edilmek suretiyle uyarı yineleneceği, bu uyarıya da uyulmaz ise görevli memurların durmaya zorlayacak şekilde silah kullanmaya yetkili olduğu, ancak silahla karşılığa yeltenilmesi veya meşru müdafaa durumuna düşülmesi hallerinde yetkili memurlar doğrudan hedefe ateş edebileceği”, suç tarihinden sonra 31.03.2007 tarihinde yürürlüğe giren 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu"nun 22. maddesinde de aynı doğrultuda “Gümrük Kanunu gereğince belirlenen kapı ve yollardan başka yerlerden gümrük bölgesine girmek, çıkmak veya geçmek isteyen kişiye “dur” uyarısında bulunulmasına rağmen bu uyarıya uyulmaması halinde, havaya ateş edilmek suretiyle uyarının yineleneceği, ancak silahla karşılığa
Yeltenilmesi ve sair surette meşru müdafaa durumuna düşülmesi halinde, yetkili memurlar saldırıyı etkisiz kılacak oranda doğrudan hedefe ateş edebileceği”, 22.12.1981 tarihinde yürürlüğe giren 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu"nun 30. maddesinde ise “bu Kanun hükümlerine göre tesis edilen askeri yasak ve güvenlik bölgelerinde; her türlü kaçakçılığın men ve takibi maksadıyla uygulanacak tedbirler bakımından bu konudaki kanun hükümlerinin saklı olduğu” belirtilmiştir.
22.11.1988 tarihinde yürürlüğe giren 3497 sayılı Kara Sınırlarının Korunması ve Güvenliği Hakkında Kanun"un 2. maddesinde “Kara sınırlarını korumak ve güvenliğini sağlamak görevi Kara Kuvvetleri Komutanlığına ait olup bu görevin sınır birliklerince yapılacağı, kendi sorumluluğunda olan bölgede sınırı korumak ve güvenliğini sağlamak, gümrük hattındaki giriş ve çıkış kaçakçılığı ile kara sınırları boyunca tesis edilen birinci derece askeri yasak bölge içerisinde suç teşkil eden eylemleri önlemek, suçluları yakalamak, bu bölgede işlenen meşhut suç faillerini ikinci derece askeri yasak bölgede de takip etmek ve yakalamak, failler hakkında zorunlu yasal işlemleri yapmak, yakalanan kişi ve suç delillerini ilgisine göre mahalli güvenlik kuvvetlerine teslim etmek, kara sınırlarından iltica amacıyla giren muharip yabancı ordu mensupları hakkında 11/08/1941 tarihli ve 4104 sayılı Muharip Yabancı Ordu Mensuplarından Türkiye"ye İltica Edenler Hakkında Kanun hükümlerini uygulamak, diğer mültecileri silah, muhimmat ve sair harp araç ve gereçlerinden arıtmak, bu mülteciler ile beraberlerinde getirdikleri malzemeleri ilgili makamlara teslim etmek, şeklinde yerine getirileceği, belirtilen görevlerin askeri hizmetten sayılacağı, sınır birlikleri mensupları kendilerine bu Kanun ile verilen görevlerin yapılmasında; diğer kanunların, silah kullanma yetkisi dahil, güvenlik kuvvetlerine tanıdığı bütün hak ve yetkilere sahip oldukları” düzenlenmiştir.
13.07.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu"nun 5. maddesinde “Sahil Güvenlik Komutanlığı mensuplarının, kendilerine bu Kanun ile verilen görevlerin yapılmasında; silah kullanma yetkisi dahil kanunların diğer güvenlik kuvvetlerine tanıdığı bütün hak ve yetkilere sahip oldukları” belirtilmiştir.
27.10.1983 tarihinde yürürlüğe giren 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu"nun 23. maddesinde “olağanüstü hal ilanından sonra kolluk kuvvetleri ile kendilerine görev verilen özel kolluk kuvvetleri ve silahlı kuvvetler mensupları, görevlerini yerine getirirken kanunlarda silah kullanmayı icap ettiren hal ve şartlardan herhangi birinin tahakkuku halinde, silah kullanma yetkisini haiz oldukları, olağanüstü halin ilan edilmesi halinde, silah kullanma yetkisini sahip bulunan güvenlik kuvvetlerinin teslim ol emrine itaat edilmemesi veya silahla mukabeleye yeltenilmesi veya güvenlik kuvvetlerinin meşru müdafaa durumuna düşmeleri halinde görevli güvenlik Kuvvetleri mensupları doğruca ve duraksamadan hedefe ateş edebilecekleri” düzenlenmiştir.
15.05.1971 tarihinde yürürlüğe giren 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu"nun 4. maddesinde “sıkıyönetim Komutanlığı emrinde görevli Silahlı Kuvvetler mensupları emniyet ve asayişe ilişkin zabıta kuvvetleri ile diğer güvenlik görevlileri kendilerine verilen görevlerin yerine getirilmesi sırasında tabi oldukları Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanun ve Yönetmeliği, Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu, Jandarma Teşkilat ve Vazife Nizamnamesinde silah kullanmayı icap ettiren hal ve şartlardan herhangi birinin tahakkuku halinde silah kullanma yetkisini haiz oldukları, silah kullanma yetkisine sahip güvenlik kuvvetlerinin teslim ol emrine itaat edilmemesi veya silahla mukabeleye yeltenilmesi veya güvenlik kuvvetlerinin meşru müdafaa durumuna düşmeleri halinde görevli güvenlik kuvvetleri mensupları doğruca ve duraksamadan hedefe ateş edebilecekleri” belirtilmiştir.
12.04.1991 tarihinde yürürlüğe giren 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu"nun 20. maddesinde ” terörle mücadelede görev veren veya bu görevi ifa eden adlî, istihbarî, idarî ve askerî görevliler, kolluk görevlileri, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü ve Genel Müdür Yardımcıları, terör suçlularının muhafaza edildiği ceza ve tutukevlerinin savcıları ve müdürleri, Devlet Güvenlik Mahkemelerinde görev yapmış hâkim ve savcılar, Ceza Muhakemesi Kanununun 250 nci maddesiyle yetkili kılınmış ağır ceza mahkemelerinde görev yapan hâkim ve savcılar ile bu görevlerinden ayrılmış olanlar ve terör örgütlerinin açık hedefi haline gelen veya getirilenler ile suçların aydınlatılmasında yardımcı olanlar hakkında gerekli koruma tedbirlerinin Devlet tarafından alınacağı, sayılan kamu görevlilerinin, görevlerinden ayrılmış olsalar dahi terör suçluları tarafından kendilerine veya eş ve çocuklarının canına vuku bulan bir taarruzu savmak için silah kullanmaya yetkili oldukları” aynı Kanunun ek 2. maddesinde ise “terör örgütlerine karşı icra edilecek operasyonlarda "teslim ol" emrine itaat edilmemesi veya silah kullanmaya teşebbüs edilmesi halinde kolluk görevlilerinin, tehlikeyi etkisiz kılabilecek ölçü ve orantıda, doğrudan ve duraksamadan hedefe karşı silah kullanmaya yetkili oldukları” düzenlenmiştir.
08.09.1956 tarihinde yürürlüğe giren 6831 sayılı Orman Kanunu"nun 77. maddesinde “orman memurlarının, Orman Kanunu"nda tanımlanan suçların işlenmesinin önlenmesi veya işlenen suçlarla ilgili olarak başlatılan soruşturmadaki görevleri kapsamında kolluk görevlisi sıfatını taşıdıkları, Orman teşkilatında her sınıf, derece ve vazifede çalışan memurlardan, Çevre ve Orman Bakanlığınca ve Orman Genel Müdürlüğünce lüzum görülecek olanlar, Bakanlar Kurulunca seçilecek silahla teçhiz olunacakları” düzenlenmiş, aynı Kanunun 78. maddesinde “77 nci madde mucibince silah taşımaya salahiyetli olanlar vaziflerini ifa sırasında, Türk Ceza Kanununda düzenlenen hakkın kullanılması, meşru savunma veya zorunluluk
Hallerinde, tecavüz veya taarruza yarıyan alet ve silahları taşıyanlarla alet veya silahların derhal teslimi emredildiği halde bu emre riayet edilmiyerek fiilen tecavüz ve taarruzda bulunulması ve bu tecavüz ve taarruzun da başka şekilde def"ine imkan olmaması, teslim edilen alet ve silahları veya elkonan müsadereye tabi nakil vasıtaları ile orman emvalini veya memurun siahını almak veya orman bölge ve muhafaza binalarına zorla girmek maksadiyle vakı tecavüz ve taarruzun başka şekilde def"ine imkan bulunamaması hallerinde silahlarını kullanabilecekleri” belirtilmiştir.
07.04.1924 tarihinde yürürlüğe giren 442 sayılı Köy Kanunu"nun 77. maddesinde “korucuların, vazifesini yaparken kendisine saldıran ve hayatını tehlikeye koyan kimselere karşı hayatını korumak için mecburi olursa, vazifesini yaparken ahaliden bir kimsenin can veya ırz tehlikesi altında kaldığını görür ve onu kurtarmak için başka bir çare bulamaz da bunalırsa, cürmü meşhutta (yani yapılırken veyahut yapıldıktan sonra henüz izi meydanda iken) bir cinayetin failini yahut maznun bir şahsı yakalamak istediği halde o kimse silahla karşı korsa, tutulan bir cani kaçar ve "dur" emrini dinlemez ve onu tekrar yakalamak için silah kullanmaktan başka çare bulunmazsa, eşkiya takibi sırasında yatak olan yerlerden süpheli bir adam çıkar ve korucunun "dur" emrine itaat etmeyip kaçarsa silah kullanabileceği” düzenlenmiştir.
10.07.1941 tarihinde yürürlüğe giren 4081 sayılı Çiftçi Malları Koruma Kanunu"nun 33. maddesinde “bekçilerin, Köy Kanunu"nun 77. maddesinde yazılı hallerde silah kullanmağa salahiyetli oldukları” belirtilmiştir.
15.09.1971 tarihinde yürürlüğe giren 1481 sayılı Asayişe Müessir Bazı Fiillerin Önlenmesi Hakkında Kanun"un 1. maddesinde ” polis ve jandarmanın, diğer kanun ve tüzüklerde yazılı yetkileri saklı kalmak üzere, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun 16. maddesinde yazılı hallerde, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis veya ağır hapis cezasını gerektiren suçlardan bir veya birkaçını işlemekten sanık veya hükümlü olup da haklarında tevkif veya yakalama müzekkeresi çıkarılan ve silahlı dolaşarak emniyet ve asayişi tek başına veya toplu olarak fiilen tehdit ve ihlal ettikleri anlaşılanlardan, teslim olmaları için İçişleri Bakanlığınca tesbit edilen tarihte başlamak üzere 10 günden az ve 30 günden çok olmamak şartiyle verilecek mühlet ile ad, san ve eylemleri de belirtilerek sanık veya hükümlünün dolaştığı bölgelerde mutat vasıtalarla ve uygun görülen yayın organlariyle radyo ve televizyonla da ilan edilenlerin belirtilen süre sonuna kadar adli makamlara, zabıtaya veya herhangi bir resmi mercie teslim olmamaları hallerinde de silah kullanmaya yetkili oldukları”, 2. maddesinde ise “birinci maddenin (B) bendinde sayılan hallerde (ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis veya ağır hapis cezasını gerektiren suçlardan bir veya birkaçını işlemekten sanık veya hükümlü olup da haklarında tevkif veya yakalama müzekkeresi çıkarılan ve silahlı dolaşarak emniyet ve asayişi tek başına veya toplu olarak fiilen tehdit ve ihlal ettikleri anlaşılanlardan, teslim olmaları için İçişleri Bakanlığınca tesbit edilen tarihte başlamak üzere 10 günden az ve 30 günden çok olmamak şartiyle verilecek mühlet ile ad, san ve eylemleri de belirtilerek sanık veya hükümlünün dolaştığı bölgelerde mutat vasıtalarla ve uygun görülen yayın organlariyle radyo ve televizyonla da ilan edilenlerin belirtilen süre sonuna kadar adli makamlara, zabıtaya veya herhangi bir resmi mercie teslim olmamaları hallerinde) sanık veya hükümlünün teslim olması için yapılan (teslim ol) ihtarından sonra, polis veya jandarmaya karşı silah kullanmaya filhal teşebbüs etmeleri halinde ise ihtara lüzum olmaksızın silah kullanılacağı” düzenlenmiştir.
26.06.1930 tarihinde yürürlüğe giren 1721 sayılı Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanun"un 8. maddesinde “hapishane müdür ve memuru ve müstahtemleri, hapishanenin emniyet ve muhafazasının temini için, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 49. maddesinin 1, 2 ve 3 numaralı fıkralarında yazılı mecburiyetler hadis olursa, mahpuslar toplu olarak hücum teşebbüsünde bulunurlar ve memurlara veya kendilerine nezaretle muvazzaf bulunanları yakalayarak onlara mukavemet veya onları bir hususu yapmaları veya yapmamaları için cebrederlerse, firar teşebbüsünde bulunan bir mahpus yakalanırken fiilen veya tehlikeli bir surette tehdit ederek mukavemet eder veya mükerreren “dur” emrine itaat etmiyerek firar teşebbüsünden vaz geçmezlerse silah kullanamaya selahiyettar oldukları, ateşli silahın, diğer silahlarla maksadın temini kabil olmadığı takdirde kullanılacağı” belirtilmiştir.
Bu durumda;
Hukuka uygunluk nedenlerinden olan “kanunun emrini yerine getirme”yi düzenleyen 5237 sayılı TCK"nın 24/1. maddesi uyarınca uygulama yapılırken, sanığın eyleminin ne olduğu belirlendikten sonra, bu eylemin belirtilen mevzuat kapsamında degerlendirilip değerlendirilemeyeceği de belirlenmeli ve ancak eylemin bu düzenlemelerden birinin kapsamına girmesi halinde hukuka uygunluk nedeninin varlığı kabul edilmelidir.
Ayrıca eylemin hangi düzenlemeye temas ettiğinin gerekçesi ile birlikte, denetlemeye olanak sağlayacak biçimde hükümde açıkça belirtilmesi de gerekmektedir.
Somut olayda; maktulün, ikinci derece askeri yasak bölgeye sınır olan Kilis İli Merkez Hisarköy adresinde ikamet ettiği, Suriye ülkesinden sırtına yüklediği kaçak çay ve sigaraları Türkiye"ye getirip satarak geçimini sağladığı, yöredeki tabiriyle “sırtçılık” yaptığı, olay tarihinden önce de çay getirmek amacıyla yurt dışına kaçak olarak geçerken, sınır bölgesinde yakalandığı, bu nedenle hakkında soruşturma yapıldığı, sanık Gürol"un piyade astsubay çavuş, sanık Özkan"ın piyade onbaşı, sanık Feramuz"un ise piyade er olarak Kilis Gülbaba 3/1. Hudut Tabur Komutanlığı 6. Hudut Bölük Komutanlığına bağlı Çerçili Hudut Karakolu Bölgesinde görevli oldukları, sanıkların sorumluluk alanı içinde kalan Kanlıdere Bölgesi"nde sınır tellerinin ezilmesi ve insan ayak izlerinin görülmesi üzerine Suriye"den Türkiye tarafına kaçak geçiş yapılacağı düşünülerek bunun engellenmesi için, 06.04.2006 günü saat 14.00"dan itibaren sanıklara “pusu” görevi verildiği, pusu faaliyetinde bulunan sanıkların, akşam üzeri maktul ve arkadaşlarını görmesi üzerine takip etmeye başladıkları, tanık Şükrü"nün dosya kapsamıyla da uygun beyanına göre, olayın olduğu yerde maktül ve arkadaşlarına “dur” ihtarında bulunulduğu, ancak maktül ve arkadaşlarının “dur” ihtarına uymayarak sırtlarındaki içinde kaçak malzeme bulunan çuvalları atıp farklı yönlere doğru kaçmaya başladıkları, maktul ve arkadaşlarını yakalamak amacıyla sanıklar Gürol ve Feramuz"un maktulün olduğu tarafa, sanık Özkan ve tanık Şükrü"nün ise diğer tarafa yöneldikleri, ancak kaçanları yakalayamadıkları, bunun üzerine sanıkların önce havaya doğru, maktul ve arkadaşlarının kaçmaya devam etmeleri üzerine de yakalanmalarını temin için sağlarına ve sollarına ateş ettikleri, hedefin tam olarak ayarlanamaması nedeniyle mermilerden bir tanesinin maktulün sırt bölgesine isabet ederek ölümüne neden olduğu anlaşılmaktadır.
Buna göre; sanıkların eyleme hangi düzeyde katıldıklarını ve sorumluluklarını belirleyebilmek için, sanıklar, tanık Ş.. A.. ve olay yeri inceleme raporunu düzenleyen kolluk görevlileri de hazır edilerek, denetime olanak verecek biçimde temsili ve tatbiki keşif yapılması suretiyle;
A-) Ele geçen boş kovanlar ve özellikle tanık Şükrü"nün beyanları değerlendirilmek suretiyle, maktulün, sanıklar Özkan, Feramuz ve Gürol"un ateşi ile vurulması olanağının bulunup bulunmadığının belirlenmesi,
B-) Maktulün vurulduğu yerin askeri yasak bölge olmadığının iddia edilmesi karşısında, dosya arasında bulunan birinci ve ikinci derece yasak askeri bölgelerin gösterildiği memleket haritasının uzman bilirkişiler marifetiyle zemine uygulanması, maktulün ve arkadaşlarının ilk görüldüğü yer ile maktulün vurulduğu yerin tereddüte yer vermeyecek şekilde tespit edilmesi,
Maddi gerçek kuşkudan arındırılacak biçimde ortaya konulduktan sonra ise, maktulü vurabilecek pozisyonda olmadığı tespit edilen sanık veya sanıklar hakkında bu nedenle beraat kararı verilmesi, maktulü vurduğu tespit edilen sanık veya sanıklar hakkında ise öncelikle yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri gözetilmek suretiyle 5237 sayılı TCK"nın 24. maddesinin uygulanma olasılığının değerlendirilmesi ve bu bağlamda 24. maddenin uygulanması gerektiğinin düşünülmesi halinde, mevzuattaki hangi hükme ve niçin dayanıldığının açıkça denetime imkan sağlayacak şekilde belirtilmesi, hukuka uygunluk nedeninin bulunmadığının kabulü halinde ise sanıklarının eylemlerinin hangi suçu oluşturduğu belirlenerek buna göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, "maktulün, sanıklardan hangisinin silah ile ateş etmesi sonucu öldüğünün belirlenememesi hususundan" bahisle, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle sanıklar hakkında beraat kararı verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş olup, katılan Sıdıka ve vekili ile katılanlar Ramazan ve Ahmet vekillerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin CMUK"nun 321. maddesi uyarınca tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak BOZULMASINA, 21/04/2014 gününde oybirliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.