21. Hukuk Dairesi 2006/11314 E. , 2007/8908 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : Ankara 11. İş Mahkemesi
Tarih : 15.06. 2006
No : 1181-349
Davacı, aylıkların iptaline ilişkin kurum işleminin iptaliyle, 01.05.1999 tarihi itibariyle yaşlılık aylığının yeniden bağlanması gerektiğinin tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davacı vekili, davacının almakta olduğu yaşlılık aylığı tahsis talebinin iptaline ilişkin Kurum işleminin iptaline ve yaşlılık aylığı almasının sona erdiğini takip eden aybaşı olan 01.05.1999 tarihi itibari ile yaşlılık aylığının tekrar bağlanması gerektiğinin tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Davacı 3201 sayılı Yasa uyarınca, yurt dışında (Almanya’da) 01.01.1978-08.07.1993 tarihleri arasında geçen hizmetinin 08.07.2003 tarihinde yurda kesin dönüş yaptığını bildirerek davalı Kurum"a borçlanmış, prim borçlarını ödedikten sonra yaptığı başvuru üzerine 01.09.1993 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı bağlanmış, daha sonra Almanya Sosyal Güvenlik Kuruluşu’ndan getirtilen hizmet cetveline göre davacının 08.07.1993-31.07.1996 tarihleri arasında yurt dışında fiili olarak çalıştığı anlaşıldığından, yurda kesin dönüş yapmadığı gerekçesiyle davacının yaşlılık aylığı bağlanış tarihi itibariyle 23.04.1999 tarihinde iptal edilmiştir. Bunun üzerine, Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından Amasya Gümüşhacıköy Asliye Hukuk Mahkemesi"nin E:1999/108, K:2000/157 sayılı dosyasında, sigortalı Süleyman Aslan aleyhine 14.06.1999 tarihinde açılan alacak davasında, sigortalıya 01.09.1993-23.03.1999 tarihleri arasında fuzulen ödenen 1.656.679.335.-TL aylığın sigortalıdan tahsiline, gelirlere ödeme tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verilmesi istenmiştir. Anılan mahkemenin 28.11.2000 tarihli kararı ile davanın kabulüne, 01.09.1993 tarihinden 23.03.1999 tarihine kadar davacı Kurum tarafından davalı sigortalıya yaşlılık aylığı olarak ödenmiş bulunan toplam 1.656.679.335.-TL’nin, aylıkların ödendiği tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı sigortalıdan tahsili ile davacı Kurum’a verilmesine karar verilmiş ve söz konusu karar, temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Mahkemece, Amasya Gümüşhacıköy Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 28.11.2000 gün ve E:1999/108, K:2000/157 sayılı kararının, bu dosyadaki talep yönünden kesin hüküm teşkil ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle, yargılama hukuku açısından “dava şartı” ile “kesin hüküm” kavramlarının temel hukuki esasları üzerinde durulmasında yarar vardır.
Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılamada bulunabilmesi için gerekli olan şartlardır. Diğer bir anlatımla, dava şartları, dava açılabilmesi için değil mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır
Mahkeme, hem davanın açıldığı günde, hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının tamam olup olmadığını kendiliğinden araştırıp, inceler ve bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir. Dava şartları dava açılmasından, hüküm verilmesine kadar varolmalıdır. Dava şartlarının davanın açıldığı günde bulunmaması ya da bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda mahkeme davanın mesmu (dinlenebilir) olmadığından reddetmesi gerekir.
Bu bağlamda, dava konusu uyuşmazlığın daha önce bir kesin hüküm ile (H.U.M.K. md. 237) çözümlenmiş olmaması da dava şartıdır. Bu dava şartı, olumsuz dava şartı adıyla adlandırılır. Birinci dava ile ikinci davanın müddeabihlerinin (konusunun), dava sebeplerinin (vakıaların) ve taraflarının aynı olması maddi anlamda kesin hüküm oluşturur (H.U.M.K. md. 237). Kesin hüküm, hem bireyler için hem de devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla, hukuki güvenlilik ve yargı erkine güven sağlandığından kamu yararı ile doğrudan ilgilidir.
Temyiz konusu davanın tarafları, konusu ve ait bulunduğu dönem Amasya Gümüşhacıköy Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 28.11.2000 gün ve E:1999/108, K:2000/157 sayılı kararı ile kesinleşen alacak davası ile aynı değildir. Sadece dayandıkları maddi vakıalar aynıdır. Bu açık durum karşısında, anılan alacak davasının eldeki davada kesin hüküm oluşturmayacağında kuşku yoktur.
Diğer bir bakış açısından, davanın esas itibariyle yaşlılık aylığına ilişkin bulunduğu gözetilirse bu aylığın özellik ve hukuksal niteliğinin de dikkate alınması zorunludur. Gerçekten, yaşlılık aylığı Anayasa’nın 60. maddesinde ifadesini bulan sosyal güvenlik hakkına ilişkindir. Bu hak, 506 sayılı Yasa’nın 6. maddesinde öngörüldüğü üzere devredilmeyen ve vazgeçilmeyen haklardandır. Ayrıca sözü edilen yasanın 99. maddesinde açıkça gösterildiği üzere yaşlılık aylığında, hak düşürücü süre hatta zamanaşımı süresi gibi durumlar dahi söz konusu bulunmamaktadır. Başka bir anlatımla, yaşlılık aylığı kişiye bağlı, geleceğe uzanan ve herhangi bir süre ile kısıtlanmayan temel anayasal bir sosyal güvenlik hakkına ilişkindir. Bu durumda bu hakkın geleceğe yönelik büsbütün ortadan kaldırılması düşünülemez.
Öte yandan, taraflar arasındaki uyuşmazlık temelde, yaşlılık sigortasından faydalanmak isteyen yurt dışında çalışan Türk Vatandaşlarının yaşlılık aylığı koşullarından “yurda kesin dönüş koşulu”nun bulunmadığının sonradan anlaşılması halinde, Kurum tarafından uygulanacak işlem ve yaptırımlara ilişkin olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, öncelikle, belirtilen koşul noksanlığının saptanması durumunda, Kurum hak ve yetkilerini, gerek 3201 sayılı Yasa, gerekse temel yasa niteliğinde bulunan 506 sayılı Yasa açısından ortaya koymak yararlı olacaktır.
Gerçekten, 3201 sayılı Yasa, kendisinden önce yürürlükte bulunan 2147 sayılı Yasa ile birlikte, yurt dışında çalışan Türk Vatandaşlarına, yurt dışında çalıştıkları süreleri, döviz karşılığı borçlanma ve buna bağlı yaşlılık sigortasından yararlanma hakkı vermiş ve bu kişilerin, yurt dışındaki ülke sosyal güvenlik kuruluşları kapsamında sosyal güvenliklerine gerek kalmaksızın anayurt Türkiye’de sosyal güvenceye kavuşma hakkı tanımıştır. Böylece Türkiye’de çalışıp, belli bir sosyal güvenlik kurumu kapsamında bulunan Türk Vatandaşları ile yurt dışında çalışanların sosyal güvenceleri açısından bir farklılık kalmamıştır.
Bu tür bir sistem sonucu, 3201 sayılı Yasa’dan yararlanmak suretiyle 506 sayılı Yasa’da öngörülen yaşlılık sigortası kapsamına girmek isteyen Türk Vatandaşlarının yaşlılık aylığından yararlanma koşulları ile yurt içinde çalışıp 506 sayılı Yasa kapsamında bulunan Türk Vatandaşlarının yaşlılık aylığından yararlanma koşulları zorunlu bir farklılık dışında birbirine koşut hale getirilmiştir. Şöyle ki, 506 sayılı Yasa’nın 60. maddesinde öngörülen ve yaşlılık aylığından yararlanma koşulları olarak belirlenen; “yaş”, “sigortalılık süresi”, “prim ödeme gün sayısı”, “işten ayrılma” ve “yazılı istekte bulunmak” koşulları 3201 sayılı Yasa’nın 6. maddesinde de aynen kabul edilmiş, sadece, Türkiye’de çalışanların “işten ayrılma koşulu” burada, “yurt dışındaki ülkeden ayrılıp Türkiye’ye dönüş” biçiminde belirlenmiştir. Şu duruma göre, Sosyal Sigortalar Kurumu, yurt içinde çalışan sigortalılar için aradığı, işten ayrılma koşulunu yurt dışında çalışanlar için de yurda dönüş koşulu olarak araması ve işlemleri buna göre yürütüp tamamlaması zorunludur.8
İşte, görülmekte olan davada uyuşmazlık bu koşul ile doğrudan ilgili olduğundan yukarda anlatılan hukuki gerçeklerin açıklanması gerekli görülmüştür. Bu bakımdan 3201 sayılı Yasa uyarınca yaptığı borçlanma karşılığı kendisine yaşlılık aylığı bağlanan bir Türk Vatandaşının, belirtilen “yurda dönüş” şartının gerçekleşmediği veya daha sonraki bir tarihte gerçekleştiğinin anlaşılması halinde kurumun bu kişiye karşı ne tür işlem yapması gerektiğinin saptanması kaçınılmazdır. Bu bağlamda hemen belirtelim ki, 3201 sayılı Yasa sistemi, yaşlılık aylığından yararlanabilmek için yurda kesin dönüş koşulunu 1985 yılında getirmesine karşılık, yakın tarihe kadar, bu koşul Yargıtay uygulamasında, katı biçimde kabul edilmemiş, yurda kesin dönüş yapmadığı anlaşılan ve yurt dışı ilişkilerinin bir süre daha devam ettiği hallerde, Kurum’un yaşlılık aylıklarını kesme işlemlerine geçerlilik tanınmamıştır. Ancak, bu konunun Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gündemine gelmesiyle uygulama tersine dönmüş ve yurt dışında çalışanların yaşlılık aylığından yararlanabilmesi yönünden, yurda kesin dönüş koşulunun varlığı zorunlu görülmüştür (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22.10.1997 gün ve 1997/10-588 E., 857 K. sayılı ve 22.04.1999 gün ve 1999/21-284 E., 300 K. sayılı ile daha sonra aynı doğrultudaki kararlar).
Ne var ki, sözü edilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarında, yaşlılık sigortasından yararlanma yönünden yurda kesin dönüş koşulunun varlığının aranmasına karşın, bu koşulun yokluğu halinde, yapılması gereken Kurum işlemlerinin ne doğrultuda olması gerektiği yönünden davayla doğrudan ilgilisi bulunmaması nedeni ile bir hukuki tavır alınmamıştır.
Gerçekten, bu konuda sözü edilen 3201 sayılı Yasa 6.madde (B) fıkrası, sistemi doğrudan olmasa bile, dolaylı biçimde ortaya koymuş, yurt dışından kesin dönüş yapılmasına ve kendilerine yaşlılık aylığı bağlanmasına karşın, yurt dışında çalışmak isteyenler yönünden Kurum tarafından yapılması gereken işlemleri belirlemiştir. Buna göre, yurt dışından kesin dönüş yapan bir kimsenin yeniden yurt dışında çalışması halinde, çalıştığı süre kadar yaşlılık aylığı kesilecek bu kişinin yurda dönüşünde, isterse çalıştığı süre kadar borçlanmak suretiyle yaşlılık aylığı oran ve miktarı artırılacak, isterse, eski aylık olduğu gibi ödenmeye devam edecektir. Böylece denilebilir ki, 3201 sayılı Yasa sisteminde yeniden yurt dışı çalışma söz konusu olduğunda, yaşlılık sigortasından bağlanan aylıklar ödenmemekte ve sosyal güvenlik askıya alınmaktadır. Bu durumun sonucu olarak, yaşlılık aylığı bağlanması sırasında, yurda kesin dönüş koşulunun gerçekleşmediği anlaşılırsa, yapılacak işlem veya uygulanacak yaptırım, yaşlılık aylığının bağlanmaması ve kesin dönüş tarihine kadar işlemlerin hukuken askıya alınması, istek olduğunda yatırılan borçlanma bedelini iadesidir. Yaşlılık aylığı bağlanmış olması halinde ise bağlanan aylığın kesilmesi ve ödenen aylıkların geri alınmasıdır. Nitekim, 506 sayılı Yasa sisteminde, yurt içinde çalışanlar için uygulanan yaptırımda belirtilen şekilde olmaktadır. Yargıtay uygulamasında kabul edildiği üzere, yurt içinde çalışan bir sigortalının, yaşlılık aylığından yararlanmak için Kurum’a başvurduğunda, işten ayrılma koşulu gerçekleşmemişse, bu kişiye yaşlılık aylığı bağlanmamakta veya yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra, bu koşulun yokluğu anlaşıldığında, aylıklar kesilmekte ve ödenenler geri alınmaktadır. Bunun ötesin de, 506 sayılı Yasa’nın 3279 sayılı Yasa ile değişik 63.maddesinde kabul edildiği biçimde, yaşlılık aylığı alanlar, sosyal güvenlik destek primi ödeme koşuluyla yaşlılık aylıklarının kesilmeden çalışmalarını sürdürebilmektedirler. En önemlisi “işten ayrılma” veya “yurt dışından dönüş” koşulunun yokluğu, kişinin sosyal güvenlik haklarının büsbütün ortadan kaldırıcı bir neden olarak yasalarda öngörülmemiş, sadece aylığın başlatılmaması veya bağlanan aylığın kesilmesi biçimde yaptırıma bağlanmıştır.
Mahkemece yapılacak iş, Amasya Gümüşhacıköy Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 28.11.2000 gün E:1999/108, K:2000/157 sayılı kararı ile 01.09.1993 tarihinden 23.03.1999 tarihine kadar Kurum tarafından sigortalıya yaşlılık aylığı olarak ödenmiş bulunan toplam 1.656.679.335.-TL’nin, aylıkların ödendiği tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte sigortalıdan tahsili ile Kurum’a verilmesine karar verilen ve kesin hüküm oluşturan dönem dışlanarak, başka bir anlatımla bu döneme ilişkin istem reddedilerek, bu dönemi takip eden aybaşı olan 01.04.1999 tarihinden itibaren davacıya yaşlılık aylığı bağlanmasına karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde kesin hüküm gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır
SONUÇ. Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 31.05.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.