1. Hukuk Dairesi 2015/3330 E. , 2017/6331 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı ... vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... "nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil mümkün olmazsa bedel tahsili isteğine ilişkindir.
Davacı, kayden maliki olduğu 275 ada 17 parsel sayılı taşınmazdaki 2 numaralı bağımsız bölümün 21.12.2004 tarihinde vekil kıldığı kardeşi davalı ... tarafından diğer davalılara satış suretiyle temlik edildiğini, vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını, davalıların el ve işbirliği içinde hareket ettiklerini ileri sürerek tapu iptali ve tescil, mümkün olmazsa şimdilik 12.000,00 TL’nin davalı ...’ten yasal faiziyle tahsilini talep etmiştir.
Davalı ..., usule uygun tebliğe rağmen davaya cevap vermemiştir.
Diğer davalılar, hak düşürücü süre itirazında bulunmuşlar, taşınmaz bedeli olarak toplam 340.000,00 TL ödediklerini belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, özel vekaletname ile yapılan temlikin vekil eden davacının iradesini yansıttığı, satış bedelinin ayrı bir davaya konu olabileceği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, davacının, adına kayıtlı çekişme konusu dükkan niteliğindeki 2 numaralı bağımsız bölümün satışı ile ilgili olarak 21.12.2004 tarihinde davalı ..."i vekil kıldığı, ..."in de taşınmazı diğer davalılara 1/3"er oranda 24.12.2004 tarihinde toplam 12.000,00 TL bedelle satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olayda, mahkemece hüküm kurmaya yeterli araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanığı yoktur.
Şöyle ki, keşif yapılıp dava konusu taşınmazın temlik tarihindeki gerçek değeri belirlenmemiş, vekil ile diğer davalıların el ve işbirliği içinde olup olmadıkları hususu açıklığa kavuşturulmamıştır.
Hal böyle olunca, öncelikle yerinde keşif yapılarak taşınmazın temlik tarihi itibariyle gerçek değerinin saptanması, davalıların 340.000,00 TL ödediklerini savundukları gözetilerek yukarıdaki ilkeler uyarınca davacının zararlandırılıp, zararlandırılmadığının, davalıların el ve işbirliği içinde hareket edip etmediklerinin açıkça tespiti, varılacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.