Davacı, yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti ile aksine kurum işleminin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün taraflar ile Dahili Davalı vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici sebeplere ve özellikle davalı Kurum vekilinin vekaletnamesinde temyizden feragate ilişkin yetki bulunmadığı gibi, Kurum"un Genel Müdürlüğü’nden bu hususta usulüne uygun bir “olur” alındığına ilişkin belge de sunulmamasına göre, davalı Kurum’un tüm temyiz itirazlarının reddine,
2-Davacının temyizine gelince;
Dava nitelikçe, 506 sayılı Yasa’ya tabi zorunlu sigortalılığı ile çakışan 1479 sayılı Yasa’ya tabi esnaf Bağ-Kur sigortalılığının iptali ile 01.04.2001 tarihinden itibaren Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan yaşlılık aylığına hak kazandığının tesbiti istemine ilişkindir. Mahkemece, davacının kendi adına bağımsız çalışmasından kaynaklanan vergi kaydına göre 03.01.1983-31.12.1994 tarihleri arası zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olduğu, bu tarihler arasında Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalılığının geçerli olmadığı, davacının Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamındaki sigortalılık süresinin ise toplam 2190 gün olduğu, davacının tahsis talebinde bulunduğu 29.03.2001 tarihi itibariyle 49 yaşında bulunduğu, 02.06.1969-29.03.2001 arası 31 yıl 9 ay 27 gün sigortalılık süresi olmasına rağmen, davacının Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamındaki geçerli prim ödeme gün sayısının 2190 gün olduğu, bu nedenle 506 sayılı Yasa’nın 60. maddesi uyarınca 25 yıllık sigortalılık süresi her ne kadar dolmuş ise de, 5000 prim ödeme gün sayısının dolmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı, 02.06.1969-29.03.2001 tarihleri arasında fasılalarla toplam 4998 gün Sosyal Sigortalar Kurumu’na tabi zorunlu sigortalıdır. Öte yandan, 15.02.1983 tarihli giriş bildirgesine istinaden 03.01.1983 tarihinden itibaren 1479 sayılı Yasa’ya göre esnaf Bağ-Kur sigortalısı olarak tescil edilmiş olup, davacının 03.01.1983-31.12.1994 tarihleri arasında vergi mükellefiyeti bulunmaktadır. Ayrıca, 19.04.1983-16.09.1997 tarihleri arasında Yalova Ticaret ve Sanayi Odası kaydı mevcuttur. Bağ-Kur, davacıyı vergi kaydının bulunduğu 03.01.1983-31.12.1994 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalısı olarak kabul etmiştir. Davacı, 29.03.2001 tarihinde Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan yaşlılık aylığı talebinde bulunmuştur. Sosyal Sigortalar Kurumu, davacının Bağ-Kur’a tabi hizmetlerini istemiş, Bağ-Kur, davacının Kurumlarına olan 6.610.000.000.-TL’lik borcu sebebiyle hizmetlerinin gönderilemediğini Sosyal Sigortalar Kurumu’na bildirmiştir.
“Çakışan sigortalılık sorununu” gerek 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve gerekse 1479 sayılı Bağ-kur Kanunu birbirlerine paralel düzenlemeler ile bir sigortalının aynı anda birden fazla sosyal güvenlik kurumuna tabi olmasını yasaklayıp, sigortalının önceden başlayıp devam ede gelen sigortalılığına geçerlik tanıyarak çözüme ulaştırmaya çalışmışlardır. Yasa sistemimize göre bir kimsenin Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamına girebilmesi için hizmet akdine tabi bir işte çalışması yanında başka bir sosyal güvenlik kurumu kapsamında bulunmaması gerekir. Anılan yasanın 3. maddesinin I.(F) bendinde “kanunla kurulu emekli sandıklarına aidat ödemekte olanların” (K) bendinde ise, “herhangi bir işverene hizmet akdiyle bağlı olmaksızın kendi nam ve hesabına çalışanların” sigortalı sayılmayacağı belirtilmiştir. Aynı şekilde 1479 sayılı Bağ-kur kanunu’nun 24. maddesinin I. ve II. fıkralarında da bir kimsenin Bağ-kur kapsamına girebilmesi için kendi adına bağımsız çalışıp kazanç sağlaması yanında, başkaca sosyal güvenlik kurumu kapsamında bulunmaması koşulu getirilmiştir.
Bütün bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, sosyal güvenlik sistemimizde çifte sigortalılık mümkün olmayıp, önceden başlayıp devam ede gelen sigortalılığa geçerlik tanınmaktadır (03.10.2001 gün ve E: 2001/21-627, K: 2001/659 Sayılı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı). Bununla birlikte, 22.02.2006 gün ve 5458 sayılı yasanın 13. maddesi ile değişik 1479 sayılı Yasa’nın Ek 19. maddesi hükmüne göre, 1479 ve 2926 sayılı Yasa’ya göre kayıt ve tescili yapıldığı halde, beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan sigortalıların bu sürelere ilişkin prim borçlarının Kurum’ca yapılacak bildirimde belirtilen süre içerisinde ödenmemesi halinde daha önce prim ödemesi bulunan sigortalının ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle, prim ödemesi bulunmayan sigortalının ise tescil tarihi itibariyle sigortalılığı durdurulur. Prim borcunun ait olduğu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve bu sürelere ilişkin Kurum alacakları takip edilmeyerek, Kurum alacakları arasında yer verilmez. Ancak, sigortalı veya hak sahipleri daha sonra sigortalının en son bulunduğu basamağın başvuru tarihindeki değeri üzerinden hesaplanacak borç tutarlarını tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde ödedikleri takdirde bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir. Prim borcunun ait olduğu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve bu sürelere ilişkin Kurum alacakları takip edilmeyerek, Kurum alacakları arasında yer verilmez. Ancak, sigortalı veya hak sahipleri daha sonra sigortalının en son bulunduğu basamağın başvuru tarihindeki değeri üzerinden hesaplanacak borç tutarlarını tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde ödedikleri takdirde bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir. Anılan maddede, bu madde kapsamına giren sigortalılar hakkında zaman aşımının kesilmesi ve zaman aşımının işlememesi ile ilgili olarak 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 103. maddesinin 1. fıkrasının (6),(8) ve (10) numaralı bentleri hariç, diğer hükümleri ile aynı yasanın 104. maddesi hükümlerinin uygulanacağı, yine 5458 sayılı Yasa’nın 14. maddesi ile eklenen ve 01.03.2006 tarihinde yürürlüğe giren Geçici 26. maddesine göre bu yasa ve 2926 sayılı Yasa’ya göre kayıt ve tescili yapıldığı halde 31.03.2005 tarihi itibariyle beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan sigortalılar ve hak sahiplerinden bu sürelere ilişkin prim borçlarını yeniden yapılandırma talebinde bulunmayanlar veya yeniden yapılandırma talebinde bulundukları halde yapılandırma haklarını kaybedenler hakkında Ek 19. madde hükmü uygulanacağı da bildirilmiştir.
Somut olayda, davacının 17.02.1983, 25.03.1983, 02.05.1983, 31.05.1983, 30.06.1983, 31.08.1983, 29.09.1983, 31.10.1983, 30.11.1983, 29.02.1984, 31.05.1984, 03.07.1984 tarihlerinde Bağ-Kur’a prim ödemeleri olduğu dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Davacının davadaki isteminden prim borcunu ödeme isteği olmadığı sonucu çıktığından, talebi de gözetildiğinde uyuşmazlığa hukuki durum tamamlanmadığından ve uyuşmazlık devam ettiğinden hüküm tarihinden önce 01.03.2006 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Yasa’nın değişik Ek 19. maddesinin uygulama alanının olup olmayacağının araştırılması gerekir. Nitekim, Hukuk Genel Kurulu"nun 21.06.2006 gün ve E: 2006/21-363, K:2006/ 466; 28.06.2006 gün ve E:2006/21-485, K:2006/483 sayılı kararları da bu yöndedir. Bu durumda, davacının 17.02.1983-03.07.1984 tarihleri arasında Bağ-Kur’a ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu Kurum’dan sorularak, gerektiğinde, aktüerya uzmanı bilirkişiden bu hususta rapor alınarak, davacının primlerin tam olarak karşılandığı ayın sonu itibariyle 19.madde şartları oluşuyorsa, Bağ-Kur zorunlu sigortalılığını durdurmak ve prim borcunun ait olduğu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmeyerek, bu şekilde tespit edilen Bağ-Kur sigortalılığı ile çakışan 506 sayılı Yasa’ya tabi zorunlu sigortalılığını iptal etmek, Bağ-Kur sigortalılığının durdurulduğu tarihten sonraki 506 sayılı Yasa"ya tabi zorunlu sigortalılığa değer vermek ve davacının prim ödeme gün sayısını bu duruma göre saptayarak, yaşlılık aylığı koşullarının oluşup oluşmadığını tespit etmek ve sonucuna göre karar vermek gerekir iken mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın eksik inceleme ve yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Kaldı ki, davacının 29.03.2001 tarihli yaşlılık aylığı tahsis talebinden sonra 08.05.2003-30.12.2003 tarihleri arasında 247 gün daha Sosyal Sigortalar Kurumu’na tabi çalışması mevcut olup, 12.11.2004 tarihi itibariyle de Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan ikinci yaşlılık aylığı tahsis talebinde bulunmuştur. Mahkemece, davacının 12.11.2004 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı koşullarını taşıyıp taşımadığının araştırılmaması da isabetsizdir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 10.05.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.