Davacı, davalı işveren nezdinde 4.3.1995-20.10.2003 tarihleri arası çalıştığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün. davacılar vekilleri tarafından duruşmasız olarak temyiz edilmesi ve davalı M. Ö. vekilince duruşma talep edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan ve temyiz konusu hükme ilişkin dava, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hallerden hiçbirine uymadığından Yargıtay incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğin reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davacı, davalıya ait işyerinde 4.3.1995-20.10.2003 tarihleri arasında hizmet akdine dayalı olarak sürekli çalıştığının tesbitini istemiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de bu sonuca eksik araştırma ve inceleme ile varılmıştır.
Gerçekten, davacının, işyerindeki çalışmaları işe giriş bildirgelerine, aylık ve üç aylık bordrolara dayanılarak Kuruma kısmi olarak bildirilmiş ve bildirime uygun olarak da primleri ödenmiştir. Öte yandan işe giriş bildirgesi ve bordrolar davacı çalışmalarının işyerinde kesintili geçtiğinin karinesidir. Karinenin tersinin ise eşdeğerdeki belgelerle kanıtlanması gerektiği söz götürmez. Bu gibi durumlarda çalışma olgusunu ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtlar aranmalı, kamu düzenine dayalı bu tür davalarda hakim, görevi gereği doğrudan soruşturmayı genişleterek sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını belirlemelidir. Bu yön, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555, 5.2.2003 gün 2003/21-35-64, 15.10.2003 gün 2003/21-634-572, 3.11.2004 gün 2004/21-480-579 ve 2004/21-479-578, 10.11.2004 gün 2004/21-538 ve 1.12.2004 gün 2004/21-629 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Somut olaya gelince; mahkemece açıklanan şekilde fiili çalışmanın varlığının yöntemince araştırılmadan sonuca gidildiği ortadadır. Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 79/10. maddesinde, bu tür hizmet tespiti davalarının kanıtlanması yönünden özel bir yöntem öngörülmemiştir. Kimi ayrık durumlar dışında; resmi belge veya yazılı delillerin bulunması, sigortalı sayılması gereken sürelerin saptanmasında güçlü delil olmaları itibariyle sonuca etkili olurlar. Ne var ki bu tür kanıtların bulunmaması, salt, bu nedene dayalı istemin reddine neden olmaz. Somut bilgilere dayanması, inandırıcı olmaları koşuluyla, Kuruma bildirilen dönem bordroları, tanıkları veya iş ilişkisini bilen veya bilmesi gereken işverenler tarafından Kuruma bildirilen komşu işyerleri çalışanları gibi kişilerin bilgileri ve bunları destekleyen kimi diğer kanıtlarla dahi sonuca gitmek mümkündür.
Mahkemece yapılacak iş, öncelikle Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.2.2003 tarih ve 2003/21-43 Esas 2003/97 karar sayılı kararında da belirtildiği gibi 15.4.1995, 1.12.1995, 1.8.1997, 2.2.1999 ve 11.7.2001 tarihli işe giriş bildirgelerindeki davacı imzası üzerinde uzman bilirkişilere imza incelemesi yaptırmak; imzaların davacıya ait olduğunun tespiti halinde, davacının bu işyerinden çıkış ve tekrar bu işyerine giriş tarihleri arasındaki hizmet talebi reddedilmek; imzaların davacıya ait olmadığının saptanması halinde ise, davacının hizmeti 4.3.1995 tarihinden itibaren kesintisiz bir şekilde 30.6.2003 tarihine kadar devam etmiş sayılacağından, diğer bir anlatımla dava tarihi itibariyle hak düşürücü süre geçmemiş olacağından 4.3.1995-1.1.2000 tarihleri arasındaki dönemde eksik bildirilen çalışmaların tespiti yönünde karar verilmesinden ve iki halde de ayda 30 günün altındaki bildirimler için davacının tesbitini istediği sürelerle ilgili olarak ücret bordrolarında davacının imzası olanlar saptanarak imzasını içeren bordrolara geçmiş sürelerin dışındaki sürelerle ilgili olarak istemin reddine, imzalı olmayan bordrolardaki süreler yönünden de dinlenen bordro tanıkları davayı doğruladığına göre, bu tanıkların anlatımları dikkate alınarak sonucuna göre karar vermekten ibarettir. 1.1.2000-30.6.2003tarihleri arasındaki çalışmalar yönünden ise 4447 sayılı Yasa"nın 11. maddesiyle 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79. maddesine eklenen aynı maddenin 2. ve 3. fıkrasında söz konusu maddelerin yürürlüğe girdiği 01.01.2000 tarihinde itibaren kesintili çalışmalar bakımından çalışmaların ilgili ayın tamamında geçtiğine dair sigortalı lehine bir tür yasal karine getirilmiştir. Gerçekten, anılan fıkralara göre, işveren sigortalıların çalışmalarının 30 günden az geçmesi halinde az çalışmanın sebebini açıklayan bilgi ve belgeleri prim belgelerine eklemek zorundadır. Aksi takdirde, Kurum tarafından çalışmanın 30 gün devam ettiği kabul edilerek, eksik primler 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 80. maddesi hükümleri çerçevesinde işverenden tahsil edilebilecektir. Hal böyle olunca, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79. maddesinde yapılan değişiklikle sigortalı lehine getirilen yasal karine de bordro tanıklarının anlatımları da dikkate alınarak 1.1.2000 tarihinden sonraki kısmı bildirimlerde dikkate alınmalıdır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalı şirkete iadesine, 17.5.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.