4. Hukuk Dairesi 2012/4066 E. , 2013/2704 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... tarafından, davalı ... aleyhine 05/09/2011 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 08/12/2011 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, haksız şikayete dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece dava reddedilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalının kollukta verdiği ifade ile hakkında hırsızlık suçundan soruşturma başlatıldığını, soruşturma sonucu savcılık tarafından hakkında takipsizlik kararı verildiğini, yaşanan bu süreçte kişilik haklarının saldırıya uğradığını belirterek, manevi tazminata hükmedilmesi talep etmiştir.
Davalı, yasal şikayet hakkını kullandığını, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Yerel mahkemece, davalının aralarında husumet bulunan ve aynı işyerinde çalıştıkları davacı hakkında, anahtarın yenisini çıkartıp otomobilini çaldığından bahisle şikayetçi olmasının makul olduğu, yasal şikayet hakkının kullanıldığı kabul edilerek, davanın reddine karar verilmiştir.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK"nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlemiştir.
Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Somut olayda; davacı ve davalının İlçe Tarım Müdürlüğü"nde çalışmakta olup aynı odayı paylaştıkları, olay tarihinden yaklaşık 3 ay önce vatandaştan alınan hayvanlara takılan küpe parasından dolayı aralarında bir tartışma yaşandığı, bunun haricinde taraflar arasında ciddi bir sorun olmadığı, şikayete konu olay tarihinde davalının aracının evinin önünden çalındığı, davalının kollukta verdiği ilk ifadesinde faili meçhul şahıslar hakkında şikayetçi olduğu, kollukta alınan ikinci ifadesi ile savcılıkta alınan ifadesinde ise, açıkça davacıdan şüphelendiğini belirttiği, şüphelenmesine gerekçe olarak “3 ay önce aralarında yaşanan tartışmayı, aracın anahtarını kimi zaman masanın üstüne, çekmecesine bırakmasını, aracın park edildiği yerden çalıştırılmadan çıkarılmasının mümkün olmamasından dolayı aynı odada çalıştığı davacının anahtarın yenisini çıkartıp çalmış olmasından dolayı başka bir seçeneğin olmamasını” gösterdiği, yapılan soruşturma sonucu davacı hakkında delil yetersizliğinden takipsizlik kararı verildiği, aracın yaklaşık 1 yıl sonra ...."de plakası ve motor şase numarası değiştirilmiş vaziyette ele geçirildiği, dosya kapsamına göre, davacının ciddi bir suç olan hırsızlık suçu ile bir ilgisini gösterecek en ufak bir maddi delil, emarenin bulunmadığı, davalının tamamen tahmine dayalı çıkarımlarına dayanarak şikayetçi olduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıda gösterilen ilkeler ve somut olayın saptanılan olguları göz önünde tutulduğunda; davalının şikayetinin haksız bulunduğu, salt zararlandırma amacını taşıdığı ve hukuken korunamayacağı açıktır. Davacının kişilik hakları saldırıya uğramış; davalı yönünden ise, hukuka uygunluk nedeni gerçekleşmemiştir. Bu bakımdan, davalının tazminat ile sorumlu tutulması gerekir. Mahkemece, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek davanın reddi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 18/02/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.